DUVAR- 140Journos’un Adnan Oktar belgeselinde Türk Tabipleri Birliği Başkanı ve adli tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı’nın suçlanmasına tepkiler sürüyor. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, belgeselde görüşüne başvurulan, eski örgüt üyesi Özkan Mamati’nin iddialarını kanıtlayacak bir belgeye yer verilmediği gibi, dava süreci konusunda da bilgilendirme yapılmadığını belirtti, ” Madem Fincancı’ya ağır bir suçlama yöneltiliyor, işkence raporlarının davayı nasıl etkilediği, o raporlarla ilgili başka bir uzman görüşü ortaya konulmalıydı. Sadece söze dayanmak ve Fincancı’nın hazırladığı ‘İşkence Atlası’ndan sayfalar göstermek yetmez.” diye yazdı.
Faruk Bildirici’nin “Adnan Oktar örgütünün siyasi ayağı nerede?” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Zaten belgeselde anlatılmıyor ama 1999’daki yargı sürecinde Adnan Oktar sadece 10 ay kadar tutuklu kalmış. İlk dikkati çeken de bazı kişilerin tanıklıktan vazgeçmesi, şikayetini geri çekmesi ve davanın mahkemeler arasında yıllarca dolaştırılması. Düşünün, İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, aradan 6 yıl geçtikten sonra davanın zaman aşımından düşmesine karar veriyor.
Yargıtay’ın 2007’deki bozma kararı üzerine dava yeniden görülüyor; Mayıs 2008’de mahkeme, Adnan Oktar’ı suçlu buluyor ama sadece 3 yıl hapis cezasına çarptırıyor! Ancak ifadelerinin işkenceyle alındığını öne süren sanıklar kararı temyize götürüyor. Yargıtay’ın ‘sanıkların savunma haklarının kısıtlandığı’ gerekçesiyle bozması üzerine yargılama Haziran 2013’te bir kez daha başlıyor ama yine sonuçsuz kalıyor.
99’daki operasyonu yürüten eski İstanbul KOM Müdürü Serdar Saçan ve dokuz polisin işkence yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları dava da 2018’de zaman aşımından düşüyor; işkence dosyası böylece kapanıyor.
Anlaşılan, Adnan Oktar ve adamları, yargı sürecinin son aşamasında işkence raporlarını kullanmış ama raporların etkisi sınırlı kalmış. 140Journos’un belgeseli, bu raporlara odaklanıyor ama sanıkların itirafları da olmasına rağmen neden hemen mahkumiyet kararı verilmedi? Neden dava yıllarca sürdü? O süreçte kimler, Adnan Oktar’ı korudu? Asıl bunlar sorgulanmalıydı. Hiç olmazsa dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ile konuşulsa daha somut bilgiler alınabilirdi.
Kaldı ki, Adnan Oktar, ilk günden itibaren hep göz önündeydi. Yıllarca bu örgütün üzerine gidilmemesini sadece Fincancı’nın raporlarına bağlayıp onu tek suçlu ilan etmek kolaycılık.
ASIL SORUMLULAR
Dava sürecini baştan beri dikkatle izleyen gazetecilerden biri olan Barış Terkoğlu’na da sordum belgesel etrafında dönen tartışmayı. ‘Bu tartışmalarda gerçek mağdurlar olan kadınların konuşulmamasına’ üzülüyordu. ‘Fincancı’nın örgüt mensuplarına verdiği raporları tartışırken asıl sorumluları konuşmayı atlamayalım’ dedi.
Belgeselde görüşüne başvurulan Timur Soykan’ın vurguladığı gibi, ‘Adnan Oktar’ın arkasındaki siyaset, bürokrasi ve yargı desteğini ortaya koymadan sadece Şebnem Korur Fincancı’nın işkence raporlarını öne çıkartmak’ bence de haksızlık. Siyasi koruma kollama olmadan o davaların akamete uğratılması da mümkün olamazdı, örgütün yıllarca devamı da…
Ayrıca belgesel olma iddiasındaki bu çalışmada Fincancı’nın yanıtının alınmamış olması da önemli eksiklik. Fincancı’ya sadece e-posta gönderilmiş ve ulaşılamamış olmasına rağmen belgeselde izleyiciye ‘Şebnem Korur Fincancı’ya hakkındaki iddialar sorulmuş, ancak cevap hakkını kullanmamıştır’ bilgisi vermek yanıltıcı. ‘E-posta gönderildi yanıt alınamadı’ denilse daha doğru olurdu.”
(HABER MERKEZİ)