"Sekssiz aşkı başarabilen tek milletiz"
Araştırmacı-yazar Reha Çamuroğlu, bir televizyon programında, Balçiçek İlter in sorularını cevaplarken öne çıkan bu cümleyi, konuyu bayağılaştırma üzerine, küçümser-alay eder bir üslupla açıklıyor.
“Aşktan bu kadar söz ederiz ama; sekssiz aşkı başarabilen herhalde tek milletiz. Sürekli şu deniyor; efendim o platonik aşk, yok efendim o ilahi aşk… Bir insana açık olmayan biri, Allah’a da aşık olamaz. Çünkü aşık olmayı bilmiyordur. “O ilahi aşk. Aslında kendileri bakirdiler, ya da bakireydiler.” Bunu ben kabul etmiyorum.”
***
İlahi aşkı, beşere bağlayıp, beşeri aşkı da arzu ve şehvet çizgisine mahkûm etmek, başlı başına insanı aşağılamaktır. Bu durumu bir şahsi hezeyan, bir inanış modeli olmaktan öte, çağı tüketen yaygın bir virüs olarak değerlendirmek daha doğrudur.
Aşk konusunun gerçek anlamını, ancak İslam’la şereflenmiş Türk Milletinin bağrında bulduğuna inanırım. Hakkaniyet ve hakikat üzerine kurulabilen tek medeniyetin sahibi bu millet, aşk’ı yaşayabildiği müddetçe yücelmiş, yüceltmiştir.
Dünyevi olandan ibaret, anlık yaşamayı esas almak, arzuların esiri olmaktır. Hiç olmaktır! Arzuları ilahi olana, kutlu olana ulaşmaya amade kılmak, insan olmaktır. Ruhun hürriyeti muhakkak ki arzuları öldürmek değil, onları ilahi olanı idrak üzere olağanüstü geliştirmekle tekâmül etmektir.
Allah aşkı, Âleme nizamı dert edindiren kutlu aşk, Yaratanından ötürü yaratılanı sevdiren ilahi aşk, vatan aşkı, millet aşkı; aşkı bedenden, kendinden öte kılmanın halleridir!
Dünyayı yaşanır, hayatı anlamlı kılan değerler manzumunun kaynağı da burasıdır.
Çamuroğlu’nun iddiasına temel olan, dünyeviliğin materyalist sonuçlarının, “değer” sayılışı hazindir. Kutsiyet ve kudretin, gerçekliğini reddeden bu illet akım, çağımızın hastalığı olarak bizleri de kuvvetle etkisi altına almış durumdadır.
Bir tarafta açlık ve sefalet yaşanırken, diğer yanda tüketim çılgınlığı uçurumun göstergesidir. Güç elde etmenin hırsı, her türlü vahşet ve acımasızlığı meşru kılabilmektedir. Birkaç varil petrol için milyonlar öldürülüp, tecavüzlere uğratılabilmektedir. Katliamlar tabiatın tüm dengelerini bozacak kadar sorumsuzca yapılmaktadır. İklimler, canlı türleri, tabiat olayları bu çılgınlığın esiri olmuştur. Din merkezli olduğu gösterilen çatışmaların özüne inildiğinde, dünyevi ihtirasların dinin maskelemesiyle hayata geçirme teşebbüsü olduğunu görmek kaçınılmazdır. Aralarında teferruat farkı olanlar bile birbirlerini boğazlar hale getirilmektedir.
Bu şuursuzluk ve umursuzluk buhran kişiliğini doğurmuş ve toplumsal kimlik kazanır hale getirmiştir.
Hak ve hakikat gözetilmez olmuş, adalet zedelenmiş, ahlak ölçü olmaktan çıkmış, toplumsal ahenk kaybedilmiştir. Aile yapısı hasar almış, boşanmalar artmış, komşuluk ilişkileri sıfırlanmış, yardımlaşma ve dayanışma ortadan kaldırılmıştır. Suç işleme yaşı anormal olarak düşmüş, suç çeşitlemesi insanın aklının alamayacağı kadar uçlara taşınmış, oranların artış hızı ürkütücü boyutlara ulaşmıştır.
Terminolojimiz sığlaşmış, ilişkilerimizde derinlik yüzeyselliğe mahkum olmuş, ideallerimiz körelme aşamasına gelmiştir.
Dahası yakın zamanımızda bu yüzyılın mantığını açıklayan iki kitap (daha pek çok var) çare gösterilmiştir. Biri “Just Do It (Sadece Yap)” idi. Diğeri “365 Nights.” Her ikisinin de konusu sürekli seks yaparak evliliği kurtarmak üzerineydi.
Sonuç ürkütücü olarak karşımızda;
Dünya ve insanlığın geleceği tehdit altındadır. Tüm bu çöküş ve çürümelerin kaynağında çağımızda yitirdiğimiz aşkın yokluğu belirleyici olmaktadır.
Dünyamızın bilim, teknoloji ve iletişim alanında yaşanan hızlı gelişmeleri ise ayrı dikkate değer durumdur. Keşiflerin getirdiği kontrolsüz güç, insanlığı ayrı bir tehdit içine sürüklemektedir. Gelişmelerin insanlara karşı değil, insanlık için kullanılır oluşunun yolu da, aşk üzere konumlanışımızın akıbetine bağlıdır.
Yitirdiğimiz;
Haktır, hakikattir, hakkaniyettir. Sadakattir, feda etmektir, feda olmaktır. Arayıştır, tutkudur, hürriyettir.
Hayattır…
İnsandır, insanlıktır.
Yitirdiğimiz; aşktır!..
Aşkı sekste arar olmak!
Çağı yitirdiğimiz yer.
Ümidimizi kaybedeceğimiz andır!…