Son zamanlarda başta Sabah ve iktidara müzahir basında “FETÖ konusunda ABD’nin bakışı değişti ya da değişiyor” türünden haberler çıkıyor. FETÖ liderinin Türkiye’ye iade edilmesi ya da iade edilene kadar tutuklanması hususunda ABD yönetimi sürekli bağımsız yargıyı işaret etmektedir. Bu konuda gerçekte ABD’nin görüşünde bir değişme söz konusu değildir.
ABD’nin PYD ile ilişkisi FETÖ’yle olan ilişkisiyle birebir aynıdır. ABD, Türkiye’de FETÖ’yü, Suriye’de PYD’yi destekliyor.
Dahası ABD Türkiye’ye hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sizin müttefikiniz Türkiye mi, PYD mi?’ anlamına gelen sözlerine rağmen destekliyor. Desteklemeye de devam ediyor.
ABD’nin görüşü değişmez!
Bekir Bozdağ’ın, Gülen’in iadesi için ABD adalet bakanıyla görüşmesinin ABD’nin görüşünün değiştirme ihtimaline vurgu yapılıyor. Bekir Bozdağ’ın heyetinde yer alan bir ismin “ABD, Türkiye’nin Gülen yapılanmasının bir terör örgütü, Fetullah Gülen’in de bu kanlı örgütün elebaşı olduğu yönündeki tezini kabul etmeye, 15 Temmuz öncesine göre daha yakın” değerlendirmesi aşırı bir zorlamadır.
ABD’nin hem FETÖ hem de PYD ile ilişkilerini, ABD’nin stratejik hedefleri belirlemektedir. Bu ilişkiler İslam dini ve Ortadoğu konusunda ABD’nin tasarladığı gelecekle ilgilidir. ABD, İslam dinini ılımlılaştırmak ve Ortadoğu’yu dizayn ederek butik devletlere dönüştürmek amacı değişmeden FETÖ ve PYD konusunda ABD görüşü değişmez.
Bu konuda sanal ve sahte beklenti yaratmak Türkiye’nin ve gerçeklerin yararına değildir.
Hedef: İslam Dünyasında kaos yaratmak!
George Friedman: Gelecek 100 Yıl, 21. Yüzyıl Öngörüleri adlı malum eserinde ABD’nin esas olarak uyguladığı stratejinin amacının ‘kaos içinde bir İslam dünyası meydana getirmek’ olduğunu söyler. İslam dünyasında kaos yaratma amacının ABD’nin başardığının da altını çizmektedir. ABD’nin yaptığı bir başka şeyin ise Amerika’ya düşmanlık oluşturmaktır.
George Friedman, “Müslümanları birbirine düşürmek, İslam ülkeleri arasında savaş çıkarmak ABD’nin başarmaya çalıştığı bir sonuç” olduğunu yazar. O, “Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça, ABD savaşı kazanmış olacaktır” der.
Friedman bu konuda şunların altını çizmiştir: Kaos içindeki İslami dünya ABD’nin stratejik hedeflerine ulaştığını gösterir. ABD’nin 2001 yılından beri tartışmasız bir şekilde yaptığı bir şey de İslam dünyasında kaos yaratmak ve Amerika’ya karşı düşmanlık oluşturmaktır. Fakat bölge her zamankinden daha parçalıdır. Irak ve Afganistan’da ABD yenilgisi ve çıkmazı muhtemelen sonuç olacak ve her iki savaş da ABD için kötü bir şekilde sonuçlanacaktır.
ABD olanın bitenin parçasıdır!
Irak’taki savaşta Amerikan müdahalesinin toyca, çirkin ve birçok anlamda deneyimsiz olduğuna şüphe yoktur. ABD gücün kullanımı ve meselelerin basitleştirilmesinde deneyimsizdir. Fakat daha geniş çerçevede, daha stratejik seviyede bu önemli değildir. Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça, ABD savaşı kazanmış olacaktır!
Aslında Friedman’ın yazdıkları Türkiye’de ve Ortadoğu’da olanı biteni özetler niteliktedir. Terör ve şiddetin artması, çatışmaların yaygınlaşması ve İslam’a yönelik olarak küresel anti patinin tahrik edilmesi ABD’nin stratejik hedefleri arasındadır. Daha anlaşılır biçimde söyleyelim, ABD olan bitenin yalnız gözlemcisi, düzenleyicisi değil aynı zamanda parçasıdır.
Friedman’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “öfke de bir uslüptur” sözüne nazire yapar gibi “Öfke tarih yapmaz. Güç tarih yazar!” denklemini kurması da dikkat çekicidir.
Bilmek gerekir ki, FETÖ’nün yumuşak başlı, evcil, iğdiş edilmiş elemanları ABD’nin İslam’ı dönüştürmede kullandığı en etkili araçlardır. PYD ise bölgenin istikrarsızlaştırılarak dizayn edilmesinde ABD’nin yedeğinde tuttuğu güçtür. Gerçek budur. Türkiye’yi yönetenlerin kendi kendilerine yalan söyleme lüksü yoktur. Hangi belge, bilgi, kanıt ve ilişki ABD’nin önüne konursa konsun ABD nezdinde PYD’nin PKK ile, FETÖ’nün darbeyle ilişkisi kanıtlanmış olmayacaktır!