Açlık, obezite, gıda kayıpları ve israfı dünya gündeminden düşmeyen sorunların başında gelmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre 7,9 milyarı aşan dünya nüfusunun yaklaşık 1 milyarı açlıkla karşı karşıya. Yaklaşık 1 milyar insan ise obezite sorunu yaşıyor. Öte yandan FAO verilerine göre dünyada yılda 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor. Dünya israfı önleyebilse 1 milyar insanın açlık sorunu çözülmüş olacaktır. İşte bu yüzden gerek uluslararası kuruluşlar, gerekse uluslar sürdürülebilir bir tarım-gıda sitemi oluşturma çabalarına hız verdiler. Bu çabaların en somut örneği, 23 Eylül’de New York’taki BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirilen BM Gıda Sistemleri Zirvesi’dir. Zirve 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşmak için dünya genelindeki gıda üretim ve tüketim biçimlerini dönüştürmeyi ve takip edilecek yol haritasını belirlemeyi amaçlamıştır. Şüphesiz bu yıl 16 Ekim Dünya Gıda Gününde yapılacak etkinlik ve faaliyetlerin ana konusuda zirvenin sonuçları incelemek ve ayrıntılıları tartışmak olacaktır. Bir başka örnek ise Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün , 29 Eylül’ü “Küresel Gıda Kaybı ve İsrafı Farkındalık Günü” ilan etmesidir.
Tarım-gıda sistemi, gıdaya kaynaklık eden bitkisel ve hayvansal ürünlerin çiftlikten sofraya kadar olan yolculuğunu ifade eder. Bu sistem aynı zamanda doğal kaynakların tasarruflu kullanımını, tahılların, meyve ve sebzelerin yetiştirilmesini, hasadını, işlenmesini, paketlenmesini, pazara sunulmasını ve tüketilmesini kapsar.
Her yıl artan ve 2050 yılında 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun beslenmesi kuşkusuz, doğal kaynaklar, çevre ve iklim üzerindeki baskıyı artıracaktır. Günümüzde tarımsal sistemler yüksek maliyetli olup, toprağı ve suyu kirletmekte, biyoçeşitliliği azaltmakta ve çok yönlü ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Öte yandan mevcut tarım-gıda sistemlerinin dünyanın birçok yöresinde derin eşitsizliklere ve adaletsizliklere neden olduğu da bilinmektedir. 2 milyarı aşkın insan güvenilir, besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişim sağlayamazken, 3 milyar insanın sağlıklı beslenmeye ekonomik açıdan gücü yetmiyor. Obezite ise dünya genelinde artmaya devam ediyor. Bu çelişkili durumun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarım-gıda sistemlerinin çöküşü kaçınılmazdır. Ülkemizde de obezite sorunu ve gıda israfı her geçen gün belirgin hale gelmektedir. Türkiye’de de her yıl 18-19 milyon ton gıda çöpe gidiyor ve her gün 5 milyon civarında ekmek israf oluyor. Üretilen sebze ve meyvelerdeki kayıp ise%50 civarındadır.
Türkiye sorunun farkına varmış gıda israfını önlemek için bazı projeler geliştirmiştir. Bunların başında Tarım ve Orman Bakanlığı ile FAO ortaklığında yürütülen Gıdanı Koru Kampanyası, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen Sıfır Atık Projesi, Ekmeğini Koru Kampanyası ve turizm işletmelerinde uygulanan Gıda Dostu Turuncu Bayrak gibi uygulamalar yer almaktadır. Ne var ki bu projelerin olumlu etkileri hala sınırlı düzeydedir.
Gıda kaybı ve israfı sadece gıdanın yok olması değil aynı zamanda, o gıdanın üretimi için kullanılan doğal kaynakların ve girdilerin de çöpe gitmesi, çiftçinin ve işleyicinin emeğinin heba olması demektir. İlave bir olumsuzluk olarak ürünlerin yetiştirilmesi ve işlenmesi süreçlerinde atmosfere bırakılan ve kalıcı olan sera gazını ve oluşturacağı iklim değişikliğini unutmamamız gerekir.
Tarım hem iklim değişikliğine sebep olan hem de ondan olumsuz etkilenen sektörlerin başında gelmektedir. Kuraklık, azalan ve bozulan doğal kaynaklar dünyanın her yerinde tarımsal üretimini tehdit ediyor, gıdaya erişimi kısıtlıyor. Bir yandan da gıda kaybı ve israfı önlenemiyor. Bütün bunlar başta dar gelirliler olmak üzere tüm kesimlerin gıdaya erişimini zorlaştırıyor.
Türkiye’nin gündeminden düşmeyen ve son günlerde yoğun tartışılan konuların başında tarım ve hayvancılığın sorunları ile gıda fiyatları gelmektedir. Tarımsal girdilerin önlenmeyen yükselişi, üretici-tüketici fiyat makasının açılması, plansız ve zamansız ithalat çiftçileri zora sokmakta ve üretimden koparmaktadır. Hayvansal üretimde ise kriz her geçen gün derinleşmekte et ve süt fiyatı ise ne üreticiyi ne de tüketiciyi memnun etmektedir.
Bütün bunlar tarım-gıda politikalarını önemli kılıyor. Doğru ve etkin tarım politikalarınız yoksa gelecekte bireylerin güvenilir ve besleyici gıdaya ulaşabilmesi çok daha zor olacaktır… Yeni politikaların belirlenmesinde yeniliklerden ve digital teknolojilerden yararlanılması tarım-gıda sistemlerinin inşasını hem kolaylaştıracak hem de hızlandıracaktır.
Dijital teknolojilerin kullanılması, su ve toprak yönetiminin iyileştirilmesi, bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele ve afetlere hazırlık konularında önemli avantajlar sağlayacak, üreticilerin kaynaklarını ziyan etmeden, ihtiyaç duyulan ürünleri yetiştirmelerine yardımcı olacaktır. Dijital izleme ve gözetim sadece bitkisel üretimde değil hayvan yetiştiriciliğinde de devreye sokulmalıdır. Böylece hem sürü düzeyinde hem de tek tek hayvanlar düzeyinde bakım ve tedavide ilerlemeler sağlanabilecektir.
Tarım ve gıda sitemlerinin inşasında dikkate alınması gereken başka bir hususta bütün dünyada şehirlerde yaşayan nüfusun artışıdır. Günümüzde gıda arzının %70’i şehirlerde tüketilmektedir. Bu nedenle, tedarik zincirlerini kısaltan kentsel tarım faaliyetlerinin yaygınlaştırılması beslenme kaynaklı hastalıkların azalmasını, gıda israfının azaltılması ve yönetilmesi, kent tarımının geliştirilmesi, daha iyi bir gıda sistemi planlaması için kentsel ve kırsal alanlar arasındaki bağın yeniden kurulması gerekmektedir.
Hükümetlerin herkesin yeterli ve güvenilir gıdaya erişimini sağlama, açlığı sonlandırma ve gıda israfını önleme görevi vardır. Bu görevi yerine getirmek ise ancak sürdürülebilir ve adil tarım-gıda sistemini kurmak ile mümkündür. Bu, hükümetlerin ertelenemez bir görevidir. Sürdürülebilir tarım-gıda sistemleri inşa edilirken nötr veya olumlu bir çevresel etkiye sahip olmasına ve iklim değişikliğini olumlu katkı sunmasına dikkat edilmelidir. Sistem biyoçeşitlilik kaybına sebep olmamalı, herkesin yeterli, güvenilir, besleyici, gıdaya erişimini sağlamalıdır.
Unutmayalım ki; daha iyi çevre, daha iyi üretim, daha iyi beslenme, geleceğimizin sigortasıdır.