Ayakkabı kutularından saçılan dolarlar, çanta ve elbiselerle özdeşleştirilmiş rüşvet iddiaları, “iki milyon yolla Süleyman” manşetleri ortaya çıktıkça AKP’nin kimyası fena bozuluyor. Kimyası bozulan AKP de Türkiye’nin kimyasını bozuyor.
AKP, canhıraş bir vaziyette her yeri miting alanına çeviriyor. Toplama kalabalıklar önünde yolsuzluk ve rüşvet iddiaları önemsizleştirilmeye çalışılmaktadır. AKP bir zamanlar yol arkadaşı ve ortağıyla olan bir gurupla kavgasını hırsızlık ve yolsuzluğun üstünü örtmekte kullanıyor.
AKP yolsuzluklarla ilgili vahim iddiaları, demagoji ve polemiklerle kapatmaya dikkatleri başka alanlara çekiyor. Sözgelimi, Bakan Bayraktar’ın, onayladığı imar planlarında başbakanın da imzası bulunduğunu söylüyor. "Her şey Başbakan’ın isteği ve ısrarı üzerine oldu, istifa gerekiyorsa Başbakan istifa etsin" iddiası yenilir yutulur türden sözler midir?
Birilerine rant için imar talanı yapmakla suçlaması orta yerde öylesine durmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın kendi bakanının söyledikleri de açıktır. ‘Birlikte yaptık, siz beni istifaya zorluyorsunuz, siz istifa ediniz’. Söylenenler yeteri kadar vahim değil midir?
Başbakan hesap verecek yerde hesap soruyor. Durmadan her yerde her fırsatta konuşuyor. Aklına gelen her yere, herkese gözdağı veriyor, fırça çekiyor, tehdit ediyor, aşağılıyor, şikâyet ediyor, yakınıyor ve suç duyurusunda bulunuyor.
HSYK “yönetenlerin yargı tarafından denetlenmesi demokratik hukuk devletinin bir gereğidir…Adli kolluk yönetmeliği anayasaya aykırıdır” diyor. Başbakan Erdoğan, ‘yetkim olsa HSYK’yı anında yargılardım” diyor. Bu mahkemeleri mahkemeye vermek gibi bir anlayıştır.
HSYK’nın ardından Danıştay AKP’nin Adli Kolluk Yönetmeliğinde yaptığı değişikle savcı ile polisin, soruşturmalar hakkında üstlerini bilgilendirmesini öngören yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurdu.
Dahası Başbakan Erdoğan, yolsuzlukla mücadele edenlerle mücadeleyi "Yeni Türkiye’nin İstiklal Mücadelesi" süreci olarak propaganda ediyor. Başbakan Erdoğan, İstiklal Mücadelesiyle istikbal mücadelesini AKP ile devleti de birbirine fena halde karıştırıyor.
Başbakan danışmanı Yalçın Akdoğan, “Küresel güçlerle iş tutmaya alışan yapılar gayrı milli ve gayrı dini tavırlar sergilemeye başlarlar” diyor. Bunları AKP, “milli görüş gömleğini” çıkarırken ya da “BOP Eşbaşkanlığı” gömleğini giyerken düşünmeliydi.
Devamında Akdoğan, Cemaati kast ederek aynen şunu söylüyor: ‘Kendi ülkesinin milli ordusuna… kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir‘. İktidarın bir tepe ismi açıkça Orduya karşı kumpas kurulduğunu itiraf ediyor. Demek ki kendi ülkesinin ordusuna birileri kumpas kurarken AKP iktidarı seyretmiş.
Normal zekâ sahipleri şunu bilir ki AKP hükümetinin izni, denetimi, gözetimi ve katkısı olmadan orduya kumpas kurulamaz. Demek ki Milli Orduya karşı bir kumpas kurulmuştur ve AKP de bu suçun failidir. AKP ya bu kumpas hesabına geldiği için buna göz yummuştur ya da kumpası doğrudan kendisi yapmıştır! AKP açıkça milli orduya kumpas kurmaktan zan altındadır!
Nitekim MGK!da Necdet Özel’in Başbakanla rüşvet operasyonu üzerine konuşurken “Askerlerin evlerine belgeler bırakıldı. Komutanlara da aynı kumpas kuruldu” dediği gazete manşetlerine yansımıştır.
Hiç utanmadan AKP’li yetkililer, yönettiği devletin içinde bir de “paralel devlet” yapılanması olduğundan söz ediyorlar. Eğer böyle bir yapı varsa on iki yıllık AKP iktidarı bu tür bir yapılanmaya izin vermiş demektir. AKP döneminde Türkiye Cumhuriyeti devletine paralel devlet yapılanmalarından geçilmez olmuştur.
Yaşananlar ilkesiz, idealsiz ve omurgasız bir siyasi hareketle Türkiye’nin karşı karşıya olduğunu göstermektedir. AKP gırtlağına kadar gömüldüğü yozluk, yolsuzluk ve rüşvet batağından suçlayarak, karalayarak ve saldırarak çıkmaya çalışıyor. AKP’nin nafile bir biçimde canhıraş saldırganlığının nedeni budur. Bu çırpınışların nafile olduğu da ilk seçimlerde görülecektir!