Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Başkanı Metin Akgün, “Berat Kandili” Nedeniyle bir Mesaj Yayımladı.
Başkan Akgün açıklamasında; “Korku, kaygı ve stres içerisinde yaşadığımız Korona günlerimiz dün gibi… Sonrasında sellerle yıkıldık, boğulduk, yangınların sıcağında kavrulduk, buharlaştık… Nice krizleri, kaos denecek türden günleri atlattık… Hatırlıyor muyuz o günlerin gerilimini… 06 Şubat itibari de yaşadığımız “Asrın Felaketi” denilerek tanımlanan, 11 ili etkilerken bu etkinin 81 ili sarmalamasıyla uluslararası yansımaları devam eden zelzelenin şiddetine “Asrın Felaketi” denilerek tanımlanan küçük bir kıyamete tanıklık ediyoruz değil mi?
Saniyeler içinde bir anda çöken, yok olan binalar… Bir anda çöken, yok olan binaların enkaz ve moloz yığınları arasında yiten canlar, kaybolan hayatlar, insanları diri tutan, yarınlara taşıyan hatıralar… Yıkıntıların yuttuğu canlar… Enkazın başında acı ile çırpınan çaresiz yürekler… Yaşadığımız bu afetten çok etkilendik. Evet derinden etkilendik…
Şiddeti ve devam edeceğinin farkındalığının yarattığı psikolojisi dahlinde bu etkilenmişliğimiz çok uzun bir süre daha devam edecek…
Böylesine namüsait şartların gerginliğinde; yaşadığımız 3 ayların manevi ikliminde geçirdiğimiz imtihanların mana derinliğinde, idrak ettiğimiz mübarek geceler tesellimiz oluyor…
Cenab-ı Hakk sonsuz lütfunun eseri olarak bizim için bazı mübarek gün ve geceler takdir buyurmuştur. Bu mübarek gün ve gecelerde yapılan dua ve ibadetler, birçok günahımızın bağışlanmasına vesile teşkil etmektedir. İşte Şaban ayının “Beraat gecesi” adını verdiğimiz onbeşinci gecesi de, bu mübarek gecelerden biridir.
eraat: Borçtan, suç ve cezadan kurtulmak bağışlanmak demektir. Şu halde Beraat gecesi müminler için günahlardan kurtulma; yani Allah’ın affına uğrama zamanıdır. Dolayısıyla her Müslüman bu geceyi, Allah’ın rızasını kazanmak, ahiret hayatım elde etmek için bir fırsat bilmeli ve çok iyi değerlendirmelidir. Nitekim Hz. Peygamber, bu gece ile ilgili olarak, Şaban’ın onbeşinci gecesinin ibadetle gündüzünün de oruçla geçirilmesini, çünkü o gece Allah’ın (c.c.) rahmetinin bütün semayı kaplayacağını, tövbe edenleri bağışlayacağını, rızık isteyenlere rızık vereceğini, hastalara şifa bahşedeceğini beyan etmiştir.[1]
Cenab-ı Hakk, bu mübarek gecede ilahî rahmet çeşmelerini bol bol akıtıp tevbe, rızık ve şifa kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Yüce Rabbimiz biz kullarını da bu sonsuz ikramlara davet etmektedir. Buna göre bahtiyar kul, bir an evvel Rabbinin davetine uyan ve bu geceyi en iyi şekilde değerlendiren kuldur…
Aziz gönül dostları,
İslam dini sevgi, kardeşlik, şefkat ve merhamet dinidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) çeşitli hadis-i şeriflerinde Cenab-ı Hakkın bu mübarek gecede kullarına rahmet nazarı ile baktığını, bağışlanmak isteyenleri bağışladığını ve ilahi rahmetten istifade etmek isteyenlerin bundan yararlandığını haber vermektedir. Ancak Allah’a ortak koşan, müslümanı kıskanıp ona kin besleyen, münafık olan, akrabalık bağlarını gözetmeyen, büyüklük taslayan, ana-babasına karşı gelen ve içki içmeye devam eden kimseler, bu gecenin o engin rahmetinin dışında bırakılmışlardır.[2]
Böyle feyizli ve bereketli gecelerde bir taraftan Yüce Rabbimize dua edip affımızı istemeli, diğer taraftan da anne ve babamızın hayır dualarını almaya, akraba, komşu ve arkadaşlarımızın gönüllerini kazanmaya ve aramızdaki insanî ilişkileri daha da güçlendirmeye çalışmalıyız.
Ayrıca, aramızda dargınlık bulunan kardeşlerimizle, bu mübarek gecenin aydınlığında barışalım, düşünce ve meşrep farklılığı gözetmeden onlarla kucaklaşalım ve kırılan gönülleri onarmaya gayret edelim.
Hiç şüphe yok ki bu gayretler, Allah’ın rızasına ermemize vesile olacağı gibi, yaşadığımız felaketlere karşı sığınma kapımızı anlamlı kılacağına, birlik ve beraberliğin pekişmesine de önemli katkılar sağlayacağına dikkat çekerken, şahsım ve Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu ve üyelerimiz adına, idrak edeceğimiz “Berat Kandili”mizi tebrik eder, sağlıkla daha nice güzel günlere erişmemizi, Yüce Allah’tan (c.c.) niyaz ederim.” Dedi.
[1] et-Terğîb ve’t Terhîb, c.II, s.473
[2] Et-Terğîb ve’t Terhîb, c.II, s. 471