Yeryüzünde yaşayan canlı varlıkların en üstünü olarak yaratılmış insanoğlundan bahsetmek istiyorum.
Yüreğimden geldi beynimde şekillenerek yazıya dökmeye çalışacağım.
Dünyanın hemen hemen her bölgesinde savaş, şiddet, hırsızlıklar, tecavüz ve haksızlıklar, yolsuzluklar almış başını gidiyorken bunu hayvanlara ve bitkilere mal edemeyiz sanırım.
Peki, nedir bu insanoğlunu çığırından çıkaran? Bu kadar acımasız , bencil, inançsız kılan inançsız diyorum çünkü inandığı değerleri yitirdiğinde ve yahut dejenere olduğunda freni patlamış araba gibi önüne geleni deviriyor yıkıyor geçiyor..
Nedir bu değerler? diye bir parantez açarsak; eşitlik, dürüstlük, eğitim, çaba, azim, vefa, sadakat gibi kavramlar içerebilir şeyler vardır… vs.. Bunlar domino taşları gibi birbirini tetikler. Eğitim sisteminde gelişen hiç bir şey göremiyoruz üstelik daha da geri gidiyor. Bugün okullarda yarış atı misali padoklara soktuğumuz çocuklarımız hangi şartlarda neye göre koşturuluyorlar, her yıl değişen bir türlü oturtturulamayan fay hattı üzerinde inşa edilmiş çürük bir bina gibi sallanan sistem ..
Bir kere rehberlik ve psikolojik danışmanlığın ve uzman eğitimcilerinin yeteri kadar verimli olmadığı çocuklarımızla buluşamadıkları kanaatindeyim, tamamen teknolojik çağın bilgisayar hegemonyası altına giren çocuklarımız ve gençlerimizin dimağları ve bedenleri zekâsal ve fiziksel aktivitelerden uzak, sağlıksız olarak gelişmekte, ya da gelişememekte! Aileler ve eğitimim öğretimde ki bozuk sistem spor aktivitelerine yeterince eğilmemekte, Beton yığınlarının içinde hapsolan gençlerimiz ve çocuklarımız enerjilerini bilgisayar klavyesi ve monitörünün başında sarf etmekteler. Bu şekilde ne kadar sağlıklı bir ruha haline sahip oluna bilinir ki?
Ümit yok, spor salonu yok, gelecek kaygısı çok ! Bezgin, yılgın ,yorgun, boşa kürek çekilen fırtınalı bir deniz..
Bu duruma bir de çalışan öğretmenler penceresinden bakacak olursak;
Anayasamızda “ilköğretim zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” ibaresine karşın, devlete ait ilköğretim kurumlarında ödenek sıkıntısı söz konusu olup, devletimizin okullara ayırdığı ödenek yok seviyesindedir. Eğitim hizmeti sunmak için yalnız öğretmen maaşlarını ödemek veya öğrencilere ücretsiz kitap vermek yeterli değildir. Okullar birer yaşam alanlarıdır. Her yaşam alanında yaşamsal aktivitelerin kalıcı olarak devam edebilmesi için paraya ihtiyaç vardır. Yakıt, tamirat, kırtasiye, demirbaş, ulaşım, temizlik vb. sorunlar, okul yönetimlerini zora sokmaktadır. Kutsal olan öğretmenlik mesleği maddi imkânsızlıklar veya tanınmayan imkânlar nedeniyle bireysel olarak çağın gerisinde kalmaktadır. Bu durum öğretmeni, öğrencisi ve en önemlisi meslektaşları arasında bir adım geride bırakmaktadır. Eşit işe eşit ücret uygulamasından sonra eşitsiz kalan bir grup olarak öğretmenlerin durumu gerçekten trajikomik bir hal almış durumda. Yıllarca başarılı bir eğitim sürecinin ardından tüm gençliğinin sıkıntılı geçirmesine sebep olan üniversite sınavını kazanıp, sonrasında 4 yıl üniversite okuyup birde üstüne yetmezmiş gibi KPSS sınavını da aşıp öğretmen olarak ( pek çoğu ücra köylerde) işe başlayan bireylerin sonrasında etraflarına baktıklarında kendilerinden daha az okuyup daha az emek sarf edenlerden daha az maaş almaları kabullenilebilecek bir durum değil. Kutsal sayılan mesleğin bu adaletsiz maaş uygulamasından bir an önce kurtulup, hak ettiği ücretlere ulaştırılması gerekmektedir. Umarım her yıl birini oturtmadan değişen bu sistem curcunaları içinde kobay olarak kullanılan bir nesli yitirmeyiz.
Derslikler dersen sistemden farksız çoğu yerlerde, tavanı akan sıvası dökülmüş okullar, kaloriferli ama soğuk sınıflar, eskiden çıtır çıtır yanan sobalı okullarda idealist öğretmenlerin yaydığı ışık ve enerji ile yetişen kara önlüklü çocuklar doğayla içi içe, bahçe ve sokaklarda çeşit çeşit oyunlarla hayallerine güç destek katıp, dershane denen mantar gibi türemiş sistemin makyajlı ejderhası olmadan, safiyane emek ve çabaları ile düşlerini gerçekleştirir hedeflerine ulaşırlardı.
Şimdiye bakacak olursak hedefler belirlense de, ne nefesler yetiyor, nede hedefler tutturuluyor, yay mı bozuk ok mu eğri bunu düşünmek lazım. Artık istediği bir mesleğin hayalini kurmakla da olmuyor ne çıkarsa bahtıma diyor gençlik; öğretmenlik okurken seyyar satıcı, imamlık yaparken! Polis olabiliyor, ya da diplomalı bol kaldırım mühendisi ama iş çok ne de olsa her gün kaldırımlar sökülüp, yollar kazılıyor. Tabi mezun olduktan sonra mücadele bitmiyor şifreyi çözecek kadar olağanüstü yetenekliyseniz ya da tarafsanız( ki değilseniz bertarafsınızdır) KPSS’yi geçip iş hayatına atılabilirsiniz ve ya kütüphanenin tozlu raflarına kaldırılmış okunmayı bekleyen kitap gibi bekler durursunuz.. Herkesin şartları eşit değil ki, sadece okul formaları eşitti onu da şükür kaldırınca şahtık şahbaz oluruz artık!.. Çaba , emek vefa ..Sonunda elde ettiğiniz hiçler, sarsılan aile hayatı, ekonomik kaos ve yıkımlar , kavgalar sürtüşmeler , sinir harpleri boşanmalar da ve sadakatsizlikler de patlamalar ve cinnetle gelen cinayetler ,yitip giden hayatlar , hayaller, geçmişimiz, geleceğimiz, tarihe gömülen tarihimiz..
Ne dersiniz hemen eğitimden başlamak gerekmiyor mu sizce? Bizce öyle, devletin yönetim kadrosunda ki işkembe-yi kübradan her gün atan siyaset bilimci macera adamları. Biz gençlerimize , çocuklarımıza güzel bir gelecek, mutlu sağlıklı yarınlar, bereketli, kavgasız gürültüsüz topraklar bırakmak istiyoruz ..Ya siz ? Halâ dünyaya tozpembe bakan at gözlüklerini çıkarmamaya niyetli misiniz? Yoksa başka bir boyutta mı yaşıyorsunuz? Sesime kulak verin bu bir acil çağrıdır