Türkiye ile Libya arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması Akdeniz’de Yunanistan’ın tek yanlı olarak oynadığı oyunun kurallarını değiştirdi.
Türkiye/Libya anlaşması sonrası Yunanistan ve sürmekte olan Libya iç savaşının taraflarından Tobruk’taki Temsilciler Meclisi, Türkiye ve UMH arasındaki anlaşmayı kınamış ve ardından bu vesileyle Temsilciler Meclisi Yunanistan’la diplomatik ilişkiler başlatmış ve uluslararası tanınırlığı üzerine adım atma fırsatı bulmuştu.
Yunanistan, imzalanan anlaşmanın ardından Libya büyükelçisini sınır dışı etmiş ve BM’yi kınamaya çağırmıştı. Olayın ardından Tobruk’tan hem Halife Hafter hem de hükümetten temsilciler Yunanistan’la yüz yüze üst düzey diplomatik görüşmeler başlatmıştı.
Bölgede meydana gelen son gelişmeler Yunanistan’ı ciddi biçimde rahatsız etmiştir. Yunanistan Türkiye’nin Libya hamlesine karşı arayışlar içine girmiştir. Türkiye’yle Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşması sonrası Akdeniz’de tarihin hem yoğunlaştığını hem de hızlandığını görmek zorundayız.
Nitekim Türkiye’nin Libya hamlesine karşı Yunanistan bir yandan AB’yi devreye sokmaya çalışırken diğer yandan İtalya’yla münhasır ekonomik bölgeyi belirleyen bir anlaşma imzaladı. Söz konusu anlaşma aynı zamanda Yunanistan’ın Arnavutluk ile benzer bir anlaşma yapmasının da önünü açıyor.
Aslında 2009 yılında Yunanistan ile Arnavutluk arasında Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzalanmıştı. Adriyatik’teki adalara Arnavutluk kadar hak tanıyordu. Anlaşma imzalanmış olduğu halde Arnavutluk, Yunanistan’a Türkiye’nin de uyarmasıyla itiraz etti ve ‘Yunan adaları ile Arnavutluk karasının aynı hakları elde etmesi adil değil’ diyerek anlaşmayı AYM’ye taşıyıp iptal etti.
Gelinen aşamada Atina’nın benzer bir anlaşmayı Arnavutluk’la yeniden yapabileceği, Mısır’a da benzer bir teklif götüreceğine yönelik duyumlar var. Yunan basınında Arnavutluk ve Mısır’la benzer bir anlaşma yapılırsa Türklerin, Doğu Akdeniz’deki bütün planlarının boşa çıkacağı iddia edilmektedir.
Cephede kazanmak, masada kaybetmek gibi Türkiye’de gelenektir. Bu defa hem cephede hem de masada milletin hukukunu koruyacak şekilde hareket etmek zorunluluktur. Bu anlamda Türkiye devleti Mısır, İsrail, Suriye ve Lübnan’la ilişkilerini iyileştirmenin yolunu bulmalıdır. Bu ülkelerin Yunanistan ve Rum yönetimiyle Türkiye aleyhtarı organizasyonlara girmeleri engellenmelidir. Bu ülkelerin yöneticilerine duyulan öfke bir kenara bırakılarak bu devletlerin halkıyla Türk halkı arasındaki tarihi ve kültürel beraberliği dikkate alan bir politika izlenmelidir.
Bu bağlamda Yaycı Paşa’nın “Yunanistan-Mısır ve Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında deniz yetki alanlarının paylaşımına dair antlaşmaların imzalanması ulusal menfaatlerimize zarar verebilecek en kötü senaryo olur.” Tespiti hayati önemde bir uyarı olarak dikkate alınmalıdır.
Yunanistan’ın bu bağlamda Türkiye’yi Akdeniz’de sahillere hapsetmek için bir yandan İtalya ve Arnavutluk’la diğer yandan Mısır ve İsrail’le yoğun ilişkiler kurmasının nedeni budur.
Geçen hafta Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis kalabalık bir heyetle İsrail’e bir ziyaret düzenledi. Mitsotakis ve beraberindeki heyet Kudüs’te İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
Yunan Başbakan görüşme sonrası yapılan basın toplantısında “Başbakana denizlerimiz ve kara sınırlarımızda Türkiye’nin son zamanlarda sergilediği yasadışı ve provokatif davranışları da ifade ettim” dedi.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “saldırgan davranışlar” sergilediğini söyleyen Mitsotakis, “Bu faaliyetleri bölgesel barış ve istikrara tehdit olarak değerlendiriyoruz” diye konuştu.
Türkiye’nin Libya hamlesi Yunanistan’ın kimyasını bozduğu görülüyor. Yunan Başbakanı, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yayılmacı politikalar izlemekle “mahalle kabadayısı gibi” davranmakla itham ediyor. Yunan savunma bakanı “savaşa hazırız” diye konuşuyor. Yunanistan’dan ‘Türkiye’den korkmuyoruz. Her türlü sonuca karşı hazırlıklıyız’ sesleri geliyor.
Akdeniz’de tarihin hızlandığı bu dönemde Türkiye’deki iktidar soğukkanlılığını kaybetmeden tarihin ve coğrafyanın kendisine yüklediği sorumluluğun gereğini kararlılıkla yerine getirmelidir!