AKP ve biyo-politik iktidar

En özgür toplumda bile iktidar, insanları, ne yapacakları belli olan otomatlara dönüştürmek ister.

İktidar sahiplerinin faaliyetlerini gözlerken, onların bilinçli ya da bilinçsiz olarak amaçladıkları temel şeyin bağımsız bireyi bertaraf etmek veya etkisiz hale getirmek olduğunu gözden ırak tutmamak gerekir. İktidarların insanı, istenilen şekle sokulabilen “canlı bir alet” haline getirebilmek için her türlü vasıtayı kullandıklarını hatırda tutmak gerekir.

Eric Hoffer, iktidarın yıkıcı etkisine karşı şunları önerir; “Bireysel özgürlüğü güçlendirmek için kullanılan her aracın, gücün mutlaklığını ortadan kaldırmayı temel amaç edinmesi gerekir. Gücün mutlaklığına zarar vermenin yolu, bireyin güçlenerek güç sahiplerinin karşısına çıkmasını sağlamak değil, gücü yaygınlaştırıp çeşitlendirerek her güç birimini veya kategorisini diğerleriyle karşı karşıya getirmektir. Güç tek elde olduğunda, yenilgiye uğramış birey, ne kadar güçlü ve maharetli olursa olsun, kendine sığınak ve dayanak temin edemez.”

Kuvvetlerin ayrılığı ile başarılmaya çalışılan da budur. Toplum, geçici bir süre kendisini yönetmek amacıyla hükmetme yetkisi verdiği iktidara karşı, kuvvetlerin ayrılığı sayesinde kendisini güvende hisseder.

Günümüzde siyasi hedefler uğruna ahlaki ilkelerin çiğnenmesinde “iktidar Narsizmi”nin rolü büyüktür. Kılıcı kınına nasıl ki başka bir kılıçla sokturmak mümkünse; iktidarı sınırlandıracak tek unsur da ondan daha büyük gücü denetleyebilecek bir iktidar olabilir. Zira William Pitt,  “Elinin altında sınırsız mekanik güç bulunduran insan, eğer kontrol edilmezse kendini tanrı gibi hissedebilir” der. İktidarın daha doğrusu gücü kullananların zamanla bozulması ve çürümesi doğaldır.

Tarih monarkların, Sezarların, diktatörlerin mezarlığı olduğu kadar, onların iktidarlarının da mezarlığıdır. Bütün bu gerçeklere rağmen iktidar hırsı insanı, insanlığı ve doğayı kirleten en temel olgular arasında yer almaya devam etmektedir.

İktidar yalnız siyasi, sosyal ya da kültürel alana müdahale etmek ve onu biçimlendirmekle kalmaz, aynı etkinliğini biyoloji ve ontoloji üzerinde sürdürmek için ne gerekirse onu da yapar. Bu durumda özü aynı, yöntemleri farklı iktidar biçimleri ortaya çıkar. Biyo-iktidar da gücün yeni ve çok daha temel bir alana müdahalesine imkân sağlar.

Biyo-iktidar toplumsal hayatı, onu izleyerek, özümleyerek ve yeniden eklemleyerek, içten düzenleyen bir iktidar biçimidir. İktidar bütün nüfusun hayatı üzerinde etkili bir komutayı, ancak her bireyin kendine göre benimseyip yeniden canlandırdığı bütünsel, hayati bir işlev haline geldiğinde başarabilir. Foucault’nun dediği gibi, “Hayat artıkİktidarın bir nesnesi haline gelmiştir.”  Bu iktidarın en önemli işlevi, hayatı bütün yönleriyle kuşatmaktır ve asli görevi de hayatı yönetmektir.  “O halde, biyo-iktidar, iktidardakiler için asıl meselenin bizatihi hayatın üretimi ve yeniden üretimi olduğu bir durumu anlatır.”

Disiplin toplumundan kontrol toplumuna geçişte yeni bir iktidar paradigması gerçekleşir; ki bu paradigma, toplumu biyo-iktidar alanı olarak görür…

Hardt ve Negri bu paradigmayı şöyle açıklar: “Disiplin toplumunda, bireyle iktidar arasındaki ilişki statikti… İktidarın disiplinci yayılması, bireyin direnişiyle karşılaşıyordu. Buna karşılık iktidar, bütünüyle biyo-politik hale geldiğinde, bütün toplumsal bünye, iktidar mekanizması tarafından tasarlanır ve onun ritüelliği çerçevesinde gelişir. Bu ilişki açık, nitel ve duygulanımsaldır. Toplumsal yapı ve gelişme süreçlerinin sinir uçlarına kadar erişen bir iktidar altında toplum, tek bir bünye gibi tepki verir. İktidar böylelikle insanların bilincinin ve bedenlerinin derinliklerine işleyen bir kontrol mekanizması olarak kendini gösterir.”

İktidar -mutlak anlamda- doğasından kaynaklanan ve girdiği her alanda bozulmaya, yıpranmaya, kirlenmeyi mahkûm bir olgudur. AKP özelinde Türkiye’nin yaşadıkları biraz da bununla ilgilidir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!