AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın 12 Ocak (2022) grup toplantısında söylediği “Şu anda Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediliyor ki, her yer şu anda tozpembe. Değil, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar.”cümleleri aydınlatma fişekleri gibi. Gece zifiri karanlığında hareket etmeyi kolaylaştırır ya, o cinsten. Büyük bir alanı aydınlatan, taşın kayanın arkasını da gösteren güçte ifadeler.
Aslında terörist başıyla görüşüldüğünün ortaya çıkmasından birkaç ay önce “görüşen şerefsizdir”denmesine çok benziyor. Bölücü terörle mücadelede yeni bir hareketlenme anlaşılıyor. Ne olduğunu anlamak için biraz daha zaman lazım elbette. Ancak bölücü başının yine devreye girdirileceği görülüyor. Tıpkı bir kere yılanın soktuğu deliğe ikinci defa elini sokmak gibi. Denenmiş ve sonuçlarının Türk Milletine ağır bedellere mâl olduğu PKK açılımı, ısıtılıp yeniden sofraya getiriliyor.Zaten rafa kaldırılırken de yeniden masaya konacağı âna kadar bozulmadan muhafaza edilmesi için “buzdolabına kaldırıldığı” özenli bir dille ifade edilmişti.
Ama,önce,“Hesaplaşma”ya farklı açıdan bakmak lazım.
Egemenliğe halel getirmek
Bu cümleler devlet yönetimi açısından büyük önem arz ediyor. Söyleyen bir parti genel başkanı olmakla birlikte Cumhurbaşkanı da. Devletin başı ve milletin birliğinin temsilcisi. Yürütme yetkisi var. Aynı zamanda yasama yetkisini kullanıyor. Yargı üzerindeki idari tasarruf yetkisi de yargının üzerindeki vesayet gölgesini hiç kaldırmıyor. Yani egemenliğin üç ayağından iki buçuğunu kullanan bir makam. Dolayısıyla sadece kararları değil, ağzından çıkan her kelime 84 milyon Türk’ü ilgilendiriyor ve etkiliyor.
Baktığımızda biri ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm hükümlü. Binlerce şehidimizin kanı elinde olan teröristlerin başı. Diğeri davası devam eden tutuklu. Terörist başının yamaklarından birisi. Türk yargısı bu yamağa gereken cezayı verememiş olmalı ki ustasının onu cezalandıracağı söyleniyor. Hem de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından. Koca Türk Devletinin düşürüldüğü durum insanın yüreğini daraltıyor.
Bu aynı zamanda egemenliğe verilen zararı da ortaya koyuyor. Devlet hesaplaşmasını yargısı eliyle yapar.Ki yargı egemenliğin kullanım organlardan birisidir. Ama hesabın mahkemelerde değil, devletin en üst makamı aracılığıyla, teröristlerin birbirine sordurulacağı anlaşılıyor. Bunun nasıl olacağı ve sonuçları ileride görülecek. Ancak çok hayırlı sonuçları olmayacağı şimdiden söylenebilir.
Yanlış yanlışla düzelmez
Ondokuz yıldır yapılan yanlışlar yeni bir yanlışla düzeltilmeye çalışılıyor. Bugüne kadar yapılanlar Irak’ta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi adıyla bir devlet doğurdu. İki tane de Suriye’de doğmak üzere. Birisi Suriye’nin kuzeydoğusundaki emperyalistlerin desteklediği PYD devletçiği, diğeri kuzeybatısında Türkiye’nin oluşturduğu Sünni Arapparça. Her üçü de eğer Türkiye doğru politikalar uygulasaydı bugün ortada olamazlardı.
Çözüm süreci denen PKK açılımında, 1998’den bu yana cezaevinde yatan teröristbaşına tıpkı bugün olduğu gibi serbestlik verilmiş, eşkıyaları yönetmesi sağlanmıştı. PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD onun tarafından kurdurulmuştu. Ama bugün Suriye’de bulunan güçler tarafından kontrol edilip yönetilmekte. Hatta Birleşmiş Milletler tarafından tanınmaya doğru gidiyorlar. YPG/PKK’nın başındaki teröristin yaptığı açıklamada bir başka işaret fişeği gibi.
Özellikle 2008’den sonra coğrafyadaki değişiklikler zincirin halkaları. Hepsi de birbirini takip ediyorlar ve birbirleriyle bağlılar. ABD Başkanı Biden’in seçim kampanyası sırasında bir röportajında söylediklerinin, Türk kamuoyunda “Biden CHP’ye destek veriyor” şeklinde anlaşılması sağlanmıştı. Ama orada “Kürtler konusu ona[Erdoğan’a] taviz vereceğim son şeydi”cümlesi tartışmaların koyu gölgesi altında görülmez hâle getirilmişti. Biden’in başkan yardımcısı olduğu 2008- 2016 arasında yaşadıklarımıza baktığınızda, bugünkü gelişmelere de Biden’le yakın geçmişte yapılan görüşmelerin etkisini düşündüren bir cümle.
YPG/PKK (SDG)’nın başındaki teröristin bir röportajda söylediği,“Genel olarak Türkiye ile olan farklılıklarımızı diyalog yoluyla çözmek istiyoruz. SDG olarak Türkiye ile PKK arasındaki savaşta taraf olmadığımızı defalarca dile getirdik. Onlarla her türlü görüşmeye hazırız. … iç ve dış baskılar altında bir sonraki adımı (diyalog) atacaklar.(8 Ocak 2022, rudaw.net)” başka bir işaret fişeği.
İçeriden tehditler de var
AKP Kurucusu ve eski milletvekili İhsan Arslan’ın, 17 Kasım 2020’de, BBC Türkçe internet sitesine verdiği röportaj da çok önemli açıklamaları içeriyordu. Arslan röportajında “Türkiye’deki bütün sorunların temelinde bu Kürt Sorunu yatıyor. Eğer biz kendi içimizde bu sorunu çözemezsek dışarıdan büyük devletler müdahale ederler… Ama şimdi dış devletlerin müdahalesi zorunlu hâle geldi.”ve“Farz edelim federasyon, özerklik gibi çözümler… Türkiye’de de eğer sorunun çözümü oradan geçiyorsa siyasi bir karardan geçiyorsa ne yapacağız?” demişti.
İhsan Arslan Türk kamuoyunun yabancısı değil. “Bu sorun [Kürt sorunu(!)] mutlaka hâlledilmeli, hâlledilmek isteniyorsa da Kandil’dir, İmralı’dır mutlaka muhatap alınmalı” sözlerini söyleyebilecek, Tayyip Erdoğan’dan da, “Tamam da sen görüşmediğimizi nereden biliyorsun” cevabını alacak kadar ona yakın birisi (El Cezire, 10 Kasım 2014, Türkiye Kürtlere 100 yıl borçlu). El Cezire’deki röportajda “Ben sustum ve ‘Eyvallah’ dedim. ‘O zaman sözümü geri alıyorum’ dedim. Demek ki o yıllarda muhatap alınıyordu, gereği yapılıyordu.”ifadeleri de var. Yeniden böyle bir süreç işliyor ki bölücübaşı“hesap soran”mevkisine çıkarılmış görünüyor.
Projeye yeni ortaklar
Ancak bu sürecin ortakları o günkünden biraz daha farklı. 2019 seçimlerinde basında görülen “Kürdistani(!) ittifak” yine gündemde galiba. Ve buna Suriye’nin kuzeydoğusundaki terörist yapılanma da eklemlenmeye çalışıyor gibi. Bütün bunlar Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 4 Haziran 2018’de, ABD’de mevkidaşıyla yaptığı görüşmeden bir gün sonra söylediği “Türkiye, ABD, Bağdat ve Erbil”dörtlü işbirliğinin devam ettiğini gösteriyor.
Bu on dokuz yıllık dönemde Irak, Arap millî devletiyken Arap Kürt federasyonu hâline geldi. Suriye de Arap millî devletinden parçalı yapıya geçmek üzere. Güney sınır komşularımız değişiyorlar. Bu değişim sürecinin Türkiye üzerindeki baskısı her geçen gün ağırlaşıyor. Doğru politikalar izlenmediği takdirde ağırlığın baskısının daha da artacağı görünüyor. Yaşadıklarımız da eğer ulaşılmak istenen hedef buysa bile, bizi buraya getiren yolların yanlışlığını gösteriyor. Ancak ister hedef olsun ister şartlar bizi buraya getirmiş olsun, Türk Milleti ve devletimizin büyük sıkıntı yaşadığı ve sıkıntıların büyüyeceği bir gerçek.
Artık zaman kaybetme ve deneme yapma dönemi geçmiştir. Denenmişi tekrar deneyerek selamete ulaşmak mümkün değildir! Terörizm ve terörle mücadele, Türk Milletinin ve egemenliğine zarar vermeden “terörle mücadele vizyonu, terörle mücadele stratejisi,terörle mücadele siyaseti ve diplomatik mücadele eylem planı” oluşturacak ve onu bihakkın uygulayacak iradeyi gerektirir.