Süreç “eylemsizlik” ve “çatışmasızlık”la başlayacaktı. Ardından teröristler ‘silahlı ya da silahsız’ olarak sınır dışına çıkacaklardı. Kandil’deki kamplara giden teröristler orada silahlarını bırakacak, AKP de buna karşın teröristlerin ülkeye ve sivil hayata dönüşünü sağlayacak yasal ve yapısal düzenlemeler yapacaktı. Eylemsizlik ve çatışmasızlık yöntem değiştirmekle birlikte hiçbir zaman durmadı. PKK’lılar sınır dışına çıkmadılar. Silah bırakacaklardı, bırakmadılar. Tam tersine PKK’lı teröristler kentlerin merkezlerine indiler.
KCK/PKK Süreci giderek bölgede devlet otoritesini sökmek yerine örgüt otoritesini yerleştirmek sürecine dönüştürdü.
PKK bölgede Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik alametlerini görmek istemiyordu. AKP iktidarı bu yüzden TC’yi tabelalardan indirdi. Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü meydanlardan söküldü. Dahası AKP iktidarı bölgedeki kurum ve kuruluşlardaki Türk bayraklarının sayılarını azalttı.
PKK bir süre sonra da bölgede devletin hâkimiyetini ve halkın güvenliğini simgeleyen karakolların sayısının azaltılması ve yenilerinin yapılmamasını iktidara dayattı.
Zamanın İç İşleri Bakanı, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toplam 68 karakol kapanmıştır. Diyarbakır’da kapatılan karakol sayısı 9’dur. Mardin’de kapatılan karakol sayısı 9’dur” diye açıklama yaptı.
Örgüt bu defa da “gerillanın hareket alanını daraltıyor” gerekçesiyle bölgedeki baraj yapımına karşı çıktı. Aynı şekilde devletin güvenlik güçlerinin kısa sürede olaylara müdahil olmalarına imkân tanıyacak yol yapımını da karşı çıktı.
Diyarbakır Meydanında Türkiye cumhuriyet devletine karşı meydan okuma mitinglerini AKP’nin izniyle PKK gerçekleştirdi. Çözüm süreci, Öcalan’ın mektuplarının Diyarbakır Meydanında her 21 Martta halka okunması sürecine dönüştü.
AKP iktidarının “anneler ağlamasın” sloganıyla başlattığı bu süreç örgüt tarafından bölge halkının Öcalan’ın etrafından birleştirilmesi sürecine dönüştürüldü. Bölgede korucular ve devlet yanlısı kesimler sistemli bir şekilde sindirildi.
Bölgede güvenlik güçlerinin, “Açılım” sürecinde, “sadece kendimizi ve karakolları savunuyoruz” feryatlarını iktidar kanadından duyan olmadı.
Çözüm sürecinde güvenlik güçlerinin alanlardan çekilmesinde yararlanarak KCK’lılar kimlik sordular, yargı yaptılar, tehdit ettiler, haraç topladılar. İktidar olanı biteni görmezlikten geldi. Karakol yollarına bombalı tuzak kurma, araç yakma eylemleri alabildiğine arttı. İktidar yetkilileri olan biteni “çözüm süreci karşıtlarının işi” olarak nitelendirdi.
PKK’lılar korucu öldürdüler, asayiş birimleri örgütlediler, öz savunma birlikleri oluşturdular. İktidar yetkilileri meydana gelen eylemleri halka marjinal ve münferit olaylar olarak sundular. “Barış süreci zarar görmesin” deyip geçirdiler.
Devlet ve hukuk düzeniyle dalga geçer gibi PKK dağa asker/sivil kaçırdı araya BDP’nin girmesi sonucu dağa götürülenlerden bazıları serbest bırakıldı. İktidar yetkilileri yapılanları süreci tıkamak isteyen marjinallerin işi olarak gördü. Sürecin bakanı “çözüm sürecinde bir tıkanma yok” diye açıklama yaptı.
PKK’lı teröristler vatandaşları yargıladılar, infaz ettiler. PKK daha önce olmamış bir biçimde haftalarca kentler arasındaki yolları kapattı, dağa çocuk kaldırdı. Başbakan, tek çıkar yol olarak kaçırılan çocukları geri getirmesi için HDP’den yardım istedi. "Adresini biliyorsunuz. Siz gidip getirmezseniz bizim de B planımız, C planımız var" dedi.
Demirtaş, Erdoğan’a şöyle cevaplandırdı: "A planı dışında başka planınız olmasın. Zaten onun B planı gidip Sayın Öcalan’a yalvarmak, C planı da ikinci kez gidip Sayın Öcalan’a yalvarmak”.
Gelişmeler üzerine AKP’nin çözümcü kurmayları acil biçimde Diyarbakır’da çözüm çalıştayı düzenlediler. Atalay burada yaptığı konuşmada, "Yeni bir yol haritası üzerindeyiz. Yeni yol haritası sonuca götürücü olacaktır. Yasal düzenlemeler de yapılacak" dedi. Atalay, HDP’ye “Örgütten daha örgütçü olarak çözüm süreci yapamazsın” diyor. Anlaşılan hükümetin A planı, İmralı/HDP; B Planı Kandil; C Planı ise Barzani’yi kapsıyor.