12 Eylül İhtilâli ve 28 Şubat “post modern” darbesi Yargıda…
12 Mart muhtırası henüz gündem konusu bile olamadı!..
27 Nisan e.Muhtırası hakkında kuşkulu bir kaçınma, görmezlikten gelme, ört-bas etme eğilimi, siyaseten öteleme, unutturma, hafızalardan silme çabası var. Bu hayra alâmet değil!.. Aynı meyanda; Kamuoyu ve kamu vicdanında 27 Mayıs dâhil bütün darbe, sulta ve cuntaların müsebbibi kanaati hâkim ‘Encümen-i Daniş’ adlı gizemli güç örgütünün inceleme, sorgulama ve yargılama, icabında ilgası konusu gündeme bile gelmiyor!
Özellikle ve bilhassa 28 Şubat “post modern” darbesi olmak üzere; 12 Eylül ihtilâli ve diğer kalkışmalarda basının rolü üzerinde durulmuyor! Genelde medya, baronlar ve patronlar ile gazetecilerin taktik ajitasyonları, provokasyon ve tahrikleri ele alınmıyor. Dahası sermaye kesimi, sanayici, iş adamı, sivil toplum adı altında faaliyet gösteren aktivist, etki ajanı ve sair belirleyici unsurların tetikleme, teşvik, tahrik, açık-gizli destek-köstek, tahkim gibi yasa, hukuk ve ahlâk dışı faaliyetleri mercek altına çekilmiyor, sorgulanmıyor, yargılanmıyor!..
İnsan hakları, adalet ahlâkı ve hukuk bakımından mutlak bir zorunluluk olan; Darbe öncesi ve sonrası yolsuzluklar, haksızlık, kanunsuzluk, gasp-irtikap, yasa dışı edinim, eylem gibi ana sebepler ile “doğaldır” biçiminde algılanan bütün sonuçlar sorgu ve yargı konusu edilmiyor. Oysa bir darbenin yargılanması demek: Bütün sebep, amil ve unsurları ile “netice itibarıyla” yol açtığı bilumum tahribat, zarar-ziyan, maddi-manevi hasar ve kayıpların, temin, tahsil, tazmin ve telâfisini, hak sahiplerine iadesi ve “yıkımın” onarılmasını sağlamaktır.
Böyle olmuyor. Adalet tecelli etmiyor. Hak yerini bulmuyor. Adeta oyun oynanıyor!..
Ajan provokatörlerin ısrarla “Ergenekon” diye adlandırıp andıkları, Ümraniye davası ve muhakemelerin, radyo ve televizyonlardan naklen yayınlanmasına izin verilmedi. Oysa, 27 Mayıs utanç duruşmaları bile; Sonuna kadar halka ve basına açık olduğu gibi; Üstüne üstlük birde kanlı canlı, naklen Radyo yayını yapılıyor, dahası “hırsızlar kervanı” adı altında tekrarı veriliyordu!..
Lâkin, mezkür duruşmalara, medyanın bile girmesi mümkün değil. Neden acaba?..
27 MAYIS’A NE ZAMAN SIRA GELECEK?..
Milletin en çok merak ettiği konu: Bütün darbelerin anası, tetikleyici unsuru ve vatana ihanetin dik-alâsı olan 27 Mayıs 1960 isyanı neden halâ Savcı ve Yargı gündemine gelmedi? Yoksa!.. Bütün bu olanlar; 11 Kasım 1938 “karşı devrimi” ile hedeflenen menfur sürecin bir sonucu mu? Zira 27 Mayıs yargılanmaz, Türkiye şiddet, kan, kin, fetretle, nefretle çökertildiği yerden kaldırılmazsa, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’ın yargılanması; Hiç bir anlam ifade etmez. Cumhuriyet, Adalet, Demokrasi ve Hukuka en küçük bir artısı, katkısı olmaz!..
AKP’NİN SINAVI!…
Halk’a açıklandığı ve vaat edildiği üzere amaç: Darbelerle hesaplaşma ve yüzleşme ise:
1. İlkin hepsinden öne geçecek biçimde 27 Mayıs davası derhal açılmalı; Bu davada 11 Kasım 1938’in hesabı da sorularak; Alınan sonuçlara göre müteakip darbe, cunta, sulta ve post modern muhtıraların muhakeme edilmesine, “hesaplaşma ve yüzleşmesine” başlanılmalıdır.
2. Darbelerin sadece askeri failler üzerinde bir yargılama usulü fevkalâde yanlış, etik ve hukuk dışıdır. Darbe öncesi, icrası ve akabinde rol alan bütün aktör, kişi, kurum, kesim; Yardım ve yataklık unsuru, yalaka ve dalkavukları dâhil “her faktörü” içine alacak biçimde genişletilmek zorundadır. Sebep, gerekçe ve sözde “zorunluluk nedenleri” üzerinde akil insanlar, tarihçiler ve bilim adamları da; Adaletin tecellisi doğru ve hukuki bir sonuca varılmasına katkı sağlamalıdır.
3. Bilindiği üzere 27 Mayıs ve 28 Şubat sonrası, miktarı milyarlarca dolara varan bir gasp, soygun, vurgun, irtikap ve talan yaşanmıştır; Bu çalınan, zayiine sebep olunan ve hortumlanan kamuya emanet millet malıdır. Bankazede, Bankerzede, Dövizzede, Depremzede, rüşvet, iltimas ve görevi kötüye kullanma gibi yollarla doğrudan suiistimaller yoluyla da millet soyulmuştur.
Hükümetin, Yargı ve Savcının görevi: Bunları hesap, tespit; faillerinden usul ve füruğ dâhil olmak üzere cebri tahsil ve hukuki muhatap “hak sahiplerinin zararını” tazmindir.
Aksi takdirde “fuzuli işgal”, “menfur bir senaryo tezgâhı” veya “abesle iştigal” gibi ihtimaller düşünülür ki; O zaman da; “yeni bir darbe süreci mi yaşanmakta?” sorusu akla gelir!..