08 Şubat 2021 Pazartesi
Günümüzde Din Problemi ve Yüksek Din Kurumu Üzerine
CUMHUR İTTİFAKININ ADAYI KİM
El Kesesinden Ağalık
Yugoslavya Kazanı Yine Kaynatılıyor
Herkes için ‘Dersim’ Dersi
Prof. Dr. Celalettin Yavuz'un Son Kitabı "Yok" Satıyor!
Güzel Soru
Rusya Ukrayna Savaşı'nı 18 Yıl Önceden Gören Dr. Aslan Yaman: "30 Eylül Ukrayna Seçimlerinin Ardından"
İSRAİL DOĞALGAZI KKTC’DEN Mİ GEÇECEK?
Derdiniz Andımız mı? Türklük mü?
Cehaletin "kör kazma" şehveti
VÜSAL ALLAHVERDİYEV anısına
Yalnızca Sitem
Hocalı Soykırımı
Su Akar Yatağını Bulur!..
Balkanlar'da ve Karadeniz'de Varız, Ya Kırım'da?
Ahvalimiz
Siyasette Ahlaki Çöküş
BEN DEVLETİM !
Öfke
Görünmeyen Gündem
Yunanistan’la sorunları askeri karşılıkla çözebiliriz
Karar sizin
AB; Kendi çiftçidine çok, bizim çiftçimize az destek
İYİ Parti’de Seçime Kürsü Damga Vurdu!
Bozkurt'un Zaferi
Gelecek hafta demokratikleşme paketi açıklanacak
Tarihin Kalbi Ermenek’te Attı
3 Mayıs’ın 78. Yıldönümünde Türk Milliyetçilerine Çağrı
Sen Uyurken, Vatanın İşgal Edildi!
Doğu Türkistan, Güney Türkistan, Güney Azerbaycan Derken Türkistan Coğrafyasının Temel Meselelerine Genel Bir Bakış
YAŞAMIMIZDAN BİR PARÇA; KARAHİNDİBA
Kadınlar gününde Banu Çiçekler
Gençler Türkiye’yi Terk Etmek İstiyor
Kripto Para Meselesi
ABDÜLHAMİT...
Uygurlar Terörist değildir!
Kerkük Kerbelâ Olmasın!
Kuşumuz, Can Dostumuz!.. (gitti)
Açlık, Obezite ve Gıda İsrafı
Taşkent’teydim
İşleri Gerginlik
25 Kasım, 104 yıl önce...
İnsan Haklarında Küresel Kıskaç!
Yeni oyun anayasa
ZAFER’İN ZİHİNSEL VE MATEMATİKSEL ÇÖZÜMLEMESİ uçurumdan önceki son çıkış
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
İlim ve Teknolojinin Tılsımı
Nereden Nereye
Faşistliğin İtibarını Yükseltenler
Tebrikler Ordumuzun Kurmay Aklına
Sevdiğim...
Şiddet Sadece Dayak Değildir!
Eğitimde Başarı, ‘İnsanı Bilmekle’ Başlar…
İki Kongre ve Bir Muaviye
Gitti FETÖ, Geldi Menzil
İçimizdeki Yunanlar ve Pontusçular!..
Genel Başkan insan harcamaz, insanları kazanır
EREĞLİ’DE 1 MAYIS
Oligarşi, Demokrasi, Hukuk Devleti
Büyük Türk Şairi Şehriyâr
Milli Muhalefetin Doğum Sancıları – 1 – (Siyasi Çerçeve – Temel Mücadele)
Çığlığım Türk Milletinedir! Çığlığım İmanlı Olanlaradır!
KÜRESEL SÜRTÜKLER
Orman Yangınları Sonrası
Devrimci Türklere İhtiyaç Var!
Doktorlar gitsin, sığınmacılar kalsın!
İnce Tuzaklar
Kazan Tatarlarına Vurulan Son Darbe…
Buhran Dönemi
Rüzgâr İster Seni
FETÖ Başkanlık Federasyon - VII
Adam..
Bir Zamanlar Kıbrıs
Yer Üstündeki Madenler!
Sarıkamış Harekâtı ve Enver Paşa
ZAMMINIZI SEVSİNLER!
Umuyorum ve Düşünüyorum
Bayrak kirizi Türkmen Aşiretler Meclisinde ele alındı
Milliyetçiliğimizin Kaynakları-81
Bülent Ersoy’un Başörtüsünden Fırfırlı Masa Örtüsüne Ülke Gündemi
Karaburun
Ülkücü'yü yaşatacağız ki; Türk Milleti yaşasın...
ŞARK MESELESİ (TÜRKLER MOĞOLİSTAN’A)
19 MAYIS 1919=19 MAYIS 2022 ŞARTLARI
Ülkü Yolunda Bir Ömür…. Lokman Abbasoğlu Anlatıyor…
Merhaba değerli okurlarım. Gününüz güzel ve sıcak olsun. Yüreğinize sam yelleri dokunmasın.
Her canlı doğar, büyür ve ölür. Uzak dediği her şeyi yaşar canlılar…
Zenginlik der bir anda her şey değişir ve kuru ekmek yer… Fakirim der; ayağında derman kalmaz iken koşmayı öğrenir…
Yani anlayacağınız bu çark öyle de döner böyle de…
Kıyamet çizgisi yoktur insanın, seven de yeren de insandır aslında…
Hoşgörü defterimizi kapattığımızda, kendi kendimize yetmemeye başlarız ve yaşam karşısında eksik kalırız. Hayata şöyle bir kuş bakışı bakalım ve hangi rüzgâr savurdu bizi? Tecrübelerimiz rüzgârın yönünü, öğrendiklerimiz ve birikimlerimiz konaklayacağımız yeri gösterdi bize…
Savrulurken tek başına öğrendiğimiz şeylerden, yaptığımız hatalardan ders almadan yürüdük bazen… Şeker niyetine acıları dürüm ettik hayatımıza. Kar kış olsa da bahar gibi sarıldık boş yüreklere. Dostun vefasızlığı acıttı içimizi ama…
Kendimize vefasızlık yaparken gözyaşlarımız sel oldu sol tarafımızda…
Şimdilerde talih diyorlar adına… Talih kuşu çoktan rüzgâr ile savruldu oysa… Hangi dil söylese de talihin adını … Yazamaz hiçbir kitap tecrübe dedikleri boş çarkı… Rüzgâr istedi ve savurdu değil. Savrulduk sam yelleri gibi üşüdük…
Yüreğinize en sıcak rüzgarlar essin. Şimdilerde biz biz değiliz… Sevgiyle…
Merhaba sevgili okurlarım, bugün size kendi doğduğum halen toprağının kokusuna kurban olduğum köyümü anlatacağım. Bizler bir kültürün farklı renkleriyiz, aynı coğrafyada yaşarken hepimizin geçmişe dair kökleri ve değerleri var. Afyon Şuhut Bozan Köyü de bu değerleri, gelenek ve görenekleri halen yaşatmaya çalışan bir Alevi köyü. İsterseniz size biraz köyümüzün geçmişinden bahsedeyim.
Bozan Köyü Afyon ilinin Şuhut ilçesine bağlı bir Alevi Türkmen köyüdür. Köy, 1071 yılından sonra Orta Asya’nın güneyinden göç eden Akhunlara bağlı Halaç Türkmenleri tarafından kurulmuş.
Alparslan’ın 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunu yenmesiyle Anadolu’nun kapıları açıldı. Yoğun Selçuklu akınları sonunda Emir Sanduk ve Emir Afşin Komutasındaki Ordular Afyon bölgesini fethetmişler. Şuhut 1077 yılında Bizanslılardan alınmış. Miryakefalon Savaşı ile Şuhut tamamen Türkmen yurdu olmuş. Bundan sonra da Türkmen köyleri yavaş yavaş kurulmaya başlamış. Bozan Köyü de bu kurulan köylerden biri ve nitekim köylüler de kendi tarihlerinden söz ederken, 800 yıllık bir geçmişten bahsetmektedirler.
Köy halkı Asker uğurlama törenleri, gelin alayları, düğün törenleri, kıyafetleri, türbe ziyaretleri, kurban adakları, bayramlaşma törenleri, gelenekleri, görenekleri, yaşam tarzları, deyişleri, türküleri ve halk ozanları ile Orta Asya Türk Kültürünü hala devam ettirmekte…
Muharrem ayı içerisinde yaslarını tutan ve hep beraber okunan kitaplar ile mersiyelerin gönülden döküldüğü birlik ve beraberlik içerisinde bir huşu ile Matem-i Muharremi anan hoşgörünün en güzel örneğini sergileyen Bozan Köyü’ne yolu düşen herkesi bekleriz… Köy odalarında hali hazırda Tanrı misafirlerini ağırlayan bir sokum ekmeği gönül dostlarıyla paylaşan köyüme sonsuz saygı ve sevgilerimle. Ekmeklerini bizimle paylaşan, sevgilerini katık eden toprağıma Afyonuma, Şuhut’uma, Bozan’ıma aşk ile…
Merhaba sevgili okurlarım,
Gelin bugün özel bir yolculuğa çıkalım… “Evlat” Nasıl güzel bir sözcük değil mi? Ciğer parçası anneyi babayı yakan tek şey evlat… Gözünün yaşını dizine indiren evlat, göğsünü kabartan yine evlat… Kıyamadığın, üstüne sevgi koyamadığın tek şey evlat da dahası var efendim…
Ne veriyor ne alıyoruz, hangi vicdana neler yüklüyoruz… Bir gün yanıp bir gün kor oluyoruz… Bazen o kadar çok şey verirsin ki alacağın bir tek şeydir… Ya senin olacak ya da senin hiç olmamış gibi hep canını yakacak…
Farklı duygu ve düşünceler içindeyim bu aralar evlatların anne ve babalarını üzdüklerini gördükçe canım çok yanmaya başladı. Nasıl bir çarktır ki bu dönmesini bile unutmuş… Vicdan perdesine kara yazılar yazıp gözlerini duman bürümüş… Bu günlerde daha sıklıkla karşılaşacağız bu durumlara, çünkü ne annenin gözyaşı ne de babaların emekleri artık yerini asla bulmuyor… Çirkin bir savaşın içinde kültür erozyonu ve değerler birer birer yok oluyor. Çok canım yanıyor. Çaresizlik içinde kıvranan bir beyin göçü yaşıyoruz adeta sanki bu serüvene ailelerde ortak oluyor.
Hayır sözcüğüne ne çok ihtiyaç duyar olduk… Kelimeler artık anlamını yitirmeye başlarken… Soruyorum nerede hata yaptık… Dur diyemediğimiz neleri yavaş yavaş yok ettik. Bunları konuşamazken neleri yitirdik. Acımıyorlar artık hatta acıtmıyorlar hiçbir hücremizi. Biz bizden gideli yıllar olmuş oysa… Sanki her şey normal gibi sen ya da ben değil hayat…
Biz olamadık bu günlerde çoluk çocuk han kapısından hep çevrildik çünkü zamana ayak uydurmak zorunda kalınca farkında olmadan treni kaçırmışız… Kaçırdık hem de çok uzun yıllar oldu işte o yılları da elimizle biz teslim ettik… Tek sebebi nereye yetişmeye çalıştığımızı da bir türlü anlayamadık… Her şeyi yitirdik ve bitirdik. Elimizden kayıp giden tarihe uzaktan seyirci olduk… Yüz yıllık çınarların devrilişine bizlerde göz yumduk… Öğretemedik sizlere, yoklukla büyüttüğümüz çocuklarımıza varlık dedikleri şeyin sadece para olduğuna kanaat getirip gelenek ve göreneklerimizi kendimiz yok ettik…
Şimdi dizlere vurma zamanı değil, umudumuzu yitirmeden biraz toparlanıp kafa yorma zamanı kıymetli okurlarım. Tren kaçtı ama biz yine bir sonraki Trene binebiliriz belki… Sevgilerimle.
Merhaba. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Ama hepimizin içinde yıllardır dinmeyen sızıdır toplum baskısı… Hepimiz mutlaka bir yerde frene basarak yürümedik mi… Hep bu korkuyla nefes almadık mı? Yaşıyoruz hiç kendimiz olamadan kendimiz gibi kalamadan yaşıyoruz… Şimdilerde canımız yandıkça keşkelerin yanına yer açmaya çalışıyoruz. Nasıl ki insan acıları ile büyüyorsa nasıl hayat ağlatırken güldürüyorsa zaman dedikleri yılları geriye her sardığımızda acı ve tatlıyı önümüze tekrar tekrar sunuyorsa bir tutam çiçeği deremeden göçmek yok bu dünyadan… Önce çocuklukta başlar baskılar; komşunun kızı şöyle yaptı sende yap bak herkes onu konuşuyor, derslerine iyi çalış Ayşe’nin oğlu çok zeki ele güne karşı bizi rezil etme…
Sonrası mı daha çok var sanki bütün atasözleri teker teker senin adına yazılır. Ayıp olmasın, laf etmesinler diye başlarsın baskılara boyun eğmeye… Giydiğin elbiseden, okul başarından, evdeki yaptığın işten tutunda sorumlu olduğunuz kardeşinize kadar pek çok şey… O kadar çok şey barındırırsın ki o küçücük beyninde bir sürü sorumluluk ile büyümeye çalışırsın… Öyle çok keşkeler olur ki birde bakmışsın koskoca bir genç oluvermişsin… Yine sen değilsin bu yaşında bile asla sözü geçmeyen aile baskısıyla onlar istediği için evlilik kriterlerini bile onlara uygun olanları seçersin. Yıllar geçtikçe yastıklar diken, sözler yalan olur. Ne istediğini bile anlayamadan ömrün talan olur… Bir gün iki elinin arasına başını aldığında tek bir sözcük gelir aklına bunca yılı nasıl yaşadım diye başlarsın ağlamaya. Yıllardır içine akan gözyaşların zaman içinde sende onulmaz yaralar açar. Sevgiden bihaber yaşadığın sevgisiz yıllara hüküm giydirirsin. Tekrar başa dönmeyi istesen de artık dönemezsin çünkü sen bu hayatı elalem ne der diye yaşamadın mı! Senin için iyi deseler ne değişecek, kötü deseler ne değişecekti… Ama ömrün başkaları için yaşarken bitecekti. İkinci bir şans verilmeden sana, tükenen ömrüne bedel biçilecekti… Şimdi film bitti geçmiş olsun…
Bu kadar fedakârlığın arkasından ne söylenebilirdi ki Elalem ne der… Sevgiyle.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı, ulusal egemenliğin ilk kez uygulandığı Büyük Millet Meclisi’nin açılışının yüzüncü yılı… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünyada ilk kez olarak çocuklara armağan ettiği “Çocuk Bayramı”… Türk Çocuklarına ne mutlu ki böyle bir lidere sahipler. Kendilerini çok seven ve onları geleceği gören Dünyanın gördüğü en büyük Komutan ve Devlet Adamı ve O’nun çocuklara armağan ettiği bu güzel gün…
Evlatlarımıza kutlu olsun.
Ama bu yıl ne Tüm Dünya’dan çocuklar olacak. Ne de makamlara çocuklar oturacak. Bu yıl uzun yıllardır ilk defa 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı evlerde kutlanacak. 23 Nisan gecesi saat 21.00 de tüm Türkiye aynı anda hep bir ağızdan İstiklal Marşı okuyacak. Şimdiler de canım acımıyor değil, hem de çok acıyor. Çocuklarımız hayat pınarlarımız, bizlerin geleceği ve yarınların güvencesi tek umutlarımız. Onlara armağan edilen bu bayramı unutmuyoruz ama onlara yeteri kadar her şeyi verebiliyor ya da onlara tarihi ve değerlerini unutmamaları için neler yapıyoruz.
Gelin biraz empati yapalım mı ne dersiniz? 2020 yılında çok şeyleri büyütürken çocuklarımızı koruyamadığımız ve teknolojiye mahrum ettiğimiz, tacizlere kurban verdiğimiz minik yavruları nasıl unutalım… Kutlayalım 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramını kutlayalım, ama küçüldükçe büyümeyi öğrenemeyen biz bireyler daha çok canımız yanarak kutlayacağız bu bayramları… Pırlanta gibi yürekleri olan çocuklarımıza eskisi gibi zaman ayırmayı unuttuğumuz için daha çok canımız yanacak. Elimizden kayıp giden çocuklarımıza Mustafa Kemal Atatürk’ü en iyi şekilde anlatmadıkça çok kutlayacağız çok… Her dikilen fidanın yarın için umut olduğunu öğrenemedikçe her gün bir parça eksileceğiz.
Bizim çocuklarımıza biz olmayı ve bu vatanın çocukları olarak değerleri ile büyümeyi anlatmadıkça hep tükeneceğiz. Kutlayalım çocuklar hem de en güzelinden umudum var halen güzel kalplerinizde MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü taşıyan siz çocuklar, hatırlatın bazen bize… Deyin, koparın bizi sosyal medya dedikleri ve teknoloji canavarı olan her şeyden… Doğru bilgiler yükleyin bizim belleklerimize ve sahip çıkın bize… Çünkü elma fidanı dikince armut toplayamayız. Ne vereceksek onu alacağız. Bu günlerde bizleri affedin, yine de bizim sizlere vermeyi unuttuğumuz değerleri, bizlere de hatırlatın olur mu?
EKİN ÇOCUKLAR SEVGİ EKİN, ÖRNEK OLUN SEVGİSİZ YÜREKLERE…
OKUYUN ÇOCUKLAR DEFALARCA OKUYUN..
BAYRAĞIN BU KUTSAL TOPRAKLARIN, BU GÜZEL VATANIN DEĞERİNİ BİLİN…
SAHİP ÇIKIN ÇOCUKLAR ÇÜNKÜ BU BAYRAMLAR GELECEĞİNİZ, UMUDUNUZ,
AYDINLIK YARINLARINIZ…
ŞİMDİ KUTLU OLSUN EMEKLERİNİZ…
Bizler bazen size en güzelini veremesekte…
Atatürk’ün sizlere armağan ettiği bu bayrama sahip çıkarak yürüyün….
Bayramınız kutlu olsun sevgilerimle…
ÖPERİM YÜREĞİNİZDEN ÇOCUKLARIM…