AKP’nin PKK İle Temasları (2)

4-2009 Ekim ayında 34 PKK’lı Habur sınır kapısında teslim oldu.PKK’lıların önceden geleceği bilindiği için Habur gümrük sahasında özel yetkili 5 savcı, 1 hakim ve 30 avukatın bulunabileceği salon hazırlanmıştı.Teslim olan PKK’lılar burada hazır bulunan savcı ve hakim tarafından sorgulandılar.Yasalarımıza göre sanıklar Adliye binasına götürülür ve savcı ve hakim tarafından sorguları orada yapılır.Yasalarımıza göre hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Devletin savcısı,hakimi suçlunun ayağına gitmez.Ama,Habur Olayı’nda maalesef Devletin savcısı ve hakimi teröristlerin ayağına gitmişlerdir.Bu savcı ve hakimin kendiliklerinden gitmedikleri,bir emirle oraya gönderildikleri gün gibi açıktır.
Habur sınır kapısında kurulan mahkemede teröristlere “Örgüt üyeliği çerçevesinde herhangi bir suç işlemediklerini,örgüt üyesi olmaktan pişman olduklarını ve gönüllü olarak örgütten ayrıldıklarını” söylemeleri halinde kendilerine ceza verilmeyeceği,serbest bırakılacakları bildirildi.PKK’lılar buna rağmen özellikle “Örgüt üyesi olmaktan dolayı pişman olmadıklarını,örgütten ayrılmadıklarını,ÖCALAN’ın emri ile Habur’a geldiklerini” söylediler.Bu durumda PKK’lı teröristlerin hepsinin terör örgütü üyesi olmak suçundan tutuklanmaları gerekirken bu yapılmadı.Aksine,ifadeleri değiştirilerek tutanaklara “Örgüt üyesi olarak suç işlemedikleri,örgüt üyesi olmaktan pişman oldukları ve gönüllü olarak örgütten ayrıldıkları” yazıldı.PKK’lılar bu düzmece tutanaklara dayanılarak serbest bırakıldılar.Habur’da yaşanan olay tam anlamıyla bir rezalettir,Türkiye Cumhuriyeti adına bir utançtır.
AKP Hükümeti’nin Habur’da yaşanan rezaletten önceden haberinin olmadığını kimse iddia edemez.34 PKK’lının Habur’a gelerek teslim olması ve serbest bırakılmaları önceden AKP ile PKK arasında yapılan görüşmelerde kararlaştırılmıştır.MİT Müsteşarının bu olayın öncesinde Kandil’e giderek PKK liderleri ile görüştüğü ve bu mutabakatın sağlandığı medyada haber olarak yer almıştır.Ne Hükümet ne de AKP yetkilileri bu haberi yalanlamamışlardır.AKP cephesinin bu konuda sessiz kalması bu konuda PKK ile yapılan işbirliğinin en açık kanıtıdır.Nitekim,daha sonra Kürt Açılımı’nın mimarı, CIA ajanı Henri Barkey, 2010 Ağustos ayında Diyarbakır’da yaptığı açıklamada “Hükümet, PKK ile çalışmış olabilir. Aksi takdirde Habur’dan giriş olmazdı. Belli ki koordinasyon vardı.” diyerek bu temasları doğrulamıştır.
5-Bölücübaşı ÖCALAN’ın cezaevinden örgütünü yönettiği,bunu da avukatları vasıtasıyla yaptığı herkesin bildiği bir gerçektir.Bölücübaşı,her görüşmesinde örgütüne yönelik talimatlarını ve mesajlarını avukatlarına bildirmekte,avukatları bu talimatları PKK’ya ulaştırmaktadırlar.Bu talimat ve mesajlardan yayınlanacak olanlar da gene avukatları vasıtasıyla PKK’nın yayın organı olan gazete,veb sitesi vb. yerlerde yayınlanmaktadır.Bölücübaşı,özellikle AÇILIM rezaletinin başlamasından itibaren avukatları vasıtasıyla yayınlattığı mesajlarında Devlet kurumlarını tehdit etmeye cesaret edebilmiştir.Bölücübaşı,bu tehdit mesajlarını artırarak devam ettirmektedir.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu iddia ediliyor.Türkiye,gerçekten bir hukuk devleti olsaydı yukarıda anlattıklarımın hiçbirisinin olmaması gerekirdi.Yani,ÖCALAN’ın cezaevinden örgütünü yönetmesi,Devleti tehdit etmesinin mümkün olmaması gerekirdi.Çünkü,“HUKUK DEVLETİ” demek,“HUKUKUN ÜSTÜN OLDUĞU,HUKUKUN UYGULANDIĞI DEVLET” demektir.Aslında kanunlarımıza göre ÖCALAN’ın cezaevinden örgütünü yönetmesi,Devlet kurumlarını tehdit etmesi suçtur.Gene,avukatların da ÖCALAN’ın kuryeliğini yaparak PKK’yı yönetmesine,Devlet kurumlarına tehditler savurmasına aracılık yapmaları da suçtur.Peki,suç olduğu halde nasıl oluyor da ÖCALAN cezaevinden örgütünü yönetebiliyor?Nasıl oluyor da avukatlar ÖCALAN’ın örgütünü yönetmesine aracılık yapabiliyorlar.Cevabını aşağıda açıklıyorum.
ÖCALAN’ın avukatları aracılığıyla cezaevinden PKK’yı yönetmesi,Devlete tehditler savurması AKP’nin göz yumması,hatta işbirliği yapması ile mümkün olabiliyor.AKP Hükümetinin Adalet Bakanı,isterse kanunları uygulayarak ÖCALAN’ın avukatları vasıtasıyla PKK’yı yönetmesine,Devlet kurumlarına tehditler savurmasına engel olabilir.5275 sayılı CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN’un 59. Maddesinin 4. fıkrasına göre ÖCALAN’ın avukatları ile yaptığı görüşmelerde bir görevlinin bulunması,ÖCALAN’ın avukatlarına-avukatların da ÖCALAN’a verdikleri belgelerin infaz hakimliği tarafından incelenmesi  gerekiyor.Bu madde 2006 yılı sonuna kadar uygulandı.2007 yılı başından itibaren bu uygulama kaldırıldı.İşte bu sayede ÖCALAN,rahatça PKK’yı yönetme imkanına kavuşmuş oldu.AKP Hükümetinin Adalet Bakanı,isterse kanunları uygulayarak ÖCALAN’a kuryelik yapan avukatların yargılanarak cezalandırılmalarını sağlayabilir.Ancak,AKP Hükümetinin Adalet Bakanı bunu da yapmıyor.Bunları yapmadığı gibi ÖCALAN’a kuryelik yapan avukatlar hakkında yapılan suç duyuruları için soruşturma yapılması iznini vermiyor.(Avukatlık Kanunu’na göre avukatların görevleri ile ilgili işledikleri suçlardan dolayı soruşturma yapılabilmesi Adalet Bakanı’nın iznine bağlı.)
Yukarıda açıkladığımız üzere AKP Hükümeti’nin göz yumması,5275 sayılı kanunun 59. maddesini uygulamadan kaldırması,AKP’li Adalet Bakanı’nın kuryelik yapan avukatlar hakkında soruşturma iznini vermemesi sayesinde ÖCALAN rahatça cezaevinden PKK’yı yönetebiliyor,Devlete tehditler savurabiliyor.AKP’nin bu davranışı açıkça PKK’ya hoşgörü göstermesi değil de nedir?Vicdanı olan herkes elbette bu soruya “AKP’NİN PKK’YA HÖŞGÖRÜ GÖSTERMESİ” diye cevap verecektir.Bunun nedeni de elbette AKP ile PKK arasında yürütülen gizli temaslardır.
6-Kapatılan DTP milletvekillerinden bir kısmı TBMM’de Kürtçe konuşmalar yapmışlardı.O dönemde AKP’li Meclis Başkanı bu milletvekilleri hakkında yasal işlem yapmadı.DTP kapatıldıktan sonra BDP kuruldu.DTP’li milletvekilleri milletvekillikleri düşen Ahmet TÜRK ve Aysel TUĞLUK dışında toptan BDP’ye geçtiler.Bu milletvekillerinden bazıları gene TBMM’de Kürtçe konuşma yapmaya devam ettiler.AKP’li Meclis Başkanı gene bu rezalete göz yumdu.DTP ve BDP’nin PKK’nın siyasi uzantısını olduğunu herkes biliyor.AKP’li Meclis Başkanlarının PKK’nın siyasi uzantısı olan bu milletvekilleri hakkında yasal işlem yapmayarak Kürtçe konuşmalar yapmalarına izin vermeleri AKP-PKK arasında bir irtibat-temas olduğunun açık kanıtlarından birisidir.
7-BDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR,2009 Aralık ayında PKK’ya yönelik askeri operasyonların devam etmesine tepki olarak düzenlediği basın toplantısında Hükümete hitaben BDP’nin amblemindeki meşe ağacından söz ederek “Başbakan ve kabine üyelerine sormak istiyorum.Meşe ağacının hangi dalı nerenize battı sayın hükümet?” sözleriyle Başbakan’a ve Bakanlara hakaret etmişti.Osman BAYDEMİR,basın toplantısının devamında BDP’lileri ‘Şahin’ ve ‘Güvercin’ diye tanımlayanları kastederek “Bunu söyleyenlere HAS…TİR diyorum.” sözleriyle hakaretlerine devam etmişti.
Osman BAYDEMİR’in bu ağır hakaret içeren sözlerine ne Hükümet’ten ne de AKP yönetiminden tepki gelmedi.Yumurta atan öğrencilere,haklarını istemek için gösteri yapan Tekel işçilerine en sert şekilde tepki gösteren ve Kıbrıs’ta “HAS…TİR” pankartı açanlara “Besleme” diyerek hakaret eden  Tayyip ERDOĞAN’ın ne kendisinden ne de partisinden Osman BAYDEMİR’e bir tepkinin gelmemesi oldukça dikkat çeken bir durumdur.BAYDEMİR’in hakaretine tepki gösterilmediği gibi hakkında bir soruşturma da açılmadı.
Başbakan’dan ve AKP’den Osman BAYDFEMİR’e bir tepki gelmemesi,soruşturma açılmaması ne ile açıklanabilir?Bu,insanın aklına AKP’nin BDP’den çekindiği birtakım hususların olduğu ihtimalini akla getiriyor.AKP’nin BDP’den çekindiği hususun PKK ile yürütülen gizli temasların deşifre edilme ihtimali olması akla yatkın geliyor.Böyle bir şey olmasa Sayın Başbakan’ın ve partisinin yeri göğü inleteceği,aslanlar gibi kükreyeceği herkesin malumudur.
Devam edecek

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!