AKP’nin Savunma Mekanizmasının Analizi

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan sonra başta Başbakan Tayyip ERDOĞAN olmak üzere bazı bakanlar ve AKP’nin üst düzey yöneticileri ilginç bir savunma mekanizması geliştirdiler ve günlerdir en yüksek tonda tekrarlayıp duruyorlar. AKP’nin savunma mekanizmasını 3 madde halinde şöyle özetleyebiliriz:

1- Türkiye, 11 yılık AKP İktidarı döneminde her yönden gelişmiş, güçlenmiş, Ortadoğu’da ve Dünya’da söz sahibi olmaya başlamıştır. Türkiye’nin bu gücünü çekemeyen, bunu engellemek isteyen dış güçler ve Onların yerli işbirlikçileri vardır.

2-Türkiye’nin güçlenmesini engellemek isteyen dış güçler bunun için AKP Hükümeti’nin iktidardan düşürmek amacıyla rüşvet ve yolsuzluk kılıfıyla gizledikleri  bir operasyon başlatmışlardır. Bu operasyonun asıl amacı rüşvet ve yolsuzlukları ortaya çıkartmak değil, Hükümeti düşürmektir. Bu nedenle bu operasyon Hükümet’e karşı yapılmış bir komplodur.

3-Hükümete karşı bu komployu yapanlar emniyet ve yargı içinde yuvalanmış cuntacı bir örgüttür. Bu örgüt dış güçlerin taşeronu olarak bu komployu düzenlemiştir.

AKP’nin yukarıda özetlediğimiz savunmalarının doğru ve haklı olup olmadığını anlayabilmek için Türkiye ve dünya şartları ile Türkiye’nin ekonomik durumunun ve dış politikasının iyi analiz edilmesi gereklidir. Bu analiz sonucunda söz konusu savunmaların doğru ve haklı olup olmadığına karar verebiliriz. Bu nedenle AKP’nin savunmalarını sırasıyla analiz edelim.

1- Gönlümüz çok istemekle birlikte, Türkiye, AKP döneminde gelişmek, güçlenmek, Ortadoğu’da ve Dünya’da söz sahibi olmak bir yana, birçok yönden AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılının bile gerisindedir. Türkiye’nin dış borcu 2002 öncesine göre çok daha fazla artmıştır. İşsizlik, tahammül edilemeyecek oranlara ulaşmıştır. Cari açık korkunç boyutlardadır. Türkiye’de köklü yatırımlar yapılmadığı gibi AKP’den önceki 80 yılda yapılan dev sanayi tesis ve işletmeleri özelleştirme furyasıyla yabancılara haraç mezat satılmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı sürekli düşmektedir. Türkiye, sıcak paranın tatlı karlar elde ettiği bir ülke olmuştur.
 Türkiye, bırakın Ortadoğu’da ve Dünya’da söz sahibi olmayı, en zayıf komşuları tarafından bile ciddiye alınmayan bir ülke durumuna düşürülmüştür. Kuzey Irak’taki mevcut Kürt Bölgesel Yönetimi, Türkiye’nin gözünün içine baka baka PKK’yı barındırmakta, Kandil’de silahlı eğitim yapmasına, PKK militanlarının sınırdan sızarak askerimize, polisimize saldırıp kaçmasına göz yummaktadır. Türkiye, buna karşı şimdiye kadar bir şey yapabilmiş değildir. Açlıkla boğuşan 1,5 milyonluk Ermenistan, hiç çekinmeden Türkiye’den soykırım iddialarını tanımasını talep edebilmektedir. Suriye ile hiçbir sebep yokken kanlı bıçaklı düşman haline gelmiş durumdayız.
 Sayıları 600 bini geçkin Suriyeli, mülteci olarak ülkemizde bulunmaktadır. Suriyeli mültecilere bugüne kadar harcanan para 2 milyar doları, Türk parasıyla 4 milyar lirayı geçmiştir. Bu miktarın eski para ile ifadesi 4 katrilyon liradır. Mısır ile ilişkilerimiz Hükümetin beceriksiz  ve gayrımilli dış politikası yüzünden tarihimizdeki en kötü dönemini yaşamaktadır.

Açıkladığımız üzere Türkiye 11 yıldır kötü yönetildiğinden hem ekonomik olarak hem de dış ilişkiler yönünden hiç de iyi durumda değildir. Dış güçler  ülkemizin içinde bulunduğu zayıf durumdan dolayı ellerini oğuşturmaktadırlar. Bu sebeple dış güçlerin Türkiye’yi çekememeleri söz konusu değildir.

2-  AKP’nin kasdettiği dış güçler ABD, AB ve İsrail’dir. Bu ülkelerin AKP’yi iktidardan düşürmek için hiçbir sebepleri yoktur. Aksine, AKP Hükümeti, bu ülkeler için bir daha kolay bulunamayacak bir nimettir. Çünkü, AKP Hükümeti 11 yıldır ABD ve AB’nin her dediğini yerine getirmiştir. Örnek olarak AB’nin talepleri doğrultusunda sayısını unuttuğumuz uyum paketleri çıkartılmıştır. Uyum paketleriyle yapılan yasal düzenlemeler milli birliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü zaafa uğratan düzenlemelerdir. ABD, Kuzey Irak’la düplomatik ve ekonomik ilişki kurulmasını istemiş, Hükümet bunu fazlasıyla yerine getirmiştir. ABD dayattığı için PKK ile  müzakerelere  başlanmıştır. Hükümet, NATO’nun Libya’ya müdahalesine karşı iken ABD’den gelen baskılar neticesinde müdahaleye onay vermiştir. Ermenistan’la  görüşmelere ABD ve AB istediği  için başlanmıştır. Tayyip ERDOĞAN’la Beşar ESAD neredeyse kanka olacak kadar yakınlaşmışken ABD’nin talep ve dayatmaları ile Suriye ile düşman olunmuştur.

Başbakan Tayyip ERDOĞAN, televizyon ekranlarında sanki İsrail’le kavga ediyormuş gibi bir görüntü verdiği halde dış politikada İsrail’e zarar verecek hiçbir icraat gerçekleşmemiştir. İsrail’le ekonomik ve askeri ilişkiler aynen eskiden olduğu gibi devam etmektedir. Hükümet, İran ve Rusya’nın düşmanlığını üzerimize çekmek pahasına asıl amacı İsrail’i korumak olan füze kalkanı radarlarının Malatya’nın Küre İlçesi’ne konuşlandırılmasını kabul etmiştir.

Açıkladığımız gibi AKP Hükümeti’nin varlığı değil, bilakis yokluğu bu ülkeler için bir kayıptır. Bu nedenle ABD, AB ve İsrail’in AKP’yi iktidardan düşürmek istedikleri iddiası hiç inandırıcı değildir.

3- Hükümet, 17 Aralık’ı takip eden günlerde Emniyet içinde neredeyse bir cadı avı başlattı. Yüzlerce polis müdürü ile yüzlerce polis memuru görevlerinden alındı. Hükümet’in bu işi yaparken  Emniyet içinde yuvalanmış cuntacı bir örgütün varlığını gerekçe olarak gösterdi. Ancak, bugüne kadar iddia edilen örgütün varlığına dair hiçbir delil gösterilemedi. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten Hükümet’in bu kadar vahim bir iddiayı ileri sürerken hiçbir delil gösterememesi gerçekten korkunç bir durumdur. Çünkü, delilsiz isnatta bulunmak iftira etmektir.  Başbakan ve ekibi örgüt iddialarını ispatlayamazlarsa iftiracı durumuna düşeceklerdir.
 Hükümetin delil gösterememiş olması “Emniyet ve yargı içinde cuntacı örgüt var.” iddiasının gerçek olmayıp hedef saptırmak olduğunu açık ve net olarak göstermektedir.

 Yaptığımız analizleri toparlayacak olursak karşımıza şöyler bir tablo çıkmaktadır: AKP’nin savunmaları kesinlikle doğru ve haklı değildir. AKP, bu savunma mekanizmasını rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile ortaya çıkan kirli çamaşırlarını örtbas etmek, dikkatleri başka tarafa çekerek rüşvet ve yolsuzluk iddialarından zarar görmeden kurtulmak için ortaya koymuştur. Zira, önümüzde bir yerel seçim, ondan altı ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi, 1,5 yıl sonra da milletvekili genel seçimi vardır. AKP, rüşvet ve yolsuzluk iddialarını bertaraf edemezse 30 Mart’taki yerel seçimlerde ağır bir yenilgi alacağının farkındadır. 30 Mart’ta alınacak ağır bir yenilgi Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanlığı hedefini olumsuz etkileyecektir.  AKP’nin ve Tayyip ERDOĞAN’ın kaybı bununla sınırlı kalmayacak, 2015 milletvekili seçimlerinde iktidar olma şansını da kaybedecektir. 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!