AK Parti yirmi yıldır ülkeyi tek başına yönetiyor. Ülkeye yapılan hizmetlerden olduğu kadar yaşanan hezimetlerden de sorumludur.
Yirmi yıllık iktidar sürecinde terörle müzakere eden de oydu mücadele eden de o olmuştur. Kıbrıs’ta “çözümsüzlük çözüm değildir” teziyle Annan Planı’na “evet” diyen de oydu iki ayrı devlet teziyle Maraş’ı açan da odur. Fetullah Gülen’e “ne istedin de vermedik” diyen de o, Fetöcüleri devletten temizlemeye çalışan da odur. “Kardeş Esat” diyerek Suriye’yle ortak bakanlar kurulu, birlikte tatil yapan da aynı Esat’a “Katil Eset” diyen de odur. Ermenilerle Zürih Protokollerini imzalayan da işgal altındaki Azerbaycan topraklarını kurtarılması için her türlü desteği veren de aynı iktidardı.
AK Parti’nin yirmi yıllık iktidarındaki savrulmaları sayfalarca yazıp dökmek mümkündür. Bizim amacımız AK Parti’nin çelişkilerini yazıp dökmek değildir. Aksine iktidarların icraatlarıyla bir bütün olduğuna dikkati çekmektir.
İktidarlar doğruları ve yanlışlarıyla, yaptıkları ve yapamadıklarıyla, başardıkları ve başaramadıklarıyla bir bütündür. Doğrulara, yapılanlara ve başarılanlara sahip çıkıp başarısızlıkları rakiplerine ihale etmeye siyaset değil dense dense şark kurnazlığı denir.
Andımızı kaldıran, T.C’yi indiren, Ne Mutlu Türküm Diyene’yi sildiren bu iktidara karşı halkta ciddi kafa karışıklıkları oluşmuştur. Ancak AK Parti’nin hiçbir icraatı ekonomideki vahim gelişmeler kadar olumsuz anlamda etkili olmamıştır.
Çarşı ve marketler ateş pahası, fiyatlar katlanarak artıyor. Konut ve kira krizi giderek sosyal sorun halini almış durumdadır. İnşaat girdilerinde özellikle çimento fiyatlarındaki artış sektörü ciddi bir krizle karşı karşıya getirmiştir. Öğrenciler kalacak yurt bulamıyor. Döviz tavanlarda seyrediyor, enflasyon almış başını gidiyor. “Ev kiralarına üst sınır getirilsin” diye insanlar kendi aralarında imzalı kampanyaları başlattıkları gazetelere yansımıştır.
Ekonominin halk yansıyan sosyal hayattaki ve marketlerdeki yüzü budur. İktidar ise rakamlar, göstergeler ve kâğıt üzerinde ekonominin göründüğü gibi hiç de kötü olmadığını düşünüyor. İktidar büyümede rekordan söz ediyor ama işsizlik azalmıyor. Ticaret Bakanı, Ağustos ayında 19 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiğini ve yıllık bazda 207 milyar dolara ulaşıldığını açıklıyor ama halkın alım gücü artmıyor.
Patates, soğan, sarımsak sıkıntısı yaşanırken iktidar konuyu stok ve soğan lobisine bağlamıştı. Sorunu stokçuları tehdit, tanzim satış marketleri açmak ve ithalatla çözmeye çalışmışlardı. Bu günlerde gıda maddelerindeki artışın nedeni olarak da aracıların fahiş fiyat uygulamaları olduğu düşünülüyor çözüm olarak denetim ve ceza yaptırımına başvurulacağını açıklanıyor.
Elbette denetim yapılsın, stokculara ve vurgunculara fırsat verilmesin. Ama sorun çok daha büyüktür. İşsiz insan sayısı sanılanın çok ötesindedir. Yoksulluk korona virüsten daha fazla halkı sarmış durumdadır. Pahalılık el yakıyor. İnsanlar eve ekmek götürmekte zorlanıyor. Bütün bu gerçeklere karşın halka bulundukları saraydan, oturdukları gökdelenlerden, bindikleri araçların penceresinden bakan iktidar oligarklarının hala olanı biteni kavrayamadıkları görülüyor. Dağıtımda aracıların etkisinin kırılması, ithalat, denetim ve cezalandırma sorunun ayrıntısı mertebesindedir.
İktidar yetkililerin aklına üretim hiç gelmiyor. Hâlbuki fiyat artışlarının arkasında arz eksikliği var. Arzı artırmak için üretime ihtiyaç var. Ülkenin çiftçisini, köylüsünü, hayvancılık yapanını, üretenini desteklemedikten sonra arzı artırmak mümkün değildir. Üreticinin kullandığı gübreyi, çimentoyu, elektriği, mazotu ucuzlatmadan üretimi cazip, üretileni ucuz hale getirmek mümkün değildir.
İktidar anayasal sistemi değiştirdi. Türkiye’nin artık partili bir cumhurbaşkanı var. Ama halk açlıktan, açıkta kalmaktan, iş bulamamaktan ve üretememekten şikâyetçi. Gelinen aşamada aç insanın partisinin ekmek olduğunu iktidarın görmesi gerekir. Aç insanın partisinin olmayacağı öfkesinin olacağı ilk seçimde görülecektir.