Türkiye hikmetinden sual edilemeyen bir kişi tarafından yönetiliyor. Yalnız kuvvetlerin birliğini değil Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve AKP Genel Başkanlığını da Tayip Erdoğan kişisel nezdinde bütünleştirmiş durumdadır.
Türkiye’de bugün bütün özgürlükler ‘tek kişi’nin Cumhurbaşkanı ve adamlarının iki dudağının arasındadır. Tayip Erdoğan, bugün hiçbir kural, ilke ve yasa ile kendisini bağlı görmüyor.
Bilindiği gibi otoriter yönetimlerde monarklar kendilerini devlet; devleti de millet yerine koyarlar. “Kanun/devlet demek ben demektir” söylemi, böyle bir anlayışın dışa vurumudur.
Türkiye’de on iki yıldır iktidarda bulunan Erdoğan da bu genel kuraldan yeteri kadar nasibini almıştır.
Erdoğan Başkanlık sistemine geçişin startını vermiş durumdadır. Bu bağlamda basında yer aldığı kadarıyla Başkanlık için Erdoğan şu gerekçeleri ileri sürmüştür:
-G-20 ülkelerinin 10’u başkanlıkla yönetiliyor. Başkanlıkla daha seri hareket ederiz!
-Denetimsiz anlayış sıkıntı doğurur.
-Parlamento ve yargı denetiminin olduğu sistemde başkanın bir yere kadar yetkisi var. Başkanlıkta benle gelen benimle gider, ama şu an sizinle gelen sizinle gitmiyor.
Erdoğan Başkanlık için ‘ABD’de padişahlık olmuyor da, Türkiye’de niye oluyor’ diyor.
Bunlar Erdoğan’a ait ve kendi başkanlığını öngören ve kutsayan sözlerdir. Bu ifadelerin tamamı tartışılır açıklamalardır. G.20 ülkelerinin 10’u başkanlıkla yönetiliyorsa demek ki onu da Parlamenter sistemle yönetiliyor. Türkiye’de yüz elli yıllık parlamenter sistem uygulanmaktadır. Parlamenter sistem deneyimi vardır. Yüz elli yıllık deneyim yok saymak geçmişi inkar ve israf etmek anlamına gelmektedir.
Erdoğan, Başkanlık sisteminde ‘Meclisin vermediği yetki kullanılamaz’ diyor. Ama aynı Erdoğan, Anayasa’nın kendisine vermediği yetkiyi kullanmakta bir sakınca görmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasanın açıkça Cumhurbaşkanının tarafsız ve siyaset üstü olduğunu söylüyor. Hâlbuki Erdoğan Anayasaya rağmen siyaset yapıyor ve tarafsız davranmıyor.
Erdoğan, Başkanlık sisteminde ‘TBMM’nin vermediği yetki kullanılamaz’ diyor. Anayasanın vermediği yetkiyi kullananlar, TBMM’nin vermediği yetkiyi kullanmayacağını kimse garanti edemez!
Parlamento ve yargı denetimi Başkanı sınırlandırır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut parlamenter sistemde yargıyı hem tehdit ediyor hem de hallaç pamuğu gibi atıyor. Yargılayanları yargılatıyor, yargıyı pranga gibi gördüğünü her fırsatta dile getiriyor. Böyle bir zihinsel yapının herhangi bir denetim kabul etmesi düşünülemez.
Erdoğan, Başkanlık için ‘ABD’de padişahlık olmuyor da, Türkiye’de niye oluyor?’ diye soruyor. Çünkü ABD’nin padişahlık gibi bir geçmişi yoktur ve Türkiye’nin altı yüz yıllık padişahlık geçmişi vardır.
Tayip Erdoğan’ın Başkanlık sistemine meşrulaştırmak için benle gelen benle gider sistemi bir başka biçimde ABD’de 19. Yüzyılda uygulanan ganimet sistemine benzemektedir. Şimdiye kadar onüç yıldır Erdoğan’la gelen hiçbir zaman onunla gitmedi.
Dahası AKP, kamu görevlerini yandaşlarına tahsis etmeyi ya da kendi adamlarını kadrolara doldurmayı kendisine bir hak olarak görmektedir. Burası devletin mafya gibi idare edildiği, ‘yüz milyon dolar sen ver’, ‘sıfırla’ söylemlerinin dillere düştüğü, eşi, akrabayı ve yandaşı korumaya dini gerekçeler üretildiği bir ülkedir.
Erdoğan tıpkı Senatör William C.Marcy’nin iki yüz yıl önce söylediği gibi “Siyasi savaşta yenilenler görevlerinden çekilmelidir; ganimet, savaşı kazananın hakkıdır” mantığına sahiptir. ‘Benle gelen, benle gider’ zihniyeti görevlerin liyakat, birikim, ehliyet ve eşitlik esaslarına dayalı olmamasını anlatır. Şahsa dayalı gelmek ve gitmek devlet kavramıyla bağdaşmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça Cumhurbaşkanlığıyla yetinmek istemiyor. Türkiye’nin yalnız Cumhurbaşkanı değil her şeyi olmak istiyor. Hikmetinden sual edilemeyen, dokunulamayan, kutsanan, yargıdan, sorgudan muaf ve hesap sorulamayan bir Başkan olmak istiyor. Bunun yolunun da Başkanlıktan geçtiğini düşünüyor.