Ataların mirası ses bayrağımız Türkçe anamızın ak sütü gibidir

Ataların mirası ses bayrağımız Türkçe anamızın ak sütü gibidir

TÜRKÇEM

Bir ben varım,
Benimle birlikte Türkçem,
Türkçemle birlikte bir ben varım.
Ne başında ne sonunda gelir uygar dillerin.
Azeri’den tut, Balkanlara çık,
O Türkçe benim, ben o Türkçenin.

Bir ulusum var,
Ulusumla birlikte Türkçem,
Türkçemle birlikte bir ulusum var.
Ne başında ne sonunda gelir uygar ulusların.
Orta Asya’dan tut, Orta Anadolu’ya çık,
O ulus benim, ben o ulusun.

Bir ben varım, Benimle birlikte Türkçem,
Türkçemle birlikte bir ulusum var.
Ne başında ne sonunda gelir uygar dil ve ulusların.

Türkçem başlar Azeri’den Balkanlara,
Ulusum Orta Asya’dan Anadolu’ya çıkar.

Kosova’nın buram buram Türk-İslâm kokan şehirlerinden olan Prizren’de 1937 yılında dünyaya gelen ve hâlen Kuzey Makedonya’nın başkenti, Türk-İslâm kültürünün insanın ruhunu ısıttığı şehir Üsküp’te yaşamakta olan yazar, araştırmacı ve yayıncı şair Nusret Dişo Ülkü, bu şiirinde dilimiz Türkçe’nin hem tarihî macerasını hem de önemini bizlere anlatmaktadır.

Yahya Kemal Beyatlı, Üsküp belediye başkanı İbrahim Naci Bey’in oğlu olarak 1884 yılında Üsküp’te dünyaya geldi. On sekiz yaşına kadar da Üsküp’te yaşadıktan sonra, 1958’de İstanbul’da vefat etti. Yahya Kemal Beyatlı, dilimiz Türkçenin bizim için ne kadar önemli olduğunu anlatırken iki şeye dikkatlerimizi çekiyor:

1.”Türkçe, ağzımızda anamızın ak sütü gibidir.” Diyerek, Dilimiz Türkçenin  anamız kadar bize yakın, ve hayatta kalabilmemiz için anamızın sütü kadar besleyici ve helâldir.

2.”Türkçenin çekilmediği yerler vatandır.” Derken de Türkçe konuşulan yerlerin Türklerin vatanı olduğunu vurgulamaktadır. Genelde Balkanlar, özelde Kuzey Makedonya hâlâ bizim vatanımızsa bunda bizim hâlâ buralarda Türkçe konuşmamız ve kâinatı Türkçe adlandırmamızın rolü vardır.

Yahya Kemal’siz bir Üsküp, Üsküp’süz bir Yahya Kemal düşünemeyiz. Bu konuda merakları olanlar için Dr. Ertuğrul Karakuş’un; Balkanlar’da Çocukların Türkçe Sevinçi Bahçe çocuk dergisindeki yazısını okumalarını tavsiye ederiz. Daha ileri bir okuma yapacaklar için de yine Ertuğrul Karakuş’un “Yahya Kemal ve Üsküp” adlı kitabını tavsiye ediyoruz (Karakuş, 2018).

Kuzey Makedonya’nın Kocacık köyünden Anadolu’ya giden bir ailenin çocuğu olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk de “Türk demek Türkçe demektir.” Diyerek dilimiz Türkçenin bizler için ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Atatürk’ün  1930 yılında “dil” ile ilgili olarak söylediği şu cümlelerini de hiçbir zaman aklımızdan çıkartmamalıyız:

“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması Millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin.

Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Üç evladının üçünü de Üsküp’te Türkçe eğitim yapan Tefeyyüz İlkokulu’nda okutmuş olan Doç. Dr. Nazlı Rânâ Gürel’in “Türkçe=Zekâ” başlıklı yazısı, dilimiz Türkçe ile ilgili pek çok gerçeği bizlere anlatmaktadır:

“Türkçe, son yıllarda dünyada üzerinde en çok araştırma yapılan dillerden bir tanesidir. Türkçenin gramer yapısının mantığa uygunluğu, dilin ezber metodu ile değil, mantık yürütülerek öğrenilmesi bilim adamlarını Türkçenin mükemmelliği konusunda hayrete düşürmektedir.

Amerika’da, Viskansın Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Kemal Karpat Amerika’da dil bilim ile ilgili bölümü bulunan bütün üniversitelerde Türkçeye büyük önem verildiğini, gramatikal yapısının büyük bir hayret ve beğeni ile incelendiğini ve bir dilin nasıl bu kadar sağlam bir mantığa, mükemmeliyete sahip olabileceği düşüncesinin Türklere ve Türkçeye karşı bir hayranlık (yanı sıra kıskançlık) uyandırdığını belirtiyor.

Bu ilgi ve hayranlık yalnızca Amerika’ya mahsus değil. Avrupa’da da Türkçe husûsunda ciddi çalışmalar var. Geçmiş yıllarda üç yaşına kadar olan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada Ana dili Türkçe olan çocuklarda, bu yaş grubunda diğer milletlerin çocuklarına göre zekâ seviyesi, kavrayış kabiliyeti olarak daha önde oldukları tesbit edilmişti. Çocuğun gelişiminde ilk üç yaşın önemi, çocuğun hayatı boyunca kat edeceği mesafenin önemli bir kısmını bu dönemde aldığı göz önünde bulundurulduğu zaman bu durumun hakikaten bir avantaj olduğunu düşünebiliriz.

Bu çocukların annelerinin genellikle kültür seviyesinin düşük olması, okuma alışkanlığının olmaması ise çocukların üç yaşına kadar elde ettikleri ilerleme hızını ileriki yıllarda gösterememesine sebep olan etkenler. Daha sonra yapılan çalışmalarda Türk çocuklarının zekâ açısından ilk yıllarda kat ettikleri mesafede en önemli faktörün dil olduğu kanaatine varılıyor.

İnternational Association for he Study of Child Language (Uluslar arası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği) adlı kuruluşun Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılan onuncu kongresinde, Türk çocuklarının 2, en geç 3 yaşına kadar kendi dillerini dil bilgisi kurallarını da yerli yerinde kullanarak mükemmel biçimde kullandıklarını ispatlıyor. Bu kabiliyet Alman çocuklarında 5, Araplarda 12 yaşına kadar uzayabiliyor.

Dil bilimi profesörü Klan Delius, Türk dilinin kolay öğrenildiğini belirterek, “Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli. Lego taşlarının yan yana dizilmesi gibi tespitini yapıyor. Yine ilim adamlarının ulaştığı bir diğer sonuç; Türkçenin ezberlenerek değil mantık ve muhakeme yoluyla öğrenilen bir dil olmasından dolayı Türk çocuklarında günlük hayatta gerekli pratik zekâ ve muhakeme kazanımı da diğerlerine oranla daha önde.

Ve bu araştırma sonuçları Avrupa ülkelerinde Türklerle evli Avrupalı annelerde çocuğuna Türkçe öğretme ve evde Türkçe kullanma isteğini teşvik ediyor. Bu istek ve gayreti ile anne bir avantaj daha elde ediyor. Çünkü kurallı bir dil olan Türkçe şuurlu ve iyi öğrenildiği takdirde diğer dilleri de daha kolay ve kısa zamanda öğrenme yeteneğini kazandırıyor.Özetle söylemek gerekirse: Türkçe=Zekâ!..

Bizler hiçbir mantıklı izahı olmayan tuhaf bir kompleksle başka dil ve kültürlerin kucağına balıklama atlayıp kendimizi kaybederken bizde mevcut değerleri bir gün başka ellerde görürsek hiç şaşırmamalı. Yarının Türkiye’sini İngilizce, Almanca vs. Batı dillerini konuşan Türkler buna mukabil Avrupa’yı Türkçe konuşan Avrupalılar doldurabilir. Türklerle ilgili en detaylı araştırmalar Batı’da yapılıyor, bizim değerlerimizi onlar keşfedip dünya kamuoyunun gündemine sunuyorlar.

Ne kadar farkındayız bilmem ama Türkçeyi kullanan kişiler olarak çocuklarımız doğuştan şanslı, dilimizin kurallarını daha iyi öğrenerek, uydurukça vb. bir takım şahısların kendi keyfî yönlendirmelerine kapılmayarak; kazanılmış müşterek anlaşma vasıtamız olan kelimeleri feda etmeyerek; okuyarak bilgi ve kültürümüzü genişleterek doğuştan gelen bu avantajları kat be kat artırmak bizim elimizde.

Çocuklarımız gayret ve fedakârlığın her türlüsüne değmez mi?..

Türkçe sevdalılarına ithaf en yazdığım bir şiirimi de bu vesileyle okuyucularımla paylaşmak istiyorum:

TÜRKÇEM

Türkçe sevdâlısı gençlerimize

Atamın mirasını bana aktaran dilim

Onunla hislerimi duyup bildi sevgilim

 

Ben onunla anlatır, anlarım kâinatı

İfademin zihnimden âzâd oluş ber’atı

 

Ona gelen her darbe düşünceme gelmiştir

Yiten kelimelerim an be an tükeniştir

 

Ben onunla tanırım bin bir çeşit duyguyu

Onunla renklendirir rûyalarım uykuyu

 

O binlerce şâirin gönlünü gezer gelir

O ilâhi sırlarla mısralar dizer gelir

 

Onun sustuğu yerde, susar yürekler, durur

Çünki kalpten kalbe his aktaran pınar kurur

 

Çin’den taa Baltık’a dek gezdim de çok ülke ben

Daha lâtif tatlı ses duyamadım Türkçeden

……

Başka dil öğrenmeğe aralar kapı dilim

Keşfeden hayret eder mükemmel yapı dilim

 

Yüzlerce dil öğrensem mantığım seni arar

Sana sahip çıktıkça milletim dünyada var.”(Gürel,2005:3)

“Dil”, zihnin gıdasıdır. G. Bernard Shaw,  “Kendi dilini tam olarak bilmeyen başka bir dili de öğrenemez.” Diyerek “anadil”in ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Anadilde eğitim insan hakkıdır. Bu hakkın kullanılmasına hiçbir güç engel olmamalıdır. Kuzey Makedonya gibi çok dilli ve çok kültürlü toplumlarda; dil öğretimi anadili odaklı başlamalı ve yapılmalıdır. Devletin resmî dilini öğrenmek bütün vatandaşların hakkı ve görevidir. Kuzey Makedonya’da Makedonya haricinde son zamanlarda Arnavutçanın da resmî dil olduğunu görüyoruz. Bu durum, Kuzey Makedonya’da yaşayan Türk çocuklarının anadilleri olan Türkçenin yanı sıra resmi dillerden olan Makedonca ve Arnavutçayı da öğrenmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Eğer ülkenin huzuru esas alınacaksa diğer halkların çocuklarının da okullarda Türkçeyi ikinci veya üçüncü dil olarak okuyup öğrenmeleri gerekecektir.

Kuzey Makedonya’nın Raptişte beldesinde doğan ve hâlen İtalya’da yaşamakta olan şair Yaser Halim, Kuzey Makedonya’da Türklerin üç dil arasında kalışını bir şiirinde şöyle anlatmaktadır:

ÖKSÜZ YURDUN ÇOCUKLARI 

Eziyetlerle yırtılır hırkamız, goncalar sararak bağrımızı.

At süreriz göklere, Şar dağından savurarak bayrağımızı.

Üsküp’ten kanat çırpar, hor gönlümüzün uçuşan kuşları

Bizler öksüz kalmış bu yurdun, üç dil konuşan çocukları.

 

Yüreğimize nakış nakış işlenmiş, asil medeniyetin izleri.

Şüheda düşmüş topraklarımıza, yeşerir asaletin filizleri.

Vardar boyu uzanır, sürmeli Yörüklerin coşan bakışları

Bizler öksüz kalmış bu yurdun, üç dil konuşan çocukları.

 

Alaca cami ’ine, gözyaşı yağmurlarının değer taneleri;

Bir hilal uğruna, acılı kalbimize gömerken ciğer pareleri.

Kanımızı dondurur hele, zorunlu göçün yaklaşan kışları;

Bizler öksüz kalmış bu yurdun, üç dil konuşan çocukları.

Makedonya’daki Türk Eğitiminde Sorunlar ve Muhtemel Çözümleri üzerinde konuşulurken benim zihnim sürekli çok kültürlü toplumlar, bu toplumlarda dilleri ve kültürleri farklı dil ve kültürlerin baskısı altında olan ikinci ve hatta üçüncü dili de öğrenmeye mecbur olan çocukların halledilmesi gereken temel meseleleri olan ana dili veya birinci dil veya günlük kullanım ve tahsil dili olarak da adlandırabileceğimiz meseleye gelip takılıyordu.

Öğretim üyesi olarak görevli gittiğim ve seyahat amacı ile gezip gördüğüm birçok ülkede müşahede ettiğim durum çocukların ana dili gelişimini yeterince ilerletemediği için diğer derslerde ve öğrendiği diğer dillerde de problemlerle karşılaştığı idi.

Mesela Kuzey Makedonya’da Türkçe eğitim veren okulların bulunması ve ilköğretimde Makedonca dersinin üçüncü sınıftan itibaren olması bence anlayışlı bir yaklaşımdır. Almanya’da ana dili gelişiminin yetersiz oluşunun çocukları başta Almancayı da iyi öğrenememek gibi bir dizi problemle yüz yüze getirdiğini fark ederek farklı milletlerin çocuklarına ana dili eğitimi için saatler ve öğretmenler tahsis etmişti. Ama bizim insanlarımız burası Almanya çocuk Türkçeyi ne yapacak evde yeterince biliyor ve konuşuyor diyerek derslere ilgisiz kalıyor, verilen hakka sahip çıkamıyordu.

Oysa ana dili eğitimi bütün eğitim hayatının temelini teşkil ediyor ve yetersiz olduğu takdirde çocuklar başarma şanslarını kaybediyorlardı. Anlama, anlatma, anlaşma, okuma, yazma gibi eğitimin birçok sürecinde temel malzemenin dil olduğu kelime haznesi ne kadar zenginse çocuğun kavrama kabiliyetinin de o derece yüksek olacağı hakikâti atlanıyordu.

Oysa sadece Türkçe dersinin değil, diğer bütün derslerin de temel malzemesi dildir. Üstelik çok kültürlü toplumlarda öğrenilmesi şart olan ikinci dili iyi öğrenebilmenin ilk şartı da birinci dili veya ana dilini iyi derecede bilmektir. Ana dili eğitiminde okulun, öğretmenlerin, kitapların, kitaplardaki metinlerin elbette ki çok büyük bir önemi var. Bunlar ayrı ayrı ve uzun uzun izah edilmesi gereken başlıklar.

Ama en önemli görev şüphesiz ki aileye düşüyor. Çocuk okula kitabı ve okumayı severek başlayabiliyorsa tahsil hayatı büyük ölçüde hallolmuş demektir. Bunu yapmak da o kadar zor değil aslında. Çocuk üç dört yaşına gelip basit masal ve hikâyeleri anlayacak kelime hazinesine sahip olduğu zaman akşamları uyku vakti gelince yanına uzanıp, onun yaşına, seviyesine, ilgisine göre on dakika kitap okusak, beş dakika kitaptaki olay, kahramanlar üzerine sohbet etsek dört yaşından yedi-sekiz yaşına kadar bu on beş dakikayı birlikte geçirsek ona ömür boyu birçok faydalar sağlayacak fevkalade bir alışkanlık ve kabiliyet kazandırmış oluruz. Çocuğumuzun hiç farkında olmadan ve zorlanmadan başarmayı, kazanmayı kişiliğinin bir parçası haline getirdiğini görürüz.

Fakat bu temel üzerine bina oturtmak da iyi bir okul hayatı, ilgili başarılı ve fedakâr öğretmenler, dil, bilgi ve estetik açısından mükemmel ders kitapları ve bunları besleyecek kültür ve sanat verimleri ile mümkün olabilir ancak” (Gürel, 2017:157-158).

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu hem şehrimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “dil” ile ilgili sözlerini hep beraber okumak ve üzerinde düşünmek isteriz:

“Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir.

Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. “Türk milletindenim.” diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz.

Türk Dili’nin kendi benliğine, özündeki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz.

Türk Dili’nin özleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz.

Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.

Ülkesini yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.

Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.

Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır.

Bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.

Amacımız, Türk Dili‘nin öz zenginliğini ortaya çıkarmak, onu dünya dilleri arasında, değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.

En güzel ve ileri bir iş olarak türlü bilimlere ilişkin Türkçe terimler türetilmiş ve bu yolla dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.

Türk Dili zengin, geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk Dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel, uyumlu dilimizi kullansınlar.

Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarının ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.

Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.

Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.

Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçe’dir.

Bir ulusun dili, bütün bilim kavramlarını oluşturacak şekilde gelişmemişse, o ulusun bilim ve kültür alanında bir varlık göstermesi beklenemez.

Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.(Kocatürk, 2016:267-283).

                                                   Doç. Dr. Zeki GÜREL

                                                                      Balkan Yazarlar Birliği Kurucu Üyesi

 

KAYNAKÇA

Gürel, Nazlı Rânâ (2005). “Türkçe=Zekâ”, Yeni Balkan Gazetesi, Üsküp, 11 Ağustos, Yıl:2, Sayı:59.

Gürel, Nazlı Râna (2017).”Dil Zihnin Gıdasıdır”,Kırmızı Gülün Alı Var Makedonya Yazıları, Üsküp, s.157-158, Yeni Balkan Yayınları.

Kocatürk, Utkan (2016). Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 4. Baskı, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayını.

Karakuş, Ertuğru (2018). Yahya Kemal ve Üsküp, İstanbul, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayını.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!