Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, katılımcılık, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye en ileri ülke konumunda olmalıdır.
Demokratik hak ve özgürlükler konusunda AB dahil bütün dünyanın birikim ve deneyimlerinden Türkiye yararlanmalıdır.
Türkiye’deki iktidarlar hak ve özgürlükleri AB süreci için değil vatandaşları için vermelidirler.
Ben şahsen ABD’yi, AB’yi değil Türk Milletinin çıkarlarını nihai hedefe konulması gerektiğini düşünenlerdenim!
Türkiye’deki demokrasi ve özgürlüklerin sigortası da AB değil Türk vatandaşları olmalıdır.
Nitekim 15 Temmuz’da Türkiye’deki demokrasiyi, AB değil Türk halkı korumuştur.
Şu hale bir bakar mısınız?
Türkiye 1949’dan beri Avrupa Konseyi üyesidir.
1962’de AB’ye üye olmaya davet edilen Türkiye, 1963’de Ankara Anlaşması’na imza atmış ve Özal döneminde ise birliğe tam üyelik başvurusunda bulunmuştur.
Türkiye, 1987’den beri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) üyesidir ve 1995’de Gümrük Birliği’nin uygulamaya konmasıyla ekonomisini AB ile entegre bir hale getirmiştir.
AKPM’nin aldığı karara göre Türkiye’nin 2018 yılına kadar denetim sürecine alınması öngörülmektedir.
Daha önce 1996’dan 2004’e kadar denetim sürecine alınmış olan Türkiye, tam üyelik müzakereleri başladıktan sonra tekrar denetim altına alınan ilk ülke olmuştur.
Şu AB’ye bir bakınız! Türkiye ile 60 senedir sonu meçhul bir müzakere yürütüyor ve hâlâ bunu yürütmeye devam ediyor.
Gelinen aşamada ise AB ile Türkiye ilişkileri “denetim süreci”ne alınıyor!
İlişkiler eşit ve onurlu olmadığı gibi asimetriktir, sürdürülebilir değildir.
Giriyor gibi ya da alıyor gibi yapmak!
Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler başından bu yana yanlış zemin üzerinden yanlış beklentiler yaratılarak yürütülmüştür.
AB’nin Türkiye’yi birliğe almak gibi hiçbir zaman ciddi bir niyeti olmamıştır.
AB alıyor gibi Türkiye de giriyor gibi yaparak her iki tarafta ilişkilerdeki mevcut statükoyu muhafaza stratejisi yürütmüştür.
AB, Türkiye’nin üyelikle ilgili girişimlerine doğrudan ret cevabı vermemesinin nedeni Türkiye’yi kendisine bağlı tutmak içindi.
Türkiye’deki iktidarlar AB’yle sözde üyelik sürecini tehlikeye atmamak için Güney Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğine göz yummuştur.
AB’ye üyelik süreci tehlikeye düşmesin diye Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin birçok emrivakisini Türkiye sineye çekmiştir.
AB’ye üyelik rüyası bitmiş!
Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn, Türkiye ile yürütülen müzakerelerin başka bir hedefi olması gerektiğini söyleyerek, üye ülkeler arasında “ticaret ve güvenlik ortaklığı” üzerine yeni bir ilişki modelinin konuşulduğunu açıklıyor.
Johannes Hahn “Türkiye demokrasisi diye bir versiyon yok. Sadece bir demokrasi var. Türk halkı da Avrupalılar ile aynı özgürlükler içinde yaşama hakkına sahip.” diyor.
Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları toplantısı sırasında konuşan Hahn, “En azından şu an için, Türkiye’nin AB perspektifinden uzaklaştığı konusunda herkes hemfikir. AB rüyası şimdilik bitti” dedi.
NATO için Türkiye gerekli!
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye’nin Kosova, Afganistan ve Akdeniz’de NATO’ya merkezi önemde katkı sağladığını açıklıyor.
“NATO, kuşkusuz Türkiye olmadan zayıf olur… Türkiye, Avrupa’nın güvenliği ve NATO için anahtar bir ülkedir” diyor.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Temsilcisi Federica Mohgherini, 16 Nisan’da yapılan referandumla ilgili olarak “Sonuçlara saygı duyuyoruz… Türkiye, AB için vazgeçilmez bir ortaktır… Türkiye ile müzakereler askıya alınmadı… AB’nin güvenliği Türkiye ile başlar” dedi.
Macaristan Dışişleri Bakanı Szijjarto yaptığı açıklamada: “Ankara’yı sürekli eleştirmekten kaçınmalı, diyaloğu açık tutmalıyız. Bu sadece ekonomik sebeplerden dolayı değil aynı zamanda AB’nin güvenliği için de gerekli” diyor.
Herkesin kendi çıkarını düşündüğü yerde Türkiye’nin de kendi çıkarını düşünmesi doğaldır. Bu çıkar AB dosyasının mevcut haliyle kapanmasını gerektirmektedir.