Balkanlardan Göç Eden Türk Kadınının Toplumsal Yaşama Etkileri

Göç insanın yaşamı boyunca karşılaşacağı en büyük dramlardan biridir.

İnsan ister kadın ister erkek olsun göç sonrasında büyük travma yaşar.

Türk toplumu tarih boyunca istem ve istem dışı olmak üzere çok sık göçlere maruz kalmıştır.

İstem sonucu oluşan göçler ; Türk Milletinin atayurdu olan Orta Asya’dan daima batıya yani Avrupa’ya dayanan ve fetih düşüncesine dayalı olarak yapılan göçlerdir.

İstem dışı olan göçlerde ; Türk Devletinin hükümranlık haklarını kaybetmesi ile Türk Devletinin hakim oldukları topraklara geriye doğru yapılan ricadlardan ibaret göçlerdir.

Türk Milleti yani dolayısıyla Türk kadını, yukarıda bahsettiğimiz her iki şekilde de göç etmek zorunda kalmıştır.

Burada ilk önce konuşmamız gereken şey ; kadının Türk toplumundaki yeri ve önemidir.Bu gün bilinenin ve kabul edilenin aksine Türk toplumunun ataerkil olduğu konusunda sahip olduğumuz inanç ve bilgi yanlıştır.Türk toplumu ve bu toplumun en küçük çekirdeğini oluşturan aile yapısı aslında ana erkildir.Bu sebeble Türk toplumunda kadın çok önemlidir.

Günümüzde nüfusumuzun en az %50’si , Anadolu’yu Anavatan olarak gören insanların yaptığı göçlerle oluşmuştur.Bu nedenle toplumsal yapının oluşmasında göç sonucu anavatana gelmiş olan kadınların rolü etkili olmuştur.

Son iki yüz yıllık tarihimiz boyunca Türkiye toprakları Balkanlardan ,Kafkaslardan , Irak Türkmeneli bölgesinden ,Oniki Adalardan , Giritten ,Orta Asya’dan , Ortadoğu’dan önemli göçler almıştır.

Türkiye o kadar büyük bir ülkedir ki ; bu kadar büyük göçleri , inanılmaz maddi sorunlara ve sosyo-psikolojik etkenlere rağmen hazmetmeyi başarmıştır.

Konumuz olmadığı için köyden kente geçiş sürecinde iç göçe ve onun sorunlarına değinmeyeceğim.

Sadece bir rakam vermek gerekirse 1989’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu göç sebebiyle gelmek zorunda kalan insan sayısı 500 bin civarındadır.

Bu kadar yoğun ve sürekli göçü hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye’nin altından kalktığı şekilde Hiçbir ülke kolayca kaldıramaz.Ancak Türkiye bunu başarmıştır.Bu göçlerin temenni etmesek bile gelecektede devam edebileceği ,devletimiz ve milletimiz tarafından öngörülmelidir .Uluslararası politikalar değişmediği sürece de devam edeceğini söylemek her halde hayalci

bir yaklaşım olmasa gerektir.

Türk Toplumunun ana erkil bir yapıda oluştuğunu vurguladıktan sonra bu göç dalgalarında yaşanan sorunların asgari düzeye indirilerek atlatılmasında kadının büyük rolü ortaya konulmalıdır.

Göç ile karşı karşıya kalan kadın ; eşinin , çocuklarının , toplu göç yaptığı akrabalarının sorunlarını göğüslemek zorunda kalmıştır.Buna bir de geldiği ülkeyle entegre olmak gibi ağır bir yük de eklenmiştir.Örneğin ; eşinin iş ve meslek durumu ,çocuklarının sağlığı ve eğitimi ,1.derece yakın akrabaların benzer sorunlarının çözümü ,komşuluk ilişkileri ve çevreye uyum ,yeni evlilikler ,gelenekler ile örf ve adetlerin devam ettirilmesi ,ailenin giyim kuşam ihtiyaçlarının temini ,dil ve şive farklılıklarının ortadan kaldırılması hepsinden en önemlisi göçe neden olan sebebler ile göç sırasında meydana gelen hadislerin ortaya çıkardığı buhranlı günlerin ağır psikolojik havasının dağıtılmasında kadın çok aktif rol almıştır.

Göç’e maruz kalan kadın ; sorunlarını ve çözümlerini sözlü ve yazılı olarak tarif edemese bile ,bunları bilmekte ve çözümleri zamana yayarak istediği neticeye ulaşmaktadır.Ancak ödenen en ağır bedel ; insan ömürlerinin bu yolda harcanmasından geçmektedir.

Göç olayını yaşayan Balkan kadınlarının , anavatana geldikleri ülkelere yani Yunanistan ,Bulgaristan ,Arnavutluk ,Makedonya ,Kosova , Sancak ,Bosna-Hersek ,Romanya’dan gelmelerine göre farklılık gösteren karakteristik yapıları ve bununla birlikte birbirinden değişik çok çeşitli sorunları vardır.

Konuya biraz daraltarak ele almak istiyorum.Bu nedenle göç olayını 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından yani 93 Harbi olarak bilinen hadiseden itibaren değerlendirmeye çalışacağım.

Halk arasında 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonucu Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan kadınlarımız inanılmaz bir dram yaşamışlardır.

Bu kadınlar kocalarını asker olarak cephelere yollamışlar , bir çoğu şehit olarak geri gelmediği için aileleler dağılmış , evlerini barklarını kaybetmişler , tecavüze uğramışlar ,işkence görmüşler ve öldürülmüşlerdir . Sağ kalanlar canlarını kurtarabilmek elde kalan Türk topraklarına ulaşmaya çabalamışlardır.Aynı şeyler 1912’de Balkan Savaşlarında tekrarlanmıştır.

Türk kadını bu göç esnasında o kadar insanlık dışı olaylara maruz kalmıştır ki ; bunu dışa vuramadığından ya intihar yolu ile ölümü tercih etmiş ya da çaresizlik içinde derin bir sessizliğe bürünmüştür.

Dr. Nesime Ceyhan “Balkan Savaşı Hikayeleri” adlı kitabının önsözünde Balkanlar konusunda yapmış olduğu akademik çalışmalar sonucunda , başına gelenleri anlatmakta bu kadar ketumiyet içinde olan başka millet daha görülemeyeceğini söylemektedir.

Yine Doç.Dr. Haluk Harun Duman’ın “Balkanlara Veda” adlı eseri incelendiğinde ,göçe maruz kalan Türk kadınının duyduğu insani acı daha iyi anlaşılır.

Şimdi böyle kocasız , çocuksuz , ailesiz ve maddi her türlü imkandan yoksun kalmış ,fiziksel ve psikolojik her türlü işkenceye tabi olmuş kadının ; o dönemde toplumun itici dinamiği onlara nasıl bir işlev göreceği gerçekten merak konusu olmuştur.

Ancak Balkanlardan 93 Harbi ve Balkan Savaşı neticesinde anavatana göç etmek zorunda kalmış olan Türk kadını ; ailesini yeniden kurmayı başarmış, doğurganlığını ve üretkenliğini devam ettirmiş, bunların yanında içine kapalı kalmayarak yerli halkla kaynaşmış böylece de toplumun sosyolojik gelişimine katkı sağlamıştır.

Biribirine paralel olarak yürüyen bu uyum ve gelişim süreci mutlaka sosyologlar tarafından araştırma konusu yapılmalıdır.

Günümüzde göçe maruz kalan ailelerin üçüncü veya dördüncü nesillerinin roman veya yüzeysel saha araştırmaları ile aile büyükleri ve akrabalarının başına gelenler hakkındaki örtüyü ; roman,biyografi,söyleşi,hatıra gibi denemelerle kaldırmaya çabaladıklarını görüyoruz. Buna da sevinerek belirtmeliyiz ki özellikle kadınlarımız öncülük etmektedir.

Ancak bunların bilimsel açıdan bir disipline alınması gerektiğini düşünüyorum. Her halde çok konuşulan ama bir türlü hayata geçirilemeyen “Balkan Araştırmalar Ensitütüsü” bu sorunu çözecektir.

 

Göç dalgalarının en önemlilerinden biri de Lozan Anlaşması sonucu Türkiye ile Yunanistan arasında yapılmasına karar verilen ,mübadele yani zorunlu ve karşılıklı nüfus değişimidir.

Önceki iki büyük göç dalgası ,bölgede yaşanan savaşlar sonucu olmuştur. Bu göç ise iki devletin yaptığı bir anlaşma ile gerçekleşmiştir.

Mübadele ile göç etmek zorunda kalanlar ,kendilerinden önceki göçlerle gelenlere nispetle daha şanslıdırlar.

Mübadele ile Türkiye’ye gelen kadınlar ,en azından Yunanistan’da bıraktıkları evlerine ve topraklarına karşılık Türkiye’de ev ve toprak sahibi olmuştur.Böyle bir destek almak , göç etmek zorunda kalan bir kadın ve ailesi için önemli bir şanstır. Kendilerinden önce gelenlere mualesef böyle bir imkan sunulamamıştır.

Bir kadın açısından bakıldığında en azından kendisinin ve ailesinin başını sokacak bir ev bulması göç kadını açısından çok önemlidir.Dünya üzerinde henüz çok yakın tarihlerde gerçekleşen göçlere bakıldığında göçe maruz kalanların bırakın ev ve toprak sahibi olmayı sadece açlıklarını gidermeye çalıştıklarını görüyoruz.O sebeble Mübadiller önceki göçlere bakılınca yasal olarak daha fazla maddi imkan sahibi olmuşlardır.

Mübadelenin kadına verdiği sıkıntıyı en iyi anlatan örneklerden biri de Kemal Yalçın’ın “Emanet Çeyiz” adlı kitabıdır. Yazar bu kitapta Denizli’nin Honaz ilçesinden mübadele sonucu göç etmek zorunda kalan Rum komşularının çeyizini kendilerine bırakmasını ve onlarca yıl sonra Yunanistan’da onların mirasçılarını bularak çeyizlerini teslim etmesini anlatır.

Bu toprakların insanları ; Balkanlardan Türkiye’ye ,Türkiye’dende Balkanlara göç etmiştir. O devirler düşünüldüğünde ,çeyiz ,bir kız ve kız annesi için çok değer ifade eden bir olgudur. Karşılıklı olarak ve ne olduğunun farkına bile varamadan insanlar yurtlarından olmuştur.Belki kısa sürede geri dönerler umudu ile kızlarının çeyizini komşularına bırakmışlardır. Ama gidiş o gidiştir ,dönüş hiçbir zaman gerçekleşmiyecektir.Aynı şeylerin Balkanlardan anavatana gelen kadınlarımızın ve kızlarımızın başına geldiğini de göçe ilişkin yazılı kaynaklardan biliyoruz.

Savaşlardan çıkmış genç Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti onca yaşamsal ağır soruna rağmen mübadele ile gelenlere yardımcı olmuştur.

Göç sorunu ile karşılaşılan problemlerin çözümünde, Mübadele kadınları ; kendilerine devlet ve halk tarafından yapılan bu katkıyı iyi değerlendirerek başarı göstermişler ve sorunların ağırlığını zaman faktörünü de kullanmak suretiyle atlatmışlardır. Bu takdire değer bir husustur.

Bu döneme Girit ve On İki Adalardan göç eden aileleri ve onları çekip çeviren kadınlarıda dahil etmek gerekir.

Balkanlardan gelen kadınlar , Osmanlı-Türk Devletinin Uçbeyi olarak vazife gören ailelerin kızlarıdır.

Avrupa ülkeleri aydınlanma çağını bizden önce yakalamış ve Rönesansla birlikte bilimsel gelişim ,Türk toplumuna nazaran Avrupa’da daha etkili olmuştur.

Balkanlardaki Türk kadınları Avrupa’da yaşadıkları için bu gelişim ve değişimden Anadolu topraklarındaki kadınlarımıza nazaran müspet yönde daha fazla etkilenmişlerdir.

Balkanlardan göç eden kadınlar çektikleri acılar ve yokluklar nedeni ile daha tutumludurlar.Tasarruf etmek ve özellikle israftan kaçınmak onlar için vazgeçilmez bir yaşam şeklidir.Çünkü ne olur ne olmaz , yarın ne olacağı belli değildir. Örneğin benim anneannem ve babaannem konserve kutularını bile atamaz bir gün lâzım olur diye biriktirirlerdi. Bu tasarruf anlayışının Cumhuriyet Döneminde milli sermayenin oluşumunu etkilediğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sağlık bakımından hastalıklardan yoğun olarak etkilendikleri ve aile fertlerini o günlerin önemli hastalıkları olarak görülen sıtma ,tifüs , kolera gibi hastalıklarla kaybettikleri için hijyen ve temizliğe çok önem verirlerdi . Evlerini tertemiz tutar ve mümkün olduğunca her yeri kireçle bembeyaz bir şekilde badana ederlerdi.Evin estetiğini de saksılara diktikleri renk renk açan çiçekler tamamlardı.Türkiye’de Balkanlardan göç eden insanlarımızın yaşadığı şehir ,ilçe ve özellikle köylere giderseniz sizi yeşillikler içinde bir ortam karşılar.Çünkü Balkanlar suyun bol olduğu ve yeşilin her türlüsünün görüldüğü topraklardır.Onlar Balkanları bu şekilde Türkiye’ye taşımışlardır.

Eğitim ,göçe maruz kaldıkları tarih itibarıyle de onlar için çok önemlidir.Onlar kız-erkek diye cinsiyet ayırımı yapmadan çoçuklarını günün koşullarına göre eğitebilmek için her türlü fedakarlığı yaptılar.Çocuklarını mümkün olduğunca iyi okullarda okuttular ve devlet hizmetine girmelerine öncülük ettiler.Çocuklarını devlet hizmetine sokmalarının en önemli nedeni ise başlarındaki devlet giderse, kendilerine ait hiçbir şeyin kalmadığını göç öncesi yaşamlarında görmüş olmalarıydı.Devlet hizmetine verdikleri eğitimli çocukları devleti koruyacak ve böylece analar bir daha göç gibi dramlar yaşamayacaktı.

Nüfusun azalmaması için doğurganlıklarını sürdürdüler.Günümüzde nüfus planlaması adı altında sürdürülen programın ne kadar yanlış olduğu onların başına gelenlerle daha iyi anlaşılır.Bu doğurganlık meselesi de ayrı bir tartışma konusudur.

Balkanlardan göç eden kadınlarımız , anavatanda sosyal yaşam içinde erkeği ve çocukları ile iş,sosyal hayat,kültür ve sanat olayları içinde yanyana birlikte ve beraber oldu. Eğer bu gün ülkemizde her türlü olumsuzluğa rağmen çağdaş, laik ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir yaşam varsa göç kadınlarının bunda bir nebze de olsa ortaya koyduğu bireysel ve toplumsal tavırlar vardır.

Cumhuriyet Döneminde ; eğitimde , kültür hayatımızda ,sanatta , edebiyatta , akademik yaşamda , sporda Balkanlardan gelen kadınlarımızın çoğunlukla öncülük ettiğini söylemek herhalde çok yanlış bir tespit olmaz.

Cumhuriyet Dönemindeki her türlü gelişmeyi tetikleyen olayların arkasında ,bu üç göç olayının yani 93 Harbi ,Balkan Savaşı ve Mübadele ile anavatana gelen kadınlarımızın büyük rolü vardır.

Bunu söylerken diğer göçlerle gelen ve anavatanda yaşayan kadınlarımız etkisinin olmadığını söylemek istemiyorum. Sadece göç kadınlarının etkisini vurgulamak açısından bunu ifade ediyorum.

Göçün Mübadeleden sonrada devam ettiği bilinen bir gerçektir.

Özellikle Bulgaristan’dan gelen Türk göçleri ;Cumhuriyet Döneminde her on yılda bir ve nesilden nesile sürekli olarak devam etmiştir. Düşünün ;hep göç düşüncesi altında yaşamak, çocuklarını yetiştirmek ve göçe maruz kalmak bir kadının yaşamına nasıl etki eder ?

Balkanlarda devam eden göçlerin nedeni; Balkan Ülkelerinin ve onların arkasındaki Batılı Devletlerin “Balkanları Türklerden Arındırma Projesi” nin bu günde aynı hızıyla devam etmesidir.

Cumhuriyet Döneminde Bulgaristan’dan gelen Türklerin özellikle milletleşme sürecimize büyük katkısı vardır. Türkiye’nin dört bir yanına iskan edilen bu insanların bu günkü homojen toplum yapımızın ortaya çıkmasında çok büyük fedekarlıkları vardır.

İki devlet arasında karşılıklı yapılan anlaşmalara göre Türkiye’ye yapılan göçlerde ,Türkiye Cumhuriyeti göç edenlere bazı yasal olanaklar tanıdığı için göç eden kadınlar öncekilere oranla daha rahat etmiştir.Ancak yine de ağır maddi ,sosyal ve psikolojik olaylarla karşı karşıya kalınmıştır.

Kendisi de Bir Bulgaristan Türkü olan değerli siyaset ve devlet adamımız merhum Ali Dinçer’den dinlediğim bir hatırayı burada nakletmek istiyorum :

Ali Dinçer 1951 yılında yapılan göç ile Bulgaristan’dan ailesi ile birlikte Kırşehir ilimize gelerek yerleşir. Geldiğinde beş altı yaşlarında bir çocuktur. Sokakta oyun oynadığı çocuklarla her gün kavga eder ve eve yara bere içinde gelir.Bir gün annesi “nedir bu halin” diye sorunca , kendisine sokakta oynadığı çocukların “gavur” diye hitap ettiğini ve annesine kendilerinin gavur olup olmadıklarını sorar. Bu olay bile göçün , insanları nasıl psikolojik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya bıraktığına dair basit bir örnektir.Ancak yine de göçe bir çocuk iken maruz kalan Ali Dinçer annesinin desteği ile okumuş ve Türkiye’nin önemli insanlarından biri olmayı başarmıştır. Böyle örnekler çoktur.

Türkiye’ye Balkanlardan yapılan göçlerde en çok mağdur olan kadınlardan biri de 1950 ile 1960 arasında eski Yugoslavya’dan gelenlerdir.

Makedonya ve Kosova’nın Türklerden arındırılma planı çerçevesinde serbest göçmen statüsünde Yugoslavya’dan göçe zorlanan Türkler ve kendilerini Türk olarak hissedenler ; herşeylerini eski Yugoslavya’da yani bu günün Makedonya , Kosova ,Bosna-Hersek ,Sırbistan ,Sancak , Hırvatistanında bırakarak ve her türlü sosyal haklarından feragat ederek Türkiye’ye göç etmiştir.

Çoğunlukla , kendilerinden önce Türkiye’ye göç eden akrabalarınca karşılanan bu insanlar , genellikle bir odaya sığınmışlar ,çoluk-çocuk imkansızlık ,yokluk , açlık ve sefalet içerisinde fakat isyan etmeden yaşamlarını sürdürerek göçe ilişkin sorunlarını bu gün neredeyse sıfırlamışlardır.Bu çok takdir edilecek bir durumdur.Bu aileler arasında yapılacak bir saha çalışması ile sorunları aşmada kadının rolü bilimsel olarakta saptanmalıdır.

Kadın bu göçlerde en önemli rolü oynamıştır.Bilhassa bu göçlerde dil sorunu sebebiyle ağır sorunlarla karşılaşılmıştır.Ancak bunlar kısa sürede bertaraf edilmiştir.

Göçler neticesinde anavatana göç eden kadınlarımız ayrı durmayarak karşılaştıkları yerli halkla da evlilikler yaparak homojen bir millet yapısının oluşmasına neden olmuşlardır.Örneğin göçmen kadınları Urfalı , Diyarbakırlı , Trabzonlu , Giresunlu, Antalyalı demeden ülkenin dört bir köşesinden insanla evlilik yaparak kültürel sentezin yurdun her tarafını etkilemesini sağlamışlardır.

Aynı zamanda Anadolu Türk kültürü ; Balkanlardan ya da diğer Türk yurtlarından yapılan göçlerle gelen kadınlarımızın öncülüğünde Türk Kültürünün gelişimi açısından bir sentez yapma imkanı da yakalamıştır. Örf ve adetler ,geleneksel sanatlar göç sebebiyle ve kadın eliyle anavatana taşınmıştır.Göç kadınları ,Türk mutfağının gelişimine ve zenginleşmesine de katkı sağlamıştır.

Yine vurgulanması icab eden en önemli nokta , göç kadınlarının yaşadıklarını, nesilden nesile aktararak , milli birliğin önemini , toplum ruhu ve vicdanında sürekli yaşatmalarıdır.

Kimse yerini yurdunu bırakıp başka bir yere göç etmek istemez. Göç ve göçlerde yaşananlar belki bilinç dışı olarak göç kadınları tarafından çocuklarına sürekli aktarılır. Hafızalar hep taze tutulur , göç ve göçte yaşananlar unutturulmaz . Bu sebeble aileleri göçe maruz kalan çocuklar da hep bir kaybetme ve yarın endişesi vardır.Gerçi bu duygu bireysel olarak rahatsızlık vericidir ama milletin ve devletin bekası açısından duyulması ve hissedilmesi gereken bir duygudur. Anneler bu duyguyu ninnilerle , masallarla ve nasihatlarla çocuklarına aktarır.

Son söz olarak şunu ifade etmek isterim ki , Türkiye Cumhuriyeti topraklarına nereden gelmiş olurlarsa olsun ,göçlerle gelen kadınlarımız toplumsal yaşamımıza büyük katkı sağlamıştır.

Unutmayalım bir kadın yaşamı boyunca belki birden fazla göç görmüş olabilir.Buna örnek olarak Kırım’ın kaybından sonra Balkanların değişik bölgelerine gelip yerleşen fakat Balkanların da Osmanlı-Türk Devletinin elinden çıkması ile Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Kırım Türklerini gösterebiliriz.

Ancak göç veya sürekli göçler , kadını yaşam mücadelesinden hiç koparmamıştır.

Bunun sebebi olarakta ;Türk Milletinin duygusal ve karakteristik genetiğinde yer aldığını düşündüğüm , milletimize has özelliklerde görüyorum. Tarihe baktığımızda Türk Milletini Horasandan bu yana hep Batı’ya doğru göç ederken görüyoruz.

Bu göçler sonucunda karşılaştığı sorunları ve zorlukları daima yenerek içinde taşıdığı fetih duygusu nedeniyle ruhen yeni göçlere hazırlandığını görüyor ve biliyoruz. Günümüzde iş sebebiyle Avrupa’ya yapılan göçler ve ortaya çıkan “ Avrupa Türkleri” buna iyi bir emsal teşkil etmektedir. Avrupa’ya yapılan bu göçler de bile kadının toplumları karşılıklı etkilemedeki rolü de ayrı incelemelere değer bir konudur.

Burada vurgulamak istediğimiz tarih boyunca Türk kadının göçler konusundaki tutarlı duruşu ve davranışlarıdır.

Türk Kadınını bu açıdan takdir ederken, başarıyı ana erkil toplum yapımıza borçlu olduğumuzu da kabul etmek gerekir.

Kadınına ikinci sınıf insan muamelesi yapan bir toplumun göç gibi bir insanlık dramının ortaya çıkardığı sonuçlardan kurtulamayacağı net olarak açık bir durumdur.

Onun için sürekli göç yaşamış ve her zaman içinde yaşama ihtimali olan Türk toplumu ; kadının yaşamındaki önemini kavramalı ve kadına hak ettiği değeri vermelidir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!