Alevilerin polemiğinde söz sırası diğer tarafta: Dedelerin çoğu bildiriden haberdar değil

featured

Türkiye’deki Alevi topluluğu, 2022’de Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığına yönelik beş Alevi Bektaşi Ocağı’nın yayımladığı bildiriyi konuşuyor. Odav, 6 Ağustos’ta “Beş ocaktan bildiri: Alevilerin gizli gündemi” başlıklı haberiyle bildiriyi, 7 Ağustos’ta “Alevi kanaat önderleri, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığına tepkili: Küçük Diyanet” başlıklı haberiyle bildiriyi destekleyen isimlerin görüşlerine yer verdi. Bugün ise karşı taraf bildiriye yönelik itirazlara cevap verdi.

“YAPMAK İSTEDİKLERİ ŞEY AÇIK: ALGI YAPIYORLAR”

Daha önce bildiriye “İmzasız bir bildiri hakkında” başlıklı bir yazıyla yanıt veren gazeteci ve aynı zamanda Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu Genel Sekreteri Ali Rıza Özkan, “Bu bildiri birkaç kere yayımlandı. Son olarak X platformunda Baba İshak diye bir hesap var o yayımladı. Beni X’te engellediği için sonradan haberim oldu. Daha önce X’te tartıştığımız için beni engelledi. Aynı bildiriyi sanki yeniymiş gibi tekrar tekrar yayımlıyorlar. Aslında yapmak istedikleri açık: Algı yapıyorlar” dedi.

Özkan devamında şunları söyledi:

“Ankara Çubuk havzasında bulunan ocakların ortak görüşü olduğu iddia edilen bu bildiriyi ilk yayımlandığı tarihte eleştirmiştim. Bir kere, ocak ismiyle bildiri yayınlanmaz. Ocaklar kurumsal kimliğe sahip yapılar değildir. İmza atan ocak dedesi kimse onun isminin yer alması gerekirdi.

Kaldı ki, o dönemde bildiride anılan ocakların pek çok dedesi ile telefon görüşmesi yaptım ve istisnasız hepsinin bildiriden haberi olmadığına tanık oldum. Ali Yahya Kalender Dede’nin bu şekilde ocakları istismar ettiğini açıkça söyleyebilirim. Diğer dedelerin bilgisi ve rızalığı olmadan kendi başına tüm ocakları sorumlu tutacak bir bildiri hazırlamak, en hafif deyimle ayıptır.

Öte yandan, şunu da eklemek gerekir ki, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığında çalışan personelin neredeyse tamamı önceki başkan olan Ali Arif Özzeybek döneminde seçilmiş ve işe başlatılmışlardır. Dolayısıyla, personelle ilgili eleştirilerin muhatabı da Özzeybek ve o dönemde kendisine danışmanlık yapanlardır.”

“DEDELERİN ÇOĞU BİLDİRİDEN HABERDAR DEĞİL”

Ali Rıza Özkan, “Ben o bildiride sözü edilen ocakların posta oturan dedeleriyle görüştüm çoğunun bildiriden haberleri dahi yok” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:

“Mesela Kalender Veli Ocağı’ndan Hasan Dede’nin, Hamdi Dede’nin Veli Dede’nin haberi yok. Hacı Turabi Ocağı’ndan Yusuf Dede’nin haberi yok. Mustafa Güvenç’in haberi yok. Hacı Muradı Veli Ocağı’ndan Hamdullah Dede ve kardeşlerinin de yok.”

Özkan, “Posta oturmak” tabirini “Her ocağın pek çok dedesi olur ama posta oturan bir tane dede olur. Sadece Hacı Bektaş dergahı için kullanıyoruz bu kelimeyi ama aslında her ocağın bir postnişini, bir mürşidi, başında duran, bütün dedelerin de en üstünde duran bir dede” sözleriyle açıkladı.

“ALİ RIZA ÖZZEYBEK NEPOTİZM YAPTI”

Eski başkan Ali Arif Özzeybek ile Prof. Dr. Ali Yaman’ın birlikte hareket ettiğini ileri süren Ali Rıza Özkan, Özzeybek’in başkanlığı döneminde hatalar yaptığını öne sürdü:

“Birincisi Nepotizm yaptı. Başkanlığa kendi köylülerini doldurdu. Biz buna itiraz ettik. ‘Böyle şey olmaz’ dedik. İkincisi, Alevilikte bir Alevilik bir de Bektaşilik var. Babaganlık diye bir şey var, dede olmayanlar. Bunlar babagan kolundan. Dolayısıyla sürekli onları öne çıkardı, ocakları arkaya itti ve dikkate almadı. ‘Alevileri ve Bektaşileri karşı karşıya getiriyorsunuz’ diye eleştirdik. Sıradan bir Alevi bunu anlamaz ki. ‘Devlete bak Bektaşileri öne çıkarıyor, Alevileri dışlıyor’ der. Halbuki bu tamamen Ali Arif Özzeybek’in kendi tasarrufu ama bu eleştirileri Prof. Dr. Ali Yaman sahiplenmedi tam tersine Özzeybek’in orada kalmasını istedi.

“BİZZAT MHP GENEL MERKEZİNE GİDİYOR”

Eski başkan Ali Arif Özzeybek’in bizzat MHP genel merkezine giderek üst düzey MHP’lilerle görüştüğünü iddia eden Ali Rıza Özkan, “Başkanlığın AK Parti denetimine girdiğini belirterek MHP’den yardım istedi. Bunu yapan kişi şimdi de ‘mevcut başkan milliyetçi’ diye şikayet ediyor. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığını işlevsiz hale getirerek ‘Biz yaparız başkası yapamaz’ demek amaçları” dedi.


Ali Rıza Özkan

“AK PARTİ’DE SİYASETE GİRMEYE ÇALIŞTI”

Ali Rıza Özkan, Ali Arif Özzeybek’in Alevi toplumundan gelen şikayetler nedeniyle görevden alındığını iddia etti:

Örneğin Gökçeada Cemevi Başkanı Hayrettin Altun Cevahir. 10-15 kere aradı, mesaj yazdı. ‘Buradaki cemevinin ihtiyaçları var. Bize randevu verin’ diye. Kendisine ne cevap verildi ne randevu. Buna benzer onlarca örnek var. İnsanlar Ali Arif Bey’e ulaşamadı. Ali Arif Bey deprem olduğunda neredeydi? Irak’a Kerbala ve Necef’e gitti. Depremzede Aleviler muhatap bulamadı. Tabii ki İçişleri Bakanlığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gidildi ama orada olması kişi orada değildi. Bunların hepsini Aleviler görüyor. Sağlık sorunu da var o ayrı bir konu. Ulaşamıyorsun. ‘Neredesin?’, ‘Hastanedeyim’, ‘İzin aldım’ vesaire… Ancak aynı isim AK Parti’de siyasete girmeye çalıştı. Milletvekili olmak için başvuru yapmaya kalkıştı.

“ŞİA ÇATI BİR KAVRAM”

Mevcut başkan Ali Rıza Özdemir’in “Alevi-Bektaşiliğin Şia bağlantılı olarak ortaya çıktığı ve zamanla Şiiliğin inanç dünyasından saparak yanlış bir biçimde ilerlediği” görüşü hakkında ise Ali Rıza Özkan, şunları kaydetti:

“Orada bir tahrifat var. Terimleri doğru kullanmamız lazım. Şia kavramı Hz. Ali döneminde ortaya çıkmış bir kavram. Yani Ali’den taraf olanlar, taraftarlar. Bu kelime buradan çıktı. Bu günümüzdeki İran Şiiliğine ait değil. Şiilik de sadece İran Şiiliğinden ibaret değil. Dolayısıyla Şia dediğiniz zaman bütün Hz. Ali taraftarları, İsmaililik, Alevilik, Kakailik, Şebekilik, 12 İmam Şiiliği içindekiler ve diğerleri… Bunların hepsi Şiadır. Hepsi girer bunun içerisine. Çatı bir kavram bu. Alevilik tabii ki kendine özgüdür o ayrı. Bu eleştiriyi yapan isimlerin Şiilikten haberi yok. İran Şiiliği başka bir kelime, Şiilik dediğimiz zaman kullandığımız, Şia dediğimiz zaman kullandığımız kelime başka bir şey. Bizim için de ‘Bektaşi Şiiliği’ kavramı kullanılırsa, bu bilimsel bir kategori olarak yanlış değildir.

“HACI BEKTAŞ VELİ’DEN SONRA ÖZGÜN BİR İNANÇ OLDU”

Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şia veya Şiilik, Hz. Muhammed’in vefatından sonra imametin kıyamete kadar Ehl-i Beyt soyundan gelmesi gerektiğine inanan ve bu imamların masum olduklarını kabul edenlerin tarafını ifade eden ortak bir isimdir. Alevilerin de bu kurala uydukları, ocak dedelerinin sadece Ehl-i Beyt soyundan gelenlerden olmasından anlaşılmaktadır.

Elbette, Horasan Türkleri arasında Hz. Ali ve Ehl-i Beyt taraftarlığı da bir tür Şiadır. Bugünkü Alevilik ise, Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelmesinden ve buradaki Ehl-i Beyt taraftarı tekkeleri birleştirmesinden sonra ortaya çıkan bir inanç topluluğudur.

Alevilik, özellikle Hacı Bektaş Veli’den sonra tamamıyla özgün bir inanç topluluğu haline dönüşmüş, dolayısıyla diğer Şia gruplarından ayrılmıştır. Ali Rıza Özdemir’in Aleviliğin ‘yoldan saparak yanlış bir biçimde ilerlediği’ şeklinde bir ifadesi yoktur. Bu ifade kasıtlı olarak, Alevi Bektaşi toplumunda tepki oluşturmak için özellikle çarpıtılmaktadır.

Burada devlet aklına hakaret var. Devlet, bu başkanlığa İrancı birisini getirtir mi? Bu insan aklına hakaret. Böyle bir şey olma ihtimali var mı? Saçma sapan bir şey. Bu, Alevi toplumunda negatif algı yaratmak için uydurulmuş bir yalan. Ali Rıza Özdemir’in orada ne söylediği açık.

“DEVLET KENDİ ELİYLE ALEVİLERİ Şİİ YA DA CAFERİ Mİ YAPACAK”

Ali Rıza Özkan, bildiride yer alan “Alevi Bektaşi Cemevi Daire Başkanlığının, Aleviliği, Şia ve Caferiliğe dönüştürme çalışmasına hizmet ettiği, İran’ın devlet ve inanç politikasına uygun hareketlerde bulunduğu” iddiaları için şunları söyledi:

“Burada yine bir yalan var. Birincisi biz hepimiz, Alevilik de dahil olmak üzere İmam Cafer-i Sadık buyruğuna bağlıyız. Caferilik dediğimiz şey, İmam Cafer-i Sadık buyruğunun takipçileri. Burada bir tartışma yok. Hangi Aleviye sorarsanız ‘İmam Cafer-i Sadık buyruğuna bağlıyız’ der. İkincisi ise İran demek İmam Cafer-i Sadık demek değil. İran başka bir şey Caferilik başka bir şey. Türkiye’de yaşayan Caferiler ile İran’da yaşayan Şiiler de aynı değil. Bu arkadaşlar yalan söylemek, algı oluşturmak için bütün kavramları karıştırıyorlar.

Türkiye’de böyle bir şey mümkün mü? Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi eliyle Alevileri, Caferi ya da Şii mi yapacak? Böyle bir şey mümkün değil. Deli saçması bir şey. Devletin kendisi bunu istemez. Olanlardan haberi olmayan Alevi toplumunun bir kesimine yalan söyleyerek algı yapıyorlar. Maksatlı bir kara propaganda.”

Öte yandan, bir insan aynı anda nasıl, hem ‘aşırı milliyetçi’ olup, hem ‘Sünnici’ ve hem de ‘İran’ın devlet ve inanç politikasına hizmet’ eder, anlamış değilim. Büyük ihtimalle, bu bildiriye ocak isimlerini koyan ama kendi ismini yazmayan ocak dedelerimiz de anlamamışlardır.”

BAŞKANLIĞIN İŞLEVİ

Özkan, “Başkanlığın yardım yapmaktan başka bir işlevi yok” eleştirilerine ise “Doğrusu da bu zaten. Kuruluş amacı bu. Cemevi talep eder, başkanlık hizmet eder. Bilimsel araştırmalara hizmet eder. Buranın hiçbir şekilde dini, ibadet hizmetlerinin uygulanması gibi görevleri yok. Böyle bir şey yapması yasak. Devlet kurumu kendisine verilen görev dışında bir şey yapamaz.”

Eski başkan Ali Rıza Özzeybek’in, kuruluş aşamasında, kuruluş kararnamesinin hazırlanmasında yer aldığını belirten Özkan, Özzeybek’in görevden alındıktan sonra başka bir tavra büründüğünü, “Şimdi aylar geçmiş. Bu sefer buranın başında ‘dede olması lazım’ diyor” sözleriyle iddia etti.

“DİYANET İLE EŞİT STATÜDE OLMASI GEREKTİĞİNİ İLK SÖYLEYENİM”

Aleviliğin bir kültür olmadığı dolayısıyla bu başkanlığın isminin Alevi-Bektaşi İnanç ve Cemevi Başkanlığı olarak değiştirilmesi gerektiğini söyleyenlere Özkan şöyle yanıt verdi:

“Öncelikle şunu belirteyim; Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının Cumhurbaşkanlığına bağlanarak Diyanet İşleri Başkanlığı ile eşit statüde kurumsal düzeye yükseltilmesi gerektiğini, kuruluş kararnamesinin yayınlanmasından hemen sonra ilk söyleyen kişiyim. Bildiriyi yayınlayanlar ise, o dönemde bu konuda tek söz bile etmediler. Ayrıca, görüşümün devletin pek çok kurumunda da olumlu karşılandığını söyleyebilirim.

Görüşümü şöyle ifade edebilirim: Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, bu haliyle ibadethanelerin özerk yapısını onaylayan ve devletle ilişkisini ‘hizmet almak’ temelinde tanımlayan bir yapıdır.

Ancak yukarıda ifade edilen talep, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının kuruluş amacını ve sağladığı imkanları anlamamış, Alevi inanç toplumuna yarattığı özerk ve özgür ortamı idrak edememiş bir anlayışın tezahürüdür.

Hem bu başkanlığın inanç başkanlığı olmasını talep ediyorlar ve hem de bu haliyle başkanlık için ‘Küçük Diyanet’ diyorlar!

Ne acıdır ki, bu görüşleri ifade eden Alevi örgütlerin bir kısmı da CHP’nin ‘Alevilerin hizmet alması gereken kurumun Diyanet İşleri Başkanlığı olduğu’ iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruya destek imzası attılar!

“GERİCİ TALEP”

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık varlığı süresince Alevi Bektaşilere hukuksal ve toplumsal düzlemde ilk kez meşruiyet alanı açan bu kurumun korunması ve başarısının ileride diğer inanç gruplarına da örnek teşkil etmesi için çabalamak gerekirken, bu türden gerici taleplerin ifade edilmesini anlamak mümkün değildir.

“KÜLTÜR’E İTİRAZ EDİYORLAR KENDİLERİ ‘KÜLTÜR’ DİYOR”

Öte yandan evet, Alevilik ‘sadece kültür’ değildir. Peki, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olmasına itiraz edenler, neden kendilerini ‘kültür derneği’ olarak tanımlıyorlar? Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri, Alevi Kültür Dernekleri, Alevi Kültür Merkezi, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı! Bu absürt durumu da kamuoyunun bilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.”

“İMAM HATİP ÜZERİNDEN KARALAMA YAPILIYOR”

Bildiride yer alan Ali Rıza Özdemir’in bir İmam Hatip Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak görev yapmasına ise Ali Rıza Özkan, şunları dedi:

“Ali Rıza Özdemir, Alevi Bektaşi temalı 30’un üzerinde kitabı, yayımlanmış yüzlerce bilimsel makalesi ile kaimdir. Bugün Özdemir’in öğretmenliğini gündeme getirenlerin daha önce ‘Bir diş doktoru mu Alevileri yönetecek’ dememiş olmalarının açıklamasını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Ama, hiçbir zaman görev yapmadığı İmam Hatip Lisesi’nde müdür yardımcısı olduğunu iddia etmenin mazur görülecek bir tarafı yoktur ve burada ‘imam hatip’ üzerinden karalama yapılmak istendiği açıktır.

Kanaatimce, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının bir hizmet kurumu olmasından dolayı, bizi ilgilendiren asıl meselenin aldığımız hizmetin niteliği olması gerekir. Nasıl ki, tapu müdürünün, emniyet müdürünün, karayolları müdürünün verdiği hizmet onun hakkındaki kararımızı belirliyorsa, burada da durum aynıdır. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı özelinde de inanç hizmetlerimizin karşılanma ölçüsü ve kalitesi bizim kurumla ilişkimizin temel belirleyeni olmalıdır.

Hizmeti değil, isimleri tartışmak Alevi Bektaşi toplumuna hiçbir yarar getirmez. Tersine zarar verir. Çünkü, bu türden kısır tartışmalar hizmeti de aksatacaktır. Ama, öte yandan, birilerinin iktidar kavgasında Alevi Bektaşileri araçsallaştıracak ve istismar edebilecektir. Alevi Bektaşiler kimsenin iktidar savaşında koltuk değneği olmamalıdır. “

Ali Rıza Özkan, Prof. Dr. Ali Yaman’ın Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi başkanı olmak istediğini iddia ederek sözlerini tamamladı.

HACI DURSUN GÜMÜŞOĞLU: “BİLDİRİ ABARTILI VE ÖN YARGILI”

Balım Sultan Bektaşilik Araştırmaları Derneği Başkanı Hacı Dursun Gümüşoğlu ise beş Alevi Ocağı’nın, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığına karşı yayımlayan bildirinin “abartılı ve ön yargılı” olduğunu belirterek gerekçelerini şu şekilde sıraladı:

“Gerek önceki başkan Sayın Ali Arif Özzeybek Beyefendi; gerekse yeni başkan Ali Rıza Özdemir Beyefendi’nin her davetine Alevi ve Bektaşi inancına katkılar sağlamak için bilgi ve tecrübelerimizi paylaşmak amacıyla katıldım.

Aleviliğin yüzyıllarca resmi olarak muhatap alınmadığı, 1826’dan (Editör notu: Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması) sonrasında ise Bektaşiliğin yasalar önünde meşru kabul edilmediği bilinen bir gerçektir.

İsterseniz AHİM kararlarından dolayı veya ülkemizin ateş çemberi içinde bulunduğu sıra dışı bir siyasal ortamda olduğu nedeniyle deyiniz, isterseniz devlet aklı, birlik beraberliğin önemine daha fazla ihtiyaç duyduğu için deyiniz; sonuçta resmiyette Alevilik, Bektaşilik kavramı yasa içine alınmıştır. Daha fazla hak talep edilmesine bu durum engel de değildir.

Ne eski başkanın ne de yeni başkanın Aleviliği, Bektaşiliği, Caferiliğe, İran Şiasına veya Hanefiliğe yönlendirmeye yönelik en ufak bir iması dahi söz konusu olmamıştır. Bu onlara ve kuruma karşı yapılan büyük bir haksızlıktır. Şüphesiz ki bu kadro değişmesi halinde ileride başka yöneticilerin gelmesi bugünkü olumlu durumu değiştirmesi riski her kurum ve yapı için söz konusu olabilir. Şu anda Cemevi Başkanlığı sadece talep eden Alevi kuruluşlarının ihtiyaçlarını giderme ve elektrik faturaları vs. konusunda yardımcı olmaktadır.


Hacı Dursun Gümüşoğlu

“O YAZILARDAN ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİĞİN, ŞİİLİKLE İLGİSİ OLMADIĞI ANLAMI ÇIKAR”

Ali Rıza Özdemir’in eserlerine bütüncül bakıldığında Alevilik-Bektaşiliğin Şiilikteki katı şeriat kurallarının, medrese uygulamasının bizde olmadığı, dolayısıyla Alevilik ve Bektaşiliğin, Şiilikle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılacaktır.

Ali Rıza Özdemir’in Odatv’de yayımlanan makaleleri dikkatle okunduğunda da Alevi Ocaklarının bu iddialarını doğrulayacak hiçbir ipucuna da rastlanmadığı görülecektir.

Ali Rıza Özdemir Beyefendi’nin de ekibiyle her gün ülkenin bir şehrinde, kasabasında veya köyünde cemevlerine ziyarette bulunduğu, insanların sorunlarını dinlediği, çözüm üretmeye çalıştığı, yaptıkları çalışmaları ülkenin dört bir yanından dedeleri davet ederek; göreve geldikleri günden bugüne kadar neler yaptıklarını ekrana görüntülerini de getirerek çalıştaylar şeklinde rapor vermekte, gelenlerin önerileri doğrultusunda yeni kararlar alınmaktadır.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının sayısız toplantılarına bizzat katılma fırsatım oldu. Bu toplantılarda Alevi kökenli akademisyenler, Türkiye’nin her yerinden gelen dedelerin büyük ilgisi ve takdiri söz konusudur.

Kurum başkanı Ali Rıza Özdemir her türlü yapıcı eleştiriye önerilere son derece açık olduğunu, bu konuda duyarlı herkesten katkı beklediklerini her fırsatta ve her ortamda belirtmektedir.

Bazı dedelerin inancın doğrularının başkanlık tarafından beyan edilmesi gibi iyi niyetli söylemlerinde bile ‘Kendilerinin Alevi Bektaşi inancını yönlendirmek değil, sadece talep edilmesi halinde cemevlerinin tefrişat, elektrik vs. gibi taleplerinin karşılanması ile ilgili olduklarını, inançlara müdahale etmenin yanlış olacağını, her dede veya baba bugüne kadar nasıl inanç ve ritüellerini sürdürmüşlerse bundan sonra da aynı şekilde sürdürebileceklerini, doğrusunun bu olduğunu’ katıldığım toplantılarda herkesin huzurunda başkan Ali Rıza Özdemir tarafından defalarca belirttiğine bizzat şehit oldum.

“ALEVİLİK BEKTAŞİLİK MEŞRU BİR ZEMİNE GETİRİLDİ”

Bugüne kadar Alevi yazarlar, dernek başkanları ısrarla ‘Vergimizi veriyoruz, cemevlerinin elektrik parası ödenmiyor, belediyede resmi bir kabul görmüyor’ diyorlardı.

Şu anda isteyen cemevinin elektrik paraları ödendiği gibi müracaat haline belediyelerin imar planında cemevlerine de yer ayrılması yasa ile gerçekleşmiştir.

Ankara’nın merkezinde dokuz katlı, içinde her türlü toplantıların yapılabileceği çok amaçlı bina bu inanca tahsis edilmiş, Alevilik Bektaşilik yasa ile meşru bir zemine getirilmiştir. Yapılan çalışmalar esnasında eksiklerin olabileceği de doğaldır. Eksiklerin düzeltilmesi yeni öneriler yapılması gerekirken, tamamen yıpratmaya yönelik söylemler toplumumuza yarar getirmeyecektir.”

HÜSEYİN DEDEKARGINOĞLU: “DÖNÜM NOKTASI ÇALDIRAN SAVAŞI”

Dede Garkın Ocağı Dedesi Hüseyin Dedekargınoğlu ise Anadolu’da bin yıllık tarihleri olduğunu, Anadolu topraklarında 1514’teki Çaldıran Savaşı’na kadar kimin Alevi kimin Sünni olduğuna bakılmadığını, bu yüzden 12, 13, ve 14. Yüzyıl Erenlerine Aleviler gibi Sünnilerin de sahip çıktığını belirtti ve örnek olarak Hacı Bektaş Veli’yi gösterdi.

Dedekargınoğlu, 16. Yüzyılın bu konuda kırılma noktası olarak görüldüğünü belirtti.

1826’de II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesinin ardından ocakla iç içe geçen Bektaşi dergahlarının kaldırılmasına değinen Dedekargınoğlu, “Bugünkü Aleviler ‘Dergahlarımızı yok ettiler’ diyorlar. Şahkulu, Karacahamet, Hacı Bektaş tekkesinde bir Alevi gibi ibadet edilmezdi. Buralar Bektaşi dergahıydı. Bektaşilik farklıydı, Alevilik farklıydı. 1826’da Bektaşi dergahları etkilendi ama ocaklı Aleviler etkilenmedi. İstanbul’da o dönem kentte Alevi yoktu, Bektaşi vardı. O dönem Alevi toplumunun büyük çoğunluğu kırsalda yaşıyordu” dedi.

“SON ÜÇ-DÖRT YILDA DEVLET AKLI DEĞİŞMEYE BAŞLADI”

“Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben Alevi’yim” kolaycılığına kaçmadan, konuya daha gerçekçi yaklaşılması lazım” diyen Dedekargınoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Daha önce ‘Sorunu günümüz siyasetçiler çözemez. Çözüm için devlet aklının Alevilere bakışı değişmesi lazım’ dedim. İşte son üç-dört yıla baktığınızda devlet aklının Alevilere bakışında değişiklik olduğunu görüyoruz. İlk defa Alevi ve cemevi kavramı resmiyet kazandı. Alevilik inanç olarak yasalarda yer aldı. Sözlerime başlarken 500 yıl önce yaşananları bu yüzden hatırlattım. Bu 500 yılın devrimi. Birileri buna ‘seçim yatırımı’ dedi. Ben iktidardaki önemli isimlerle yaptığım görüşmelerde de söyledim. Önümüzdeki dört-beş yıl içinde Alevilerden iktidara oy gitmeyeceğini Aleviler de biliyor iktidardakiler de biliyor. O yüzden bu devlet aklının değişmesidir.”

“DİYANET’E Mİ BAĞLANACAKTI”

Kurumun Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanmasına yönelik eleştirilere, “Peki Diyanet’e mi bağlansaydı? Benim gönlümde de cumhurbaşkanlığına bağlanmasını ister. Fakat Alevi nüfusu öyle 25-30 milyon değil, taş çatlasa 12-13 milyon. Sen diretecek pozisyonda değilsin. Senin çabalarından dolayı bu haklar verilmedi, konjonktür gereği, değişen devlet aklı sayesinde verildi” dedi.

“ALEVİ AYRI BEKTAŞİ AYRI OLMASI LAZIM”

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının ismindeki “kültür” kelimesi de tartışılan bir diğer husus. Bazı Aleviler, Aleviliğin kültür değil inanç olduğunu bu yüzden değişmesi gerektiğini söylerken Dedekargınoğlu, farklı bir perspektiften bakarak “Bektaşi” kelimesine dikkat çekiyor. Şöyle diyor Dedekargınoğlu:

“Kültürde ne var? Bugüne kadar kurulan bütün dernekler hep kültürle bitiyorlardı. Karşı değillerdi. Asıl benim takıldığım ‘Alevilik tire (- işareti) Bektaşilik’ ifadesi. Bir kere Alevi mi Bektaşi mi? Bugünkü Alevilik, Bektaşiliğe de kapsar fakat 300 sene önceki Bektaşi, o günkü Kızılbaşı sevmezdi. Bektaşilik tarikattır. Bektaşilik bugün Alevilikle aynileşti o yüzden Bektaşi ifadesine gerek yok. Ancak ayrı kabul ediyorlarsa ki ufak tefek de olsa var. O zaman ‘Alevi tire (-) Bektaşi’ değil, ‘Alevi ve Bektaşi’ demeleri lazım.”

“GENÇ KUŞAKTA SİYASAL ALEVİLİK VAR”

Dedekargınoğlu, “Kendisini 110 köy ve 220 bin Alevi’nin temsilcisi ilan eden bir ocakzadenin bahsettiği bölge Ankara’nın Çubuk bölgesidir. Burada toplam beş Alevi dede ocağı vardır. Bu ocaklar da Hacı Bektaş Ocağı’na bağlıdır. Bu ocakların talip topluluklarının bulunduğu 23 Alevi köyü var. Türkiye’nin başka hiçbir yerinde bu ocakların talibi yoktur. Şimdiye kadar merkeze yakın olduklarından dolayı özellikle genç kuşak ocakzade/dede olanlar kendilerini Aleviliğin merkezi sanarak, Anadolu’daki bütün dede ocaklarını yok sayarak Aleviliğe yön vermeye kalmaktadır. Bunların babaları, dedeleri çok inançlıydı, yol yordam bilirlerdi ama genç kuşakta siyasal Alevilik var” dedi.

Şah Kalender Veli Ocağı Postnişini Ali Yahya Kalender’in “Benim Ankara’da temsil ettiğim yaklaşık 110 Alevi köyü 220 bin Alevi canımız var” sözlerine itiraz eden Dedekargınoğlu, “Sadece Çubuk’ta karşılıkları var. Birkaç köy dışında Türkiye’nin başka hiçbir yerinde karşılıkları yok. Başkente yakın oldukları için kendilerini Aleviliğin merkezi zannediyorlar. Anadolu’daki bütün dede ocaklarını yok sayıp Aleviliğe yön vermeye çalışıyorlar. Bunların babaları çok inançlıydı, yol yordam bilirlerdi ama genç kuşakta siyasal Alevilik var” dedi.

“KONUŞANLAR NE ALEVİLİĞİ NE ŞİALIĞI NE CAFERİLİĞİ BİLİYOR”

“Başkanlığın Aleviliği Şia ve Caferiliğe dönüştürme çabası içinde” itirazlarına Dedekargınoğlu, “Bu konuşanlar ne Aleviliği ne Şialığı ne Caferiliği biliyor. Başkan Ali Rıza Özdemir’in kesinlikle Şialıklar Caferilikle alakası yok. Takip ettiğim kadarıyla başkan bana göre başarılı gidiyor” şeklinde yanıt verdi.

Ali Rıza Özdemir’in İmam Hatip Lisesi’nde müdür yardımcısı olması eleştirilerine Dedekargınoğlu, şöyle dedi:

“İmam Hatipler, Kum’da Caferilik mektebi mi? Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okul zaten İmam Hatip’te İlahiyat dersi vermiyor ki. Coğrafya öğretmeni. Konuşanların hiçbiri başkanın yazdığı kitaplara yetişemez. 20 küsur kitabı var ondan fazlası Alevilik üzerine.”

“ALEVİ STK’LAR YOL YIKIM EKİBİ”

Dedekargınoğlu, Cem Vakfı’nı kısmen ayırdığını söyleyerek Alevi STK’ların hepsine “yol yıkım ekibi” lakabını taktığını belirtti ve şöyle devam etti:

“Alevilik Hak-Muhammed-Ali yoluysa bizim gibiler o yola hizmet etmek için uğraşırken adında Alevi olan STK’lar yol yıkım ekibi olarak çalışıyor. Kavram bilmiyorlar, yol bilmiyorlar. Ağzı olan konuşuyor.”

12 Mart gençliğinden olduğunu hatırlatan Dedekargınoğlu, başkanlığın danışma kurulunun açıklanmaması ve bazı üst düzey yönetici kadrolarının doldurulmamasını eksiklik olarak gördüğünü sözlerine ekledi.

Oğuz Ok

Yazı dizisinin birinci ve ikinci haberlerini okumak için tıklayınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!