1960’ta kurulan Ortak Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında Rumlar tarafından yıkılmış ve Kıbrıslı Türkler bu devletin tüm mekanizmalarından kovulmuşlardır. Bu durum adanın ikiye bölünmesine yol açtı.
Kıbrıs’ta Rum tarafının 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırıya geçmesi, devlet yapısındaki ortaklık temellerini ortadan kaldırma teşebbüsleri ve anayasayı feshetmesinden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti, bir ortaklık devleti olmaktan çıkarak bir Rum yönetimine dönüştü.
Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen Rum/Yunan kontrolü altına girerken adanın kuzeyindeki Türk bölgelerinde Rumların herhangi bir egemenliği söz konusu olmadı.
1974’lere gelindiğinde Rumlar mevcutla yetinmedi “Enosis” amaçlı olarak Kıbrıs’ta Nikos Sampson liderliğinde bir darbe girişiminde bulundu. Türkleri Kıbrıs’tan süpürmek amaçlı bu girişim TSK’nın müdahalesiyle tersine çevrilmiş oldu.
Müdahale sonrası Kıbrıs’ta resmen ikili bir otorite oluşmuş oldu.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ENOSİS idealini bu defa AB’ye üye olmak suretiyle gerçekleştirmeye denedi.
AB -üyelik ilkelerine aykırı bir şekilde- Güney Kıbrıs’ı Kıbrıs’ın bütününü temsilen üye olarak AB’ye almıştır.
AB’nin tarihine, üyelik şartlarına aykırı biçimde GKRY’yi üye yapmıştır. Şöyle ki, genişleme sürecinde “AB’ye üyelik ancak komşularıyla iyi ilişkiler içinde olan ve aralarındaki sınır sorunlarını çözmeyi başaran ülkeler için mümkündür”.
Dahası AB’nin temel hukuki dayanakları arasında tüm aday ülkelere “aynı prensiplerin” uygulanmasını ve hiçbir ülkeye “ayırımcılık yapılmaması” ilkesi de vardır.
Ayrıca AB üyelik sürecinin “pazarlıklar” içermediği ve tüm sorunun önceden belirlenen kurallara uyup uymamakla ilgili olduğu da Türkiye’ye karşı açıktan ve sıkça ifade edilmektedir.
AB kendi ilke, kural ve hukuk anlayışını Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi olduğunda derhal çiğneyebilmiştir.
Bu bağlamda sınır sorunlarını çözmemiş olan GKRY 1 Mayıs 2004’te AB’nin temel ilke ve prensiplerine aykırı olarak bütün ve egemen bir Kıbrıs devletiymiş gibi birliğe tam üye yapılmıştır. Adada fiilen iki ayrı devlet olduğu, iki toplumun fiilen ayrıldığı Kıbrıs’ın tamamına egemen olmayan Rum tarafı bütün Kıbrıs’ı temsilen üyeliğe kabul edilmiştir.
Diğer yandan Rum tarafının tek taraflı olarak AB’ye üye yapılması Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran 1960 tarihli Garanti Anlaşması’na da aykırıdır. Bu anlaşma Kıbrıs’ın Türkiye ile Yunanistan’ın birlikte üye olmadıkları siyasi ve ekonomik örgütlere katılımı kesin olarak yasaklamıştır.
Ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası da Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte taraf ya da üye olmadıkları uluslararası örgütlere üyelik konusunda adadaki her iki toplumun da birbirilerini veto hakkına sahip olduğunu kesin bir ifadeyle açıklamıştır.
Tüm bu gerçeklere rağmen Güney Kıbrıs’ın üyelik sürecinde ne Kıbrıslı Türklerin veto hakkı ne de Türkiye’nin AB üyesi olmaması gibi temel anayasal prensipler dikkate alınmıştır.
GKRY’nin Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB’ye üye yapılması Kıbrıs anayasasına, uluslararası anlaşmalara ve AB’nin temel anlayışına aykırıdır.
Uzun uğraşılar sonucu Annan Planı iki toplumu birleştirmek amacıyla ortaya atılmıştır.
AB, Annan Planı’na “evet” demeleri halinde Kıbrıslı Türklerin de Rumlarla birlikte AB üyesi yapılacaklarına dair söz vermişti. Aksine Annan Planına “hayır” diyen Rumlar üye yapılırken, Kıbrıslı Türkler dışarıda bırakılmıştır.
Kıbrıs’ta 46 yıldır yapılan sayısız görüşme ve tartışmalardan herhangi bir çözüm çıkmamıştır.
Kıbrıs sorununu Rumların Enosis hayalleri, AB’nin riyakârlığı, ABD’nin yanlı tutumu kördüğüm yapmıştır. Türkiye ve KKTC iki toplum arasında yapılan nafile görüşmeler yerine iki bağımsız devlet arasında görüşmelerin yapılması noktasına gelmiştir. Bunun için de Kıbrıs’ta artık bir bağımsız Türk Devleti var olduğu ilan edilmiştir.
Fiili durum resmen ilan edilmiştir!