Kahve Molası’nın bu haftaki konuğu CHP 24-25 ve 26 dönem milletvekili aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi yazarı Sayın Mustafa Balbay’dı. Haberiniz.com.tr genel yayın yönetmeni Hande Karacasu’nun yaptığı röportajda Suriyeli sığınmacılar konusu Biden dönemi ve genel sorunlar ele alındı.
Hande Karacasu: Geçici koruma altındaki Suriyelilerin Türk siyasi hayatına etkileri nelerdir?
Mustafa Balbay: Şimdi tabi aslında bütün hayatımıza etkileri var hem siyasi hayatımıza hep toplumumuza hani geniş bir yelpaze. Konuya girmeden önce şunun altını çizmek isterim ki iktidar partisi temsilcileri Örneğin Ömer Çelik bu haftanın başında yaptığı bir değerlendirmede “Biz mazlumların yanındayız. Suriyelileri kabul etmek onların yanında olmak demektir.” dedi. Ben tabii ki bu değerlendirmeleri yaparken sanki Ömer Çelik mazlumların yanında oluyormuş da bizde değilmişiz gibi bir algı da çıksın istemem. Gerçek anlamda asıl bizler mazlumların yanındayız. Neden? O insanların yerinden yurdundan edilmemesini istiyoruz, o insanların yaşadıkları topraklarda mutlu olmasını istiyoruz yaşadığı topraklardan kopardıktan sonra o insanları nereye koysanız bir yani eksik kalır. Hani derler ya bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım demiş. Yani o nedenle ben Suriyeliler konusu gündeme geldikçe hakikaten insani boyutuyla da üzülen hüzünlenirim. Şu an ülkemizin siyasi yapısına etkilerini değerlendireceğim ben ama ne olursa olsun dünyada yerinden yurdundan edilen her insanın adeta köksüz bir ağaç gibi yeni bir yerde tutmaya çalışmamayı da vurgulamak isterim. Suriyelilerin şu anda Türkiye’de ekonomi özellikle siyasi hayattaki etkileri ile ilgili ilk bulgulardan biri Hatay. Hatay Belediye Başkanı sayın Lütfü Savaş bugünkü genel çok çoğalma istatistiği devam ederse 2031 yılında Hatay’da Suriyeli nüfus Türk nüfusu geçecek dedi. Bu bir anlamda bize ya olur mu öyle şey, abartıyorsunuz diyebilirler ama bu belediye başkanının ilinde yaptığı istatistiki bir çalışmanın sonucu. Sadece bu durum bile ileride siyasi olarak nelerin olabileceğini gösteriyor. Bu birinci boyutu. İkinci boyutta insanlar yani siyasiler Suriyelilerin oyunu alabilmek için akla gelen gelmeyen her şeyi deneyecekler. E tabi Suriyeliler de “bu da bizim kendi yoğurt yiyişimiz” deyip kendi siyasi yelpazelerini kendi siyasi yaşamlarını hatta toplumsal yaşamlarını siyasal bir hak olarak talep edecekler. O zaman bizim iç barışımızın da hakikaten hangi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini şu aşamada hem öngörüde bulunmak ya da o tür cümleler kullanmak dahi istemiyorum. O nedenle sizin de sorunuzun yanıtı bağlamında Türkiye’de bir an önce aklı selimin hakim olmasını iktidar olması ve komşularımızla tıpkı cumhuriyetin kuruluşundaki gibi tıpkı ilk yıllarda Atatürk’ün doğuya dönüp Sadabat Paktını, batıya dönüp Balkan Paktı’nın kurması ve etrafında bir barış halkası örmesi gibi bugün bu savaş halkasını ortadan kaldırmak ve barış halkası ile birlikte herkesin kendi ülkesinde olunca mutlu yaşamasını sağlamak gerekiyor. Yoksa biraz önce satır başlarını söylediğim her şeyi açabiliriz Hande Hanım ama bu tehlikeyi herkes görüyor diye değerlendiriyorum. Örneğin İstanbul’da Akşemsettin Caddesi’nin adı
Şu anda Suriyeliler Caddesi Ankara’da Önder Mahallesi’nin adı Halep Mahallesi. Her birinin öteki karşılığı var. Ben bunu bir karşılık olarak da söylemiyorum tekrar altını çizmek isterim ama bu başka bir doku ve uyuşmazlıkların da olabileceği başka bir dokunun bize dokunması anlamına geliyor Hande Hanım.
Hande Karacasu: Bu hafta aslında birlikte yayına girecek olan bir Suriyeliler belgeselimiz var belgeseli ben çektim Esenyurt’a gittik Esenyurt’ta Esenyurt meydanda özellikle 2-3 Sokak bu şekilde kapatılmış tamamen Suriyelilerin kendi Arapça tabelalarıyla kurdukları bir dünya var orada yani bir iş alanı pazar gibi düşünelim ve gerçekten Türkiye Cumhuriyeti ibaresine rastlamıyoruz. Bambaşka bir dünyaya giriyorsunuz. Biz çekim yapmaya
gittiğimizde bu sefer onlar bizden rahatsız oldular yani oraya girmemizden de rahatsız oldular Türkiye siyasi
hayatı içerisinde Tabii ki bir seçmen var Onlarında seçmek isteyecekler insanlar olabileceği ve hatta ben şimdi size sorayım acaba bu tarz ibareler var mı? Yani onların siyasi hayata atılabilecekleri yönünde?
Mustafa Balbay: Ben özellikle Gaziantep bölgesinde kimi yerlerde kendilerine paralel muhtar seçtiklerini duydum. konuştum ve önce teyit ettim. evet kendileri de sorunlarımızı böyle çözelim deyip böyle bir paralel muhtar seçmişler. Şimdi paralel deyince aklımıza her şey geliyor tahmin edersiniz bugünden bu başladıysa bunun devamının nerelere gidebileceğini görmek lazım bir defa bunun hukuku yok; kendi hukuklarını getirecekler . O zaman bir herkesin kendi hukukunu getirmek istemesi hukuksuzluktur. Kuralların çatışması kuralsızlıktır ve tek bir
kuralın olmasından daha kötü bir tablodur.
Bütün bunlar pandemi nedeniyle ikinci plana itildi yine bu yapı içinde iki tehlike daha var ve biri Suriye’den Türkiye’ye gelenler içinde 2015 yılında yapılmış bir araştırma. Ondan sonra bu tür araştırmalar yok ama
2015 yılında yapılmış bir araştırmaya göre Suriyeliler içinde yüzde 30’dan az olmamak üzere IŞİD’in kendilerini
kurtarabilecek iyi bir örgüt olduğu düşüncesi var. Çünkü onlar hani terör örgütü nedir ne değildir yani şu anda onu ayırt edecek durumda değiller. Yine uluslararası alanda Birleşmiş Milletler’in de raporlarını giren tabloda 2011 yılından bu yana Suriye’de kabaca 1500’e yakın terör örgütlenmesi daha doğrusu çeteleşme var. Bunların doğru hukuki organizasyonlar olmadığını biliyoruz.
Bunun Türkiye’deki yansımasının şu anda yaşanmakta olduğunu görüyorum. Kabaca Suriye’de yaşayan her beş Suriyeliden biri Türkiye’ye geldi bu az bir rakam değil ve o bunların da içinde böyle hani batıdaki gibi seçici bir davranışta olmak istemem ama öğrenci olan kimya mühendisi olan içlerinde ya da doktor olanlar
batıya gittiler Almanya aldı onları. Yunanistan aldı onları. Türkiye’ye bir anlamda yardıma daha çok muhtaç olan
insanlar kaldı. Olayın bu yönü var.
Devamında da mafyalaşmaya çok eğilimli bir tablo görüyorum ben. Ekim 2019’da Şanlıurfa’ya gittiğimde orada mafyatik demeyeyim ama Suriyelilerin kendi kurallarını kendilerinin koyduğu, kimi bölgeler oluşturduklarını da
birebir yerinde gördük Bütün bunlar uyuyor. Böyle kendi içinde gelişiyor Şu anda bizim Türkiye’nin içindeki
güncel sorunlar nedeniyle görmüyoruz biz. Ne zaman göreceğiz? Ciddi bir sorun olup biz nasıl bu hale
geldik diye baktıktan sonra göreceğiz. Aynı zamanda korkarım ki el-harab-ül basra demeyelim.
Hande Karacasu: Bu çok ciddi bir sorun yani benim Esenyurt’ta gördüklerinde benim Sakarya’da gördüklerimle sizin farklı illerde anlattığınız her şeyi birbirine çok fazla örtüşüyor ve her şey aynı kapıya çıkıyor. IŞİD gibi çok ciddi örgütleri bu insanların kendileri gibi sadece isyancı ve orada var olan hükümetleri kendi istemedikleri hükümetlere karşı isyan etmiş birer sadece örgüt olarak görmeleri bir suç örgütü terör örgütü görmemeleri de ve bunların iç yansımalarının olması da ayrıca çok ciddi bir tehlikeyi ve güvenlik sorunu
beraberinde getiriyor maalesef. Onun ötesinde işsiz olan iş bulamayan ve dediğiniz gibi Avrupa’ya gidemeyenler ve bunlar da belli bir müddet sonra bu işsizliğin kendilerinde yarattığı buhranla suç işleyebilir. Bunlar da ayrı
bir güvenlik sorunu oluşturuyorlar.
Peki tüm bunları toparlayalım şimdi bizim Amerika Birleşik Devletleri ile özellikle tabi müttefik olmamızdan mütevellit bu sınırlarla ilgili özellikle Güneydoğu ile ilgili Akdeniz ile ilgili bu bağlamda Suriye ve Irak noktasında yaşadığımız çok ciddi sorunlar var. Şimdi Biden dönemiyle birlikte sizce ne değişir düzelir mi daha mı kötüye gider şey?
Mustafa Balbay: Şimdi bir defa Hande Hanım ben profesör Sadun Tanju’nun Dersaadet Fakültesi’nin efsane öğretim üyelerinden diyelim yani orada pek çok geçmişte öğretim üyesi yetişmişti son dönem aynı şeyi
söylemek zor ama en azından az yetişiyor diyelim. Hocanın bir cümlesini hep anımsarım böyle durumlarda. Der ki
“Emperyalizm hiçbir zaman amaç değiştirmez sadece araç değiştir.” O nedenle nasıl ki 1990’lı yılların başında Körfez Savaşı sürecinde bu bölgede neden öngörülmüşse bunun özünün değişmediğini öncelikle görmek ve kabul etmek gerek. O zaman bunun uygulayıcıları zaman zaman yöntem değiştirebiliyorlar. Obama’nın deyim yerindeyse yöntemi vardır, Clinton’un başka bir yöntemi vardır. Bush Ailesi’nin başka bir yöntemi vardır Şimdi Biden geliyor. Biden en son Münih’teki konferansındaki ekip arasındaki konuşmasında Çin’i ve Rusya’yı rakip gördüğünüz söyledi ve Amerika geri döndü dedi. Bu ne demek? Biz bu ezeli rekabetimizi sürdüreceğiz
demek. Bu tür rekabetlerde de bu ülkeler hiçbir zaman bu rekabetin başladığı süreç boyunca Amerika ile Rusya çatışmamıştır. Hep aracı kullanmışlardır, hep başka topraklarda kozlarını paylaşmışlardır ki ezilen çimler onların olmasın. Başka ülkelerin insanları olsun. Bunu da görmek gerek.
Bu noktada Türkiye en ciddi yani hedef tahtasında ve ateş çemberinde. Yani hem ateş çemberinin içinde hem hedef tahtasındayız. Ben bunları bir korkuyla söylemiyorum. “Eyvah bittik mahvolacağız, bu ülkeler aralarını bizi
pastırma yapacak” diye söylemiyorum. Ama bunu görmek gerekir diye söylüyorum. İnsan bilmediğinden korkar bildiğinden önlem alır gereğini yapar. O yüzden Biden yönetiminde ben özünde sadece araç değiştireceğini amacı değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Araç olarak da yine Münih Zirvesi’nde bence ipuçlarını orada verdi. Orada dedi ki “Biz Demokrasiyi getireceğiz.”
Ben de Amerika’ya diyorum ki hay hay. Welcome Sir. Ama önce bir Katar’dan başla demokrasiye, Suudi Arabistan’dan başla. Bir oralarda görelim. Umman’dan başla demokrasiye Yemen ellerinden başla demokrasiye ondan sonra bizdeki eksiği fazlayı da konuşuruz diyorum. Yani eğer samimi iseniz, o zaman gerçekten demokrasi
istiyorsanız önce oralarda bir başlayın ondan sonra yine konuşalım
demek gerekir.
Ben gazeteciliğe 11 Kasım 1980’de başladım. Çok isteyerek ve büyük bir aşkla başladım. İzmir’de gazeteciliğe
başladığımda “Türkiye’de gazetecilik yapıyorsun öyle düşün” dedim. 1989’da Ankara’ya geldiğinde gördüm ki
“Türkiye’de gazetecilik yapıyorum demem yetmez, dünyada gazetecilik yapıyorum demen gerekir” dedim. Bu meslekle ilgili ulusal ve uluslararası alanlarda kafa yordum. Bu dönemlerde benim gördüğüm Avrupa Soğuk
Savaş’ı bitirdi. Sonra Doğu Avrupa Soğuk Savaş’ı bitirdi. 2000’de 1990’ların ikinci yarısında Balkanlarda Soğuk Savaş bitti ama şu anda sonuçlanmadı .2000’lerin başında Kafkaslarda Soğuk Savaş bitti henüz tam sonuçlanmadı ve şimdi Ortadoğu’da onun sonuçlarını biz yaşamaktayız. Yani böylesine bir paylaşım sürecinin içindeyiz bunu da görmek gerekiyor. Soğuk Savaş bitti şimdi yeni koşullara göre Amerika, Rusya, Çin bizim bölgemizde var olmaya çalışıyorlar ve kendilerine yer ediniyorlar. Anımsarsanız 1991’de daha İngiltere Basra Körfezi’ne girdiğinde “tekrar geldik” dedi. Bu ne demek? 1916’da, 1918’de İngiltere Basra Körfezi’ne gelmişti.1916’daki Skyes-Picot Antlaşması’nda İngiltere ile Fransa Basra Körfezi kısmını İngiltere, Lübnan Körfezi kısmını Fransa almıştı. Geri döndük dediklerine göre demek ki kafalarında o var hala. Bunları görerek hareket etmek gerekiyor. Ben siyasilerimizin önümüzdeki seçimler demekten önümüzdeki nesiller demeyi fırsatlarının olmadığını görüyorum ve bu konuda üzülüyorum bizler her şeyi bilen insanlar değiliz en doğruyu bilen insanlar değiliz ama aklı selimle bakmaya çalışan doğru nedir gelip nerede diye onu bulmaya çalışan insanlarız. Gördüğümüzde de bunlar çıkıyor Hande Hanım.
Hande Karacasu: Çok haklısınız doğru okuma yapmak doğru analiz etmek çok önemli ve çok önemli bir şey daha söylediniz aslında tarih tekerrürden ibaret amaçlar hiç değişmiyor. Sadece bu oyunu oynayan aktörler değişiyorlar. Orta Doğu’da yaşanan şeyler de aynı bizim yine o 1900’lü yıllarda yaşadığımız sıkıntıları aslında
biz tekrar yaşıyoruz ve bunu doğru okuyabilmek önemli, toplumsal hafızayı dinç tutabilmek çok önemli. Zaman
değişiyor evet, amaçlar değişiyor ama tek noktada tarih tekerrürden ibaret. Doğru okuyorsanız o yanlışı bir daha düşmüyorsunuz.
İzlemek isteyenler için;
https://youtu.be/107UaSDyatQ