Atatürk’ün İzinde Bir Cesur Yürek: Müyesser Yıldız

Atatürk’ün İzinde Bir Cesur Yürek: Müyesser Yıldız

Atatürk devrimlerinin sahipsiz bırakıldığı bir dönemde Atatürk ve devrimlerine yürekten sahip çıkan bir kadın.

Öyle bazıları gibi “İzindeyiz Atam” deyip tatil iznine çıkan sözde Atatürkçülerden değil harbi harbi bir Atatürkçü.

37 yıllık meslek hayatında kimsenin önünde boyun eğmeyen, her zaman gerçekleri sade bir üslupla yazmaktan çekinmeyen, emperyalizmin uşağı Atatürk düşmanlarından korkmayan bir gazeteci.

Gerçekleri yazdığı için FETÖ kumpasıyla hapse giren ve hapiste olduğu günlerde dost dediği insanlar tarafından yalnız bırakılan bir aydın.

Onu hepiniz tanıyorsunuz. Yıllardır yazılarıyla karanlığa ışık tutup Türk milletini karanlığa sürüklemek isteyenleri sinirden çıldırtan gazeteci Müyesser Yıldız’dan bahsediyorum.

Müyesser Yıldız’ın hayat hikâyesi tam Türk toplumunun aynası.

1963 yılında Adıyaman’ın Besni ilçesine bağlı Dumlupınar köyünde 6 çocuklu fakir bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Babası Eyüp Bey memurdu. Annesi Hatice Hanım ise ev hanımıydı. Doğduğu köy, fakirliğin, cahilliğin hüküm sürdüğü bir köydü. Okuma yazma bilenlerin bile az olduğu, kadınların bir mal gibi alınıp satıldığı, kız çocuklarının 10-15 yaş arasında evlendirildiği bir köy.

İşte bugün Türk toplumuna gerçekleri anlatmak için özgürlüğünden vazgeçen Müyesser Yıldız böyle bir köyde dünyaya geldi.

İlkokula başladığında Türkçeyi bilmiyordu. Türkçeyi 7 yaşında öğrendi.

Annesi, 6 çocuğunun da okumasını, çocuk yaşta evlenmemesini istiyordu. İlk kızı okuyamadığı için yüreği buruktu. Müyesser’in aynı kaderi yaşamasını istemiyordu. Ana yüreğiyle kendince bir plan düşündü. Köyde Müyesser ile yaşıt ne kadar komşu, akraba erkek çocuğu varsa hepsinin sütannesi oldu ve zamanı gelince “Onlar sütkardeşler, nikâh düşmez’ diyerek kızının çocuk yaşta evlendirilmesinin önüne geçti.

Annesinin sayesinde çocuk yaşta evlenmekten kurtulan Müyesser Yıldız, Önce İzmit’te liseyi birincilikte bitirdi. Ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu ve 1983 yılında 20 yaşındayken Tercüman gazetesinde gazetecilik hayatına başladı.

Tercüman gazetesinin ardından Bulvar, Günaydın, Akşam gazetelerinde ve Nokta dergisinde çalıştı. Ayrıca Avaztürk haber sitesinin kurucularından oldu.

Gazeteci Nihat Genç, meslek arkadaşı ve dostu Müyesser Yıldız’ı şöyle anlatıyor:

Türk Ordusu tasfiye edilip hapse atılırken FETÖ’yü ve işbirlikçilerine karşı Balyoz ve Ergenekon mağdurlarını onlarca yıl tek başına savunan sadece mahkemelerine değil tek tek eşlerine evlerine koşan Müyesser Yıldız’dır. Gazeteciliği korkusuzluğu çalışkanlığı vatan sevgisi fedakarlığı her türlü övgünün üstündedir. Bu muhteşem kadın gazetecinin on uzun yıl bir başka örneği daha çıkmamıştır!

Tek başına bir ‘ordu’dur, susmuş sinmiş ele geçirilmiş Türk basını ve gazeteciliğinin on yıllarca tek başına onurunu korumuş, FETÖ’yü deşifre eden binlerce yazı kaleme almıştır!

Gazeteci Ayşe Arman ise 1 Temmuz 2012 tarihinde Müyesser Yıldız ile yaptığı röportajda Müyesser Yıldız’ı şöyle tanımlamıştır:

“Küçücük bir kadın. Konuştukça, dinledikçe, cesaretine tanık oldukça büyüyor. Müthiş dirençli. Küçük dev kadınlardan. Kendini çok iyi ifade ediyor, Türkçe’yi çok iyi kullanıyor.”

Müyesser Yıldız, 37 yıllık tecrübeli bir gazeteci olmasına rağmen Türk Milleti onu 2011 yılındaki FETÖ kumpasıyla tanıdı.

Müyesser Yıldız kimdir sorusuna tek bir cümleyle cevap vermek gerekirse en doğru cevap şu olur:

Müyesser Yıldız, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” cümlesinde kastettiği Türk’tür.

Türk bir anneyle, Kürt bir babanın çocuğuydu. Etnik olarak Kürt olsa da yüreğinde Türklük aşkı olan bir Türk’tü.

Kürt kökenli olmasına rağmen hiçbir zaman Kürt bölücülüğüne taviz vermedi. Bazıları iki gün hapis yattığı halde Türk devletini işkenceci olmakla suçlarken o feto kumpasıyla suçsuz yere hapisteyken yazdığı bir makalesinde şu cümleyi yazıyordu:

“Çin işkencesi yapılıyor diyeceğim, dilim varmıyor. “Devletime” böyle bir şeyi tövbe-hâşâ yakıştıramam”.

Suçsuz yere hapiste yattığı halde ‘Devletime işkenceci diyemem” diyecek kadar devletine sadık.

100 yılın hesabi: Türk’ü tasfiye projesi isimli bir kitap yazacak kadar Türk milletine bağlı bir yazardı Müyesser Yıldız…

Tarih 3 Mart 2011

Gece yarısı saat 03’te FETÖ’cü polisler, Müyesser Yıldız’ı gözaltına aldılar. Talimatı veren Ergenekon, Balyoz gibi feto kumpaslarının başında olan dönemin makbul savcısı Zekeriya Öz’dü

Emniyette ifadesi alınan Müyesser Yıldız, 3 gün sonra tutuklandı. Suçlamalar ise komediydi. 2007 yılında bu olaylarla hiçbir alakası olmayan bir gazeteci arkadaşıyla yaptığı görüşme suç delili olarak gösterildi. Ayrıca Oda TV de sadece 6 ay çalışmasına rağmen Oda TV davasında da sanık oldu.

Suç belliydi. Darbe planı yapmak… Uydurma iddianameye göre bilgisayarından “Ulusal Medya 2010”, “Bilinçlendirme”, “teRTEmiz” ve “darbe.doc” gibi dosyalar çıkmıştı. Yıllar sonra bu dosyaların FETÖ’cüler aracılığıyla spam maille bilgisayarlara yerleştirildiği ortaya çıktı

Tüm kumpaslara rağmen başını her zaman dik tuttu. “Suçsuz olduğum bir davada savunma yapmayı kendime hakaret sayarım” diyecek kadar da gururundan taviz vermeyen biriydi.

Hâkim karşısına çıktığında kendisine “Mesleğiniz nedir” diye sorulduğunda alaycı bir şekilde hâkime tarihe geçecek şu cevabı verdi:

“30 yıllık gazeteciyim ama iddianamede terörist yazıyor”.

Hâkim bu cevap karşısında sadece estağfurullah diyebildi.

16 ay boyunca suçsuz olduğunu bile bile hapis yattı. Çünkü bir gün devranın döneceğini, suçsuzluğunun ispatlanacağını biliyordu.

Hapisten çıktıktan sonra kendisine “Hapiste 16 ay nasıl geçti” diye sorulduğunda “Son 12 ay 18 gündür yalnızdım, tek başımaydım 21 kişilik koğuşta. Yeşili özledim, toprağı özledim, güneşin doğuşunu ve batışını özledim, yıldızları özledim. Bir hayvana dokunmayı özledim” diyecekti.

Hapiste zor günler yaşadı. Ne kadar zor günler yaşadığını duruşmalardan birinde söylediği şu sözlerden anlayabiliriz:

“Gelin siz buradaki genç arkadaşlara isnat edilen suçlar neyse, onları da benim hesabıma yazıp artık hükmü verin. Suçlu olduğumdan değil, hükümlü hak ve hukukundan yararlanmak için. Öcalan’ın bizden çok hakkı var, onun hukuku bizden daha çok ve iyi korunuyor. Hükümlü hakkı derken; mesela yarın annem ağırlaşsa, en azından onu son bir kez görme imkânım olacak!..”

Bana hüküm verin… Öcalan kadar hakkım yok… Hükümlü olursam belki annemi görürüm”.

Türkiye, bir gazetecinin tarihe ibret olarak geçecek bu sözlerine şahit oldu. Elinde kaleminden başka bir şey olmayan bir gazeteci, bebek katili Apo’dan daha kötü şartlarda yaşadı.

Gün geldi…Devir değişti… Devran döndü… Bir zamanlar “heykeli dikilecek adam” denilen, özel makam arabası verilen FETÖ’cü Savcı Zekeriya Öz, yurtdışına çıktı. Müyesser Yıldız ise beraat etti.

Savcı sanık oldu… Sanık ise mağdur…

Hapisten çıktıktan 1 gün sonra kendini tek cümleyle tanımladı:

“Kaburgalarımız sayılıyor ama omurgamız sağlam.”

Cezaevi şartlarından dolayı zayıflıktan kaburgaları sayılıyordu ama önemli olan omurgaydı. İnsanın omurgası sağlam olmadıktan sonra gerisi boştu.

Müyesser Yıldız, hayatı boyunca sadece gazetecilik yaptı. Gazetecilik yaptığı için kumpas davalarıyla hapse girdi, çıktı ama o her zaman durduğu yeri değiştirmedi.

Müyesser Yıldız, bugünlerde yine tutuklu ama inanıyoruz ki geçmişte nasıl FETÖ kumpaslarından beraat ettiyse bu davadan da beraat edecek…

Çünkü omurganız sağlamsa kimse size bir şey yapamaz. Varsın kaburgalarınız sayılıyor olsun… Omurgasına sahip çıkan tüm dostlara selamlar…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!