rihçi ve HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, Türkiye’nin, Afganistan’ın başkenti Kabil’deki Uluslararası Havaalanı’nın güvenliğini gönüllü olarak üstlenmesini değerlendirdi. Bardakçı, Mehmetçik ile Taliban havaalanında karşı karşıya geldikleri takdirde ne olacak?” diye sordu. Ayrıca Bardakçı, “Afganistan’da bize karşı cihat tehdidi var; buyurun taptaze, nur topu gibi bir dert” ifadelerini kullandı.
Murat Bardakçı’nın yazısı şöyle:
Kâbil Havaalanı’nda güvenliğin muhafazasını Amerikalılardan devralmamız gündeme geldi ve böyle bir durumda askerlerimizin Taliban kuvvetleri ile karşı karşıya gelmeleri ihtimali ortaya çıktı.
ABD’nin Afganistan’da 2001’de başlattığı bombardımanların ardından hâkim olduğu bölgeleri Afgan Hükümeti’ne bağlı birliklere bırakmak zorunda kalan Taliban şimdi her gün ilerliyor ve daha önce terketmek zorunda kaldığı yerleri birer birer geri alıyor. Yabancı birliklerin de çekilmelerinin ardından Taliban’ın artık başkent Kâbil’e de gireceği belli gibi ve bunun ardından tek bir hedefleri olacak: Havaalanı…
Peki, Mehmetçik ile Taliban havaalanında karşı karşıya geldikleri takdirde ne olacak?
Endişeler işte bu noktada yoğunlaşıyor ama Afganistan meselesinin bir başka yönü daha var:
Son zamanların modası olan stratejik analizlere, beyin fırtınası dedikleri lâfı eveleme-geveleme yollarına falan girmeden kısaca söyleyeyim: Türkiye’de birçok kişiye bugün çok uzaklarda, hattâ başka bir dünyanın esrarlı ama kan ve gözyaşı içerisindeki beldesi gibi görünen Afganistan ile halkı değil ama toprakları bakımından yakın bir bağlantımız vardır. Öyle ki, bugün Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 yıldızdan ikisi, geçmişte Afganistan’da hüküm sürmüş olan Türk devletlerini temsil eder!
Başkent Kâbil’in güneyindeki Gazne, ilk Türk devletlerinden birini kuran Mahmud’un başşehridir ve Mahmud, tarihimizde “Gazneli Mahmud” diye geçer…
Taliban’ın operasyonları sırasında ismini sık sık işittiğimiz Herat ise, Timur’un, yani 1402’deki Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’i perişan eden Timurleng’in imparatorluğuna Semerkand ile beraber başkentlik etmiştir ve Timur’un oğlu Şahruh Mirza burada hüküm sürmüş, şehir sonraki asırlarda İslâm dünyasının en parlak kültür merkezlerinden olmuş ama sonra her bakımdan perişan hâle gelmiştir.
Türkiye her ikisinin de anadili Türkçe olan bu devletleri, yani Gazneliler ile Timurîler’i “kendisinden” kabul etmiştir ve bu iki devlet şimdi Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda birer yıldızla temsil edilmektedir.
Başka şekilde ifade edeyim: Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda geçmişte kurulmuş 16 Türk Devleti’ni temsilen 16 adet yıldız vardır; bu yıldızlardan ikisi Gazneli Mahmud ile Timur’un kurdukları ve başkentleri şimdi Afganistan’da bulunan devletlere aittir. Üstelik kültürümüzün çok önemli bir ismi, Hazreti Mevlânâ da Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuş ve Anadolu’ya tâââ oralardan gelmiştir…
BAKARA SURESİ VE CİHAD…
Meselenin endişe verici tarafı, Taliban’ın Türkiye’ye hitaben geçen salı günü yayınladığı sekiz maddelik bildiri…
“Afganistan İslâmî Emirliği Kültür İşleri Komisyonu Sözcülük Ofisi” tarafından yayınlanan bildiride Afganistan İslâm Emirliği ile Afgan halkının Müslüman Türk halkıyla tarihî, kültürel ve dinî bağları olduğu söylendikten sonra Türkiye’nin Afganistan’da asker bulundurma kararından vazgeçmesi istendi, bunun ardından da bir tehditte bulunuldu, “yabancı kuvvetlerin Afganistan’da kalmasının işgal olarak görüleceği ve Hicri 1422’de 1500 civarında seçkin âliminin verdiği fetvaya göre mukabele edileceği” vurgulandı…
Bildirideki en önemli nokta burası, yani atıf yapılan “Hicrî 1422”, yani Miladî tarihle 22 Eylül 2001’de yayınlanmış olan fetva idi…
Fetva, Amerikan Başkanı “oğul” Bush’ın Afganistan’da bulunan Usame bin Ladin’in teslim edilmemesi hâlinde Afganistan’a karşı askerî harekât yapılacağını açıklaması üzerine verilmişti. Taliban, Bush’un tehdidine karşı Afganistan’ın ulemasını teşkil eden 1500 kadar din adamını biraraya getirmiş, ulema 21 Eylül’de Bin Ladin’e “Afganistan’ı kendi arzusu ile terketmesi” tavsiyesinde bulunmuş, Başkan Bush’un bu kararı kabul etmemesi üzerine de ulema ertesi gün cihad fetvası vermişti.
Fetvanın temelini Bakara Suresi’nin 191. âyeti teşkil ediyordu ve bu âyet İslamiyetin savaş konusundaki en önemli hükümlerinden idi:
“Size karşı savaşanları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkartın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte, kâfirlerin cezası böyledir”.
Taliban’ın Afganistan’da senelerden buyana devam eden mücadelesi bu fetva üzerine inşa edilmişti ama şimdi daha farklı ve bizim açımızdan da tehlikeli bir dönemeçteyiz: Bir yanda asırlar önce kurduğumuz ve Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda iki ayrı yıldızla temsil ettiğimiz devletlerin mekânı olan Afganistan, diğer yanda da bize karşı uygulanabilecek bir fetva ve bu fetvaya dayanılarak kalkışılabilecek bir cihad tehdidi var…
İşte buyurun taptaze, nurtopu gibi bir dert!