Ülkemizin ekonomisi son yıllarda muhteşem bir istikrarla sonu belli olmayan bir girdaba sürükleniyor.
Damat Bakan Bey’in ekonominin başına getirilmesinden itibaren ulusal ve uluslararası piyasalarda güven azalmakla birlikte artık tamamen ortadan kaybolmuş durumdadır.
Döviz kurlarının tarihe geçecek düzeyde artış göstererek Türk Lirasının değer kaybetmesi sırtına külfet yüklü Türk Milletini belini doğrultamaz noktalara getirmiştir. Elbette bu denli zayıf bir bünyeye gerileyen ekonomimiz pandemi sürecinden de nasibini fazlasıyla aldı.
Damat Bey’in sorduğu soruyu bizde kendimize soralım; “Maaşımızı dolar ile mi alıyoruz?” veya “Dolar borcumuz mu var?”
Ben Damat Bey’in bu soruyu Anadolu’nun herhangi bir ilçesinde sokakta gezerek karşısına çıkan vatandaşlarımıza sormasını çok isterdim. Sokakta gezen diyorum. Çünkü bu sayede 4 milyon 101 bin kayıtlı işsiz olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazine ve Maliye Bakanı olduğunun farkına varacağı ümidini taşıyorum. Belki bu soruyu sorduğu vatandaşlardan bir tanesi İŞKUR önünde termosla çay satarak evini geçindirmeye çalışan bir baba olabilirdi. Belki aynı soruyu eşinin kendisine günde 3 TL bırakabildiği anne sorabilirdi. Evet, Anadolu’ya Beştepe’den (Saraydan) bakıldığında Dolar’ın yükselişinin Türk Ekonomisine etkisi hissedilmeyebilir. Ancak en yüksek işsizlik oranına sahip Mardin’den, Batman’dan, Şırnak’tan, Siirt’ten(Tayyip Bey’in siyasi hayatını borçlu olduğu şehir) bakıldığında Dolar’ın Türk Ekonomisine etkisi 7,93 şiddetinde, Euro’nun Türk Ekonomisine etkisi 9,30 şiddetinde ziyadesiyle hissedilmektedir.
Mevcut iktidarın devr-i iktidarında makam aracı sayısı yüzde 506 artmıştır. Çoğunluğu Alman markası Mercedes olan 125 bin makam aracı bulunmaktadır.
Ekonomik gerçeklerin önsözü bile olamayacak kadar az verdiğimiz örnekleri hafızalarımıza önden kazıyarak yazımıza devam edelim.
Geçtiğimiz günlerde iktidarın diğer ortağı sayın Devlet Bahçeli: “Hali vakti yerinde her vatan evladı, kendisine en yakın ekmek fırınına gitmeli, eğer 2 ekmek alacaksa 3 ekmek parası ödemeli. Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Şeklinde manevi duygulara dokunarak, Türk kültüründe karşılık bulacak bir çağrıda bulundu. Sayın Bahçeli’nin bu çağrısı öznel olarak değerli ama nesnel gerçeklikte baktığımızda adalet bütünlüğünün göz ardı edildiğine işaret eden bir çağrıdır.
Anadolu’yu bin yıldır vatan edinen Türk Milletinin, yerküre üzerinde bu denli çeşitli nimetlerin bir arada bulunduğu tek coğrafyada yaşayıp askıya asılacak ekmeğe muhtaç edilmesi ekmeğin değil vicdanın askıda olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Stratejik derinlik adı altında stratrajik bir çukur haline dönüştürülen hatalı Suriye politikalarımız sonucunda vatanlarından çıkarılarak kucağımıza bırakılan Suriyeli misafirlerimize(!) birtakım iç ve dış siyasi dezenformasyonlar uğruna 58 milyar dolar harcadığımız gerçeği tazeliğini koruyorken, Türk Milletinin askıdaki ekmeğe muhtaç bırakılması halisane bir dayanışma refleksinin geliştirilmesine dair bir gayret değildir. Bu tablo beceriksizliğin, israfın ve iflasın tecelliyetidir.
Buğdayın 12 bin yıl önce ilk yerleştirildiği Anadolu’nun ev sahiplerinin askıdaki ekmeğe muhtaç edilmesi yönetememeye rağmen, basiretsizliğe ve beceriksizliğe rağmen kadim Türk Milletinin sefalete ve yokluğa “vicdanların askıya alınarak” terkedilişinin neticesidir.
Allah akıl fikirden önce vicdan versin…