Türk’ü Kurtuluş Işığına Götüren Asena

Türk tarihinde temel yapı taşlarından birini teşkil eden kadın, Tarih boyunca hanların, cengâverlerin saygı duyduğu bir şeref abidesidir. Destanlarda ve felsefede yüce mertebede yer bulan Türk kadını, Türk Milleti’nin başlıca bereket kaynağıdır. Türk destanlarında kadın her zaman erkeğinin yanında bulunmuştur. Hatunlar hakanların güç ve ilham kaynağı olmuştur.

Türk kadını/kızı evinin hanımı olmakla kalmamış devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur. Yönetimde alınacak kararlarda hakanların yanında yer almıştır. Yine Türk kadının toplumsal yeri hakkında Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde, detaylı bilgiler vermiştir. Gökalp bu kitapta; emirname yazıldığı zaman “Hakan emrediyor ki” ibaresi kabul edilmezdi; “Hakan ve Hatun emrediyor ki” sözleri olması gerekirdi diye belirtmiştir.(1)

Türk kadını evinde sevgi ve saygısını her zaman korumuş, eşinin arkasında Türk töresine uygun evlatlar yetiştirmiştir. Her dönemde töreye uygun evlatlar yetiştiren Türk kadınları aynı zamanda erkeği gibi iyi at binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kişiler olmuşlardır. Türk kadınının (özellikle han soyunda) çocuklarının yetiştirme üzerindeki gücünün düşüşü doğrudan devlet kuvvetinin düşüşünü de beraberinde getirmiştir.
Osmanlı döneminde geçmişteki gibi -ama geçmiştekinden farklı bir sürümde – değerini koruyan Türk Kadını, padişahların görünmez yüzleri olmuştur. Valide Sultanlar padişahların saygı duyduğu, karşı çıkmadığı değerler olmuştur. Bu devirde de kadının kalitesi merkezi otoritenin sıhhatini sağlamıştır.

Milli mücadele devrine geldiğimizde Türk kadını/kızı savaş zamanında hayatından büyük feragatlerde bulunmuştur. Gerek cephede gerekse cephe dışında büyük sorumluluklar alan Türk kadını sabrını ve gücünü ortaya koymuştur. Tarihte vatanın varlığı için cesurca yer almayı bilmiş, bu kutlu yolda; Şehit Şerife Bacı misalinde olduğu gibi evladını bile hiçe saymıştır.

Türk kadını/kızının bu yüksek şahsiyetini görmezden gelmek mümkün değildir. Zira Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınına vermiş olduğu değeri, şu sözlerle ifade etmiştir: "Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."(2)

Türk kadını/kızının, isminin destanlarda yer bulan, Türk’ü kurtuluş ışığına götüren o kutlu Asena’nın, tarih boyunca saygınlığını, asaletini koruyan bu yüce varlığın; milliyetçi camiadaki yerine gelirsek; durum aynı mıdır? O asaletli Türk kızı vatanın geleceğinde söz ve güç sahibi mi? Yoksa evinde oturması gereken bir zihniyetle nesne olarak mı yerini almaktadır? Bu soruları şahsi fikrimle yanıtlayacak olursam; sahibi ya da güç sahibi gibi görünen kadın güzel bir çerçeve görünümündedir. Fakat çerçeve içerisindeki fotoğraf bir türlü yerleşememiştir. Bu fotoğraf Türk kadını/kızının istediği biçimi alamamıştır. Ona belirlenen çerçeve mutlaka bir yerde kısıtlı kalmıştır.

Yukarıdaki ifadelerim ”feminist-özgürlükçü”  bir yargı olarak algılanmamalıdır. Türk tarihinde sadece evinde oturup çocuklarına bakmak dışında da sosyal alanı olan Türk kadını/kızı, cumhuriyet ile birlikte elde ettiği birçok yeni hak ile kendi fotoğraf alanını genişletmiştir. Fakat bu haklarla sosyal alanı genişleyen Türk Kadını, Atatürk’ün ölümüyle bu haklarını zamanla kaybetmiştir. Hukuken var olan fakat sosyal hayata tesir edememiş hakların sahibi olmuş. Sözde kadın erkek eşitliğine inandırılmıştır.

Günümüzde Türk Kadını, karşı cephe veya diğer ifadeyle güzel bir biblo olarak algılanmaktadır. Felsefenin bakış açısıyla bu noktadan ilerleyecek olursak erkek cinsindeki temeli kurulmuş ve “kadın”ın dışlanmasını kendi içinde “kadın doğası” denilen bir kavramlaştırmayla kategorize etmiştir. Bunu sadece felsefe değil diğer ideolojiler de aynı kategori içinde almışlardır. Lacan’ın “kadın yoktur, kadın erkeğin semptomudur” önermesiyle; kadın, erkeğin belirlediği yerde duran bir figür konumunda yer almaktadır.

Yani Türk kadını/kızı milliyetçi düşünce yapısının, yaşam tarzında bir ağ içinde hareket eden nispeten aktif yurttaştır. Oysa genel tavrı ile daha çok bir erkek gibi kurgulanan, çalışan, sade, ağırbaşlı ve toplumsal alanın her alanında yer alan Türk kadını/kızı; milli örgütlenmelerin izinden gidebilir ve milliyetçi düşüncenin kadim reflekslerini hayata geçirmek için gereken çabayı en az erkekler kadar gösterebilir. Bunun örneklerini milli mücadele zamanındaki kadın kahramanlarımızda da görmekteyiz. Tomris Hatun, Nene Hatun, Dilşad hatun ve ismini hatırlayamadığım daha onlarcası; Milliyetçi düşünce, geçmişinden bugüne dek erkeğin egemenliğinde yürütülen bir dava olarak nitelendirilmiştir. Bayanlar bu davada arka planda kalmıştır.

Bu durum erkek ve kadının zıt kutuplar olmasından kaynaklanıyor olabilir. Erkeğin kadını çalışma alanında görmek istememesi ya da kadının yaradılış vasıflarından dolayı duygusallığı, bu sert duruşa ters düşmüştür.
Fakat milliyetçi duruşun aksi ve ters bir tavrı olmadığını kabul ediyorsak bayanın sosyal, politik alanda var olamaması yanlış olur. Türk milliyetçiliği bir cinselleştirme ile ayrımcılığa tabi olamaz; bu dava fikirlerin davasıdır. Türk kadını/kızı Milliyetçi davada erkekten daha aydın, daha bilgili olmaya mecburdur; çünkü bu davaya Mustafa Kemal Atatürk, H.Nihal Atsız, Zeki Veli Togan gibi kahramanlar yetiştirecek olanlar onlardır.
Yazımı Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü ile bitirmek istiyorum. “Büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını bilimsel, ahlaki, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak hedefimizdir.”(3)

Kendisini Türk tarihi boyunca her alanda gösteren ve bir duru nehir olan Türk kadını/kızı, Türk Milliyetçiliğinin fikir boyutunda da yerini almayı bilecektir.

Kaynaklar:
 (1) Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” kitap yurdu
(2) Atatürk Ve Kadın- Vatan Gazetesi 30 Mart 1923
 (3) (Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.154-155)

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!