Yalnızca 1870-1945 yılları arasında Fransa ile Almanya üç kez savaştılar. Yaptıkları savaşlarla birbirleri için Avrupa’yı yaşanmaz topraklar haline getiren ülkeler için Avrupa Birliği iyi bir fikirdi.
AB hikâyesi kömür ve çelikte bütünleşmeyle başladı!
1950 yılında, Fransız dışişleri bakanı Robert Schuman Batı Avrupa ülkelerinin kömür ve demir sanayilerinin bütünleşmesini planladı. 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu Belçika, Batı Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan 6 üye ile kuruldu. Bu ülkelerdeki kömür ve çelik sanayii ile ilgili alınan kararlar, bağımsız ve devletler üstü bir kuruma devretti.
Altı ülke 1957 yılında Roma Antlaşmalarını imzaladılar. Böylece Avrupa Atom Enerji Topluluğu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu oluşturuldu. Üye devletler kurdukları “ortak Pazar” ile aralarındaki ticari engelleri kaldırdılar. 1967 yılında, AKÇT, AAET ve AET’nin kurumları birleştirildi. Bundan sonra, Avrupa Parlamentosu’nun yanı sıra, tek bir komisyon ve tek bir bakanlar konseyi vardı.
İngiltere AB’ye 43 yıl önce katıldı!
İngiltere AB’ye girdi ama birliğe karşı olan mesafesini de hep korudu. İngiltere’de halkın AB’den çıkılması yolundaki iradesi karşısında Başbakanlıktan istifa kararı alan David Cameron, daha önce AB’nin merkez yönetimine karşı olduğunu açıklamıştı. Cameron, 2015 seçimleri öncesi kazanırsa İngiltere’nin AB üyeliğini referanduma götüreceğini söylemişti.
İngiltere, AB içinde serbest dolaşıma izin veren Schengen Anlaşması’nın dışındadır ve AB’nin resmi para birimi avro yerine kendi para birimi Sterlin’i kullanmaktadır.
İngiltere başında bu yana da “Avrupa Birleşik Devletleri”ne dönüşecek bir Avrupa Birliği’nin parçası olmayı reddediyor ve ulus devlet niteliğini korumak istiyor. AB’nin ulus devletler için işbirliği yapılan bir çerçeve olmasını tercih ediyordu.
AB, İngiltere’nin “daha fazla siyasi birlik” hedefinin dışında kalabileceğini ve özel bir statüsü olabileceğini de kabul etti.
1984 yılında AB Konseyi İngiltere’nin AB’ye yaptığı ödemelerde iskontoyu kabul etmişti. Buna göre AB bütçesine İngiltere’nin yaptığı katkıyı daha sonra destekler yoluyla geri alacaktı. Thatcher bunu “paramı geri isterim” şeklinde ifade etmişti. İngiliz halkı “AB’den çıkalım mı kalalım mı?” diye oy kullanırken bu manada “maliyet-fayda” analizi yaptığı anlaşılıyor.
İngiltere’de yapılan referandum sonucunu mülteci ve göçmen konusu başat bir rol oynamıştır. AB üyesi olan Romanya ve Bulgaristan vatandaşlarına AB, serbest dolaşım hakkını 1 Ocak 2014 olarak belirlemişti. İngiltere’de uzun zamandır Romanya ve Bulgaristan vatandaşlarının serbest dolaşım hakkını engellenmesi tartışmaları yaşanıyordu.
İngiltere’deki referandum kampanyası sırasında ‘Türkiye’nin AB’ye üye olması halinde seksen milyon Türk’ün istilasına maruz kalacağı” gibi propagandaların yapılması İngiliz halkının konuya nasıl baktığını ortaya koyar niteliktedir.
Türkiye girmek İngiltere çıkmak istiyor!
İngiltere’nin tavrı AB’yi Türkiye için bir ütopya olarak kullanan sanal aydınların kulağına küpe olmalıdır. Türkiye’nin İslam olmasını AB’ye üyeliğinin önünde ki engel olarak gören bir AB var. Bu durum AB’nin etnik, dini ve mezhepsel prangalarından kurtulamadığının en büyük delilidir.
AB birilerinin sandığı gibi bir medeniyet projesi falan da değildir. Aksine AB bir siyasi ve ekonomik çıkarlar birliğidir. İngiliz halkı AB’nin egemenlik, ekonomik, hukuki ve sosyal çıkarlarına uygun olmadığı için AB’den çıkmak istiyor. Türkiye ise benzer gerekçelerle AB’ye girmek istiyor.
‘Türkiye AB’ye girmezse demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda sorunlar yaşanır’ diye düşünenler de yanılıyor. AB bir demokrasi çıpası da değildir. İthalat yoluyla demokrasi, özgürlük ve insan hakları elde edilemez. Demokrasi ve özgürlükler ancak milletlerin kendi dinamikleri ve gerçekleri üzerinden inşa edilebilir.