Bugün Türkiye’de PKK terörüne yüklenen anlama göre insanların hangi tarafta olduğunu anlamak mümkündür. Kürdü sorun olarak görenler terör sorununa “Kürt sorunu” adını vermektedir. Bunlar toptancı bir yaklaşımla konuyu ele alırlar.
Pekeke üslubuyla konuşanlar, Türkiye’deki terörü devletin yaptığı uygulamaların ortaya çıkardığına inananlardır. Bunlar terörün sebebini inkâr, asimilasyon ve anti demokratik uygulamalara bağlarlar. Ancak bu gruptakiler ortada Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet henüz yokken “Kürdistan Teali”, “Kürdistan Teavün” cemiyetlerini ve Sevr’deki 62 ve 64. Maddenin niçin konduğunu bilerek ya da bilmeyerek “es” geçerler. Cumhuriyet ilan edildikten sonra da oluşan Hoybun, Azadi vb. onlarca örgüt ile isyanları da anlamlandırırken zorlanırlar.
Tarihi bölerek ya da belirli bir tarihi dönemde yaşananlar esas alınarak herhangi bir sorunun anlaşılamayacağı bir vakıadır. Gerçek de vatan gibi bir bütündür; parçalanırsa anlamını kaybeder.
“Kandil’den önce bayrağı Silvan’a dikelim” diyenler ise “PKK’nın arkasında halk desteği var” o halde ’terörle mücadele ile sonuç alınamaz, müzakere yöntemleri denensin’ diyenlerdir. Bu düşüncede olanlar aynı zamanda mayın döşeyip, hamile kadın öldüren teröristlere de “gerilla” demektedir.
Başbakan Erdoğan K.Irak’a sınır ötesi operasyon söz konusu edildiğinde ’İçerideki 5 bin terörist bitti mi ki dışarıdaki 500 ile uğraşalım’görüşünü savunmuştu. Bunun için de iktidar, ülke içinde dağa gidişleri engellemek için “Kürt Açılımı” yapmıştı. Malum açılımına rağmen terör daha da azmış, Başbakan Erdoğan bu kez teröristleri bulunduğu yerlerde etkisizleştirebilmek için Kandil’e matuf “sınır ötesi tezkere” çıkartmak zorunda kalmıştır. Gerçekler davranış değiştirir!
Bazıları da ‘sınır ötesi harekâtın çözüm olmadığı, daha önce de denendiği ve sonuç vermediği’ türünden iddiaları dillendirmektedir. Bunlara göre dağda eli silahlı grupları oradan indirmek için onlarla görüşmekten başka çıkar yol yoktur. Bunlar dillerine “kan dökülmesin”, “insanlar ölmesin”, “analar ağlamasın” sözlerini dolamışlardır. Dikkat edilirse bunların, insanları paramparça eden mayınları döşeyen, karnındaki yavrularıyla kadınları katleden PKK’lıları eleştirmek gibi asgari ahlaki bir meziyeti dahi gösteremedikleri görülür. İnsanı ve insanlığı katleden terörist unsurların beslendiği odakların ortadan kaldırılmasına “kan dökülmesin” diyerek karşı çıkanlar, gerçekte kan döken teröristlere hâmilik yapanlardır. Bunlar esasen ’Kandil’deki teröristlerin ellerini tutmayın, silahlarını ellerinden almayın, katliamlarını rahat yapsın, insan kaçırsın, şantiyeler bassın ve mayın döşesin’ diyenlerdir.
Türkiye’de “sınır ötesi harekât” denilince panikleyenler konuyu amacının dışındaki mecralara taşımaktadır. Bir defa sınır ötesine yapılan askeri harekâtlar sosyolojik, ekonomik ya da kültürel anlamda sorun çözme harekâtları değildir. Bu harekâtlar silahlı güruhları eylem yapamaz, katliam yapamaz, mayın döşeyemez hale getirme harekâtlarıdır.
Yaşanan sorunların çözümü başka bir şey, sorunu gerekçe yaparak ülkeyi bölmek üzere Kandil’i katliam üssü olarak kullanmak daha başka bir şeydir. Dahası sorunu çözmek başka bir şey, Kandil’i silahlı saldırı üssü olarak kullanmaya son vermek ise daha başka bir şeydir. Terörle mücadele başka bir şey, teröristle mücadele ise daha başka bir şeydir.
Kandil’e müdahale sorunu çözmek için değil ancak cinayet ve katliamları önlemek için yapılır. Elbette Kandil’i imha sorunları imha anlamına gelmez!
Unutmamak gerekir ki terörle mücadelenin öznesi de süjesi de insandır. Maliyeti insan hayatı olan bir mücadeleden söz ediliyor. Bu durum azami dikkat ve sorumluluk gerektirir. Bu aynı zamanda insan hayatına duyulan saygının da gereğidir. Terör binlerce insanın ocağını söndüren bir felâket, çılgınlık ve bilinç dışılıktır. İnsan ve insanlık suçudur. Barış ve demokrasi düşmanlığıdır. Azıcık akıllı olun!