Suriye Arap Cumhuriyeti’nde Etnik ve Dini Yapı

GİRİŞ

Bir ülkedeki etnik ve dini çeşitlilik, o ülkedeki kültürel, toplumsal ve tarihsel birikimin zenginliğini gösterdiği gibi çatışma potansiyelini artırıp siyasi istikrarsızlığa da neden olabilmektedir. Sosyoloji literatüründe yer alan “etnik”, “etnik yapı”, “etnik grup” gibi kesin ve ortak tanımlamaları yapılamayan kavramlar, doğduğu ve yaşadığı sosyal çevre içinde ele alınmalıdır. Genel bir tanımlamayla etnik grup, seçilebilir, ayırt edilebilir, dil, din, örf ve adetler, müesseseler arasındaki farka göre yaşayan insanlar olarak tarif edilebilir.(1) Bununla birlikte, bazı toplumlarda biyolojik kökenler, bazılarında tarihsel aidiyet duygusu, bazılarında da din ve mezhepsel yapı, etnik kimliğin tanımlanmasında ön plana çıkabilmektedir. Ortadoğu’da uluslaşma süreci, Avrupa’daki örneklerinden farklı bir şekilde gelişmiş ve dinin toplumsal yapı ve etnik kimlik üzerinde belirleyiciliği yoğun olmuştur. Çalışmamızda bu durum da dikkate alınarak Suriye’nin etnik ve dini çeşitliliği üzerinde durulacaktır.

A. TARÄ°HSEL ARKAPLAN

“Bereketli Hilal” denen coğrafya, tarih boyunca büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve insanlığın gelişiminde önemli roller oynamıştır. Tarihin en önemli imparatorluklarını kurmuş olan Mısırlılar, Babiller, Persler, Romalılar ve Bizanslılar, M.S. 7.yy.’a kadar bu bölgeye hakim olurken M.S.636’da Şam (Dımaşk) merkezli bölge, Hz. Ömer tarafından İslam İmparatorluğu’nun sınırlarına katılmış ve İslamlaşmıştır. 11.yy.’dan sonra 400 yıldan fazla bir süre, sırasıyla Selçuklu, Moğol, Memlük ve Haçlı orduları, Suriye topraklarında bulunmuş ve bölgenin siyasi ve toplumsal yapısını şekillendirmiştir. 1516 yılında Suriye’yi ele geçiren Osmanlı İmparatorluğu ise, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Lübnan, Filistin ve Ürdün topraklarını da içeren Biladuş-Şam Eyaleti olarak bölgeyi yönetti.

Fransa, Suriye’de “böl ve yönet” anlayışına dayanan bir politika izledi. Amacı, manda yönetimine karşı bir özgürlük savaşı başlatabilecek Arap Milliyetçisi siyasi oluşumları ve merkezi otoriteyi tehdit edebilecek bir etnik veya dini unsurun (özellikle çoğunluk olan Sünniler) tek başına güçlenmesini engellemekti. La Politique Minoritaire yani azınlıklardan yararlanma siyaseti dâhilinde, 19.yy. başından itibaren Lübnan’da Marunîler üzerinden politika izleyen Fransa, manda yönetimi altındaki Suriye’de de, özellikle Lazkiye bölgesinde yaşayan Nusayri (Alevi), Süveyde bölgesinde yaşayan Dürzîler ve Suriyeli Hıristiyanlar üzerinden politika izlemeye çalışmıştır.(2) İlk olarak 1920’lerin başında Suriye, Şam, Halep, Alevi ve Dürzî olmak üzere dört özerk devlete ayrıldı. Birkaç yıl sonra Şam ve Halep “Suriye Devleti” adı altında birleşti, fakat Alevi ve Dürzî devletleri 1936’ya kadar ayrı kaldı.(3) Fransız manda yönetiminin azınlıklara yönelik ikinci önemli faaliyeti, gelecek yıllarda Suriye siyasetinde çok etkili olan Suriye Silahlı Kuvvetlerinin temellerini teşkil eden ve özellikle Nusayri ve Dürzîlerden, az miktarda Ermeni, Kürt ve Çerkezlerden oluşan “Les Troupes Speciales de Levant” (Özel Doğu Akdeniz Birlikleri) adlı askeri kuvveti kurmasıdır. Bu birlikler, asayişi sağlamak ve yerel ayaklanmaları bastırmak için kullanıldı. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni Arapların ise bu güce katılmaları teşvik edilmedi.(4) Bununla birlikte, genellikle şehirlerde yaşayan ve ticaretle uğraşan zengin Sünnilerin, kırsal kesimde yaşayan fakir azınlıklara göre askerliğe soğuk baktıkları söylenebilir. Bu noktada etnik ve dini bölünmüşlükle sosyo-ekonomik farklılıkların örtüştüğünü görmekteyiz.

20.yy.’ın ilk çeyreğinde Batılı devletlerce oluşturulan Suriye devleti, uluslaşma sürecini yaşayamamış suni sınırlara sahip bir devlet oldu. 1920–1946 yılları arasında Fransız manda yönetiminin egemenliğinde kalan Suriye’de, Fransızların politikaları sonucu etnik ve dini farklılıklar teşvik edildi ve ulusal bir bütünleşme sağlanamadı. Manda dönemindeki Suriye’de nüfusun çoğu kendini Suriyeli Arap olarak görmek yerine yerel düzeyde bağlarla tanımlamayı tercih etti. 1946 yılında Fransızların tamamen çekilmesiyle kurulan Bağımsız Suriye devleti ise etnik ve dini farklılıklar ve Batılı devletlerin dış müdahaleleri sonucu uzun süre istikrarlı bir siyasi irade oluşturmayı başaramadı. Toplumsal çatışma ve siyasi kaos da ters tepki olarak etnik ayrımcılığı ve alt kültürleri harekete geçirmiştir. Kısacası, Nikolaos Van Dam’ın deyişiyle Suriye’de etnik ve dini bağlar ve farklılıklar siyasetin doğal ve kültürel tabanını oluşturmaktadır.(5)

B. ETNÄ°K YAPI

Günümüzde Suriye halkı, kültürel olarak önemli ölçüde homojen olmakla birlikte etnik ve dini kimlik açısından büyük bir çeşitlilik sergilemektir. 2004 yılı tahminlerine göre, Suriye nüfusu yaklaşık 18.016.874 kişidir. Bu rakama İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ndeki 40.000 kişilik nüfusu da ekleyebiliriz.(6) Araplar, nüfusun %90’ını oluşturan baskın etnik kimliktir. Ülkenin resmi dili Arapça’dır, eğitimde sadece Arapça kullanılır ve nüfusun %82,5’i Arapça konuşur. Ülkede Arapça dışında kendi etnik dillerini konuşan farklı toplumsal gruplar vardır. Genellikle Sünni Müslümanların dili Türkçe, Kürtçe, Kafkas dilleri, Hıristiyanların Ermenice, Aramice, Süryanice ve Yahudilerin de İbranicedir.(7) Kullanılan diller göre Suriye’deki başlıca etnik azınlıkları, Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Türkmenler ve Süryaniler olarak ele alınabilir. Bunlarla birlikte dini boyut taşıyan Dürzîlik ve Yahudilik de etnik azınlık olarak değerlendirilebilir.

B.1 Araplar

Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Arapların %70’i Sünni mezhebine, diğerleri Alevi, İsmaili ve Şii mezheplerine mensuptur. Hıristiyan Arapların ise çoğu Ortodoks Grek Kilisesi, Suriye Ortodoks Kilisesi ve Katolik Grek Kilisesi’ne bağlıdır.

Osmanlı döneminden beri Suriye’de siyasi, ekonomik ve kültürel ayrıcalıklara sahip olan Sünni Araplar, günümüzde Lazkiye ve El-Süveyde dışında her yerde çoğunluğu oluşturur ve genellikle kentli-tüccar sınıfı temsil ederler. İsrail işgalindeki Golan’da 200.000 Arap yaşamaktadır.

Milliyetçiliğin ve Batılıların, etkin bir şekilde Orta Doğu coğrafyasına girdiği 19.yy.dan önce Osmanlı sistemi içinde Araplar, Kürtler, Türkmenler, Çerkezler, Ermeniler gibi belli başlı etnik gruplar Suriye’de genellikle kendi aralarında barış içinde yaşamayı başarmışlardır. Bu ortamın sağlanmasında Osmanlı’nın kurduğu adaletli, akılcı ve paylaşımcı toplumsal ve ekonomik sistem ve güçlü merkezi devlet önemli bir etkenlerdir. Bununla birlikte nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni Arapların sistem içinde siyasi ve ekonomik ağırlığı olduğunun da belirtmek gerekmektedir. Osmanlı Devleti çöktükten sonra Fransa’nın Suriye’de uyguladığı etnik ve dini azınlıkları ön plana çıkaran politikası ise 1920’lerden itibaren çatışmayı beraberinde getirmiştir. Fransız mandası döneminde uygulanan “böl ve yönet” politikası, Suriye’deki etnik ve dini bölünmüşlüğün ve Arap kimliğiyle azınlık kimliklerinin çatışmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Modern Suriye’nin kurulmasından sonra ise batılı manada bir ulus devlet yapısı ve milli bir Suriyelilik kimliği geliştirilememiştir. Bunun yerine siyasal bilinçlenmeyle birlikte ulus-üstü (Pan-Arap) ve ulus-altı (bölgesel) bağlar, ulus-devlete bağlılık aleyhine ön plana çıkarılmıştır. Suriye’deki Araplarda (özellikle Sünni Araplar) Suriyelilik kimliğine oranla Arap kimliği daha ağır basmaktadır.(8)

B.2. Kürtler

Suriye’deki etnik dil konuşan en büyük azınlık, nüfusun yaklaşık %8 kadarını oluşturan Kürtlerdir. Kürtlerin çoğu Sünni’dir, az bir kısmı ise Alevi, Yezidi ve Hıristiyan’dır.(9) Sünni çoğunluk dil olarak Kuzey Kurmançisi, Hıristiyanlar ise Kurmançi’nin yanı sıra Süryanice ve Neo-Aramice’nin çeşitli lehçelerini konuşur.

Kürt nüfus genellikle Suriye’nin sınır bölgelerinde yaşar. Yaşadıkları bölgelerin ilki, Kurt Dağı denen Antakya ile Gaziantep il sınırının Suriye tarafında kalan kısmıdır. İkinci bölge, Fırat nehrinin Türkiye sınırından Suriye’ye giriş yaptığı Ayn-el Arap adlı bölgedir. Üçüncü bölge de, Haseke ve Kamışlı’yı da kapsayan Suriye’nin Türkiye ve Irak sınır bölgesidir.(10) Kürtleri Suriye bölgesine gelişleri açısından ikiye ayırabiliriz. İlk grup göçebe Kürtlerdir ve Suriye sınırı çizilirken Suriye tarafında kalanlardan oluşur, diğerleri de Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1923–1946 yılları arasında Şeyh Sait ve Dersim gibi isyan hareketleri sonucu Suriye’ye kaçan Kürtlerdir. İkinci grup Kürtler, gerek Fransız mandası gerekse Bağımsız Suriye dönemlerinde nüfus kâğıdı verilmeyen, hiçbir vatandaşlık hakkından yararlanamayan ve ikinci sınıf vatandaş statüsünde olan Kürtlerdir. Halen 250.000’e yakın Suriyeli Kürdün vatandaşlık hakkı yoktur.

Fransız mandası döneminde, Kürtlerin yoğun yaşadığı El-Haseke Eyaletine özerklik hakkı verilmedi, ancak doğrudan Fransız yönetimine girdi ve burada yaşayan Kürtlerin özerklik arzuları desteklendi. Fransızların azınlıkları destekleyen politikaları sonucu Kürtler de bazı kültürel ayrıcalıklar elde etmiştir. Bağımsız Suriye döneminde ise ilk Kürt siyasi hareketi, 1957 yılında kurulan ve Irak Kürt Demokratik Partisi’nin bir kolu olan Suriye Kürt Demokratik Partisi’dir. Kültürel otonomiyi savunan S-KDP, kurulmasından iki yıl sonra Suriye’nin Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni oluşturması sonucu BAC yönetimi tarafından yasaklandı, liderleri hapse atıldı. S-KDP dışında Suriyeli Kürtler kayda değer bir Kürt partisi kuramamışlardır.(11) Suriye’de Kürtlere karşı uygulanan bu baskı politikasında otoriter ve Arap Milliyetçisi Baas yönetiminin etkisi olduğu gibi devletlerin sınır bölgelerinde yaşayan dini ve etnik azınlıkların kendilerine bir gün ihanet edeceği düşüncesinin de payı vardır (Fransız mandası döneminde azınlıklara karşı Sünni Arapların psikolojisine yerleşen olumsuz tarihsel bakış açısından dolayı).

Baas dönemindeki baskı politikasına karşılık Hafız Esad, iktidarı ele geçirdiği 1970 yılından itibaren Kürtlere karşı hoşgörülü ve müsamahalı bir tavır sergilemiştir. Bununla birlikte Hafız Esad, Suriye dışında yaşayan Kürtleri (özellikle sınır komşuları olan Türkiye ve Irak’taki Kürtler) Suriye dış politikasında etkin bir araç olarak da kullanmaya çalışmıştır. 1976 yılında Şam’da Celal Talabani önderliğinde Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin kurulmasına izin vermesi ve 1980’lerden itibaren terör örgütü PKK’ya ve liderine Türkiye karşıtı eylemleri karşılığında kucak açması, askeri ve finansal destek vermesi Esad’ın Kürt politikasını açıklayacak en güzel iki örneği teşkil eder. Bu dönemde, Suriyeli Kürtlerin ise ciddi bir siyasi veya kültürel talebi ortaya çıkmamıştır. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölmesiyle gerçekleşen iktidar değişimi ve 2001 yılında gerçekleşen 11 Eylül Saldırısı sonucu değişen uluslararası ortam, Orta Doğu’ya bir ABD askeri müdahalesini getirmiş ve özellikle Kürt etnik azınlıkların siyasi bağımsızlık taleplerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 2004 Mart ayında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı El-Haseke Eyaletine bağlı Kamışlı beldesinde Kürt-Arap çatışması şeklinde başlayan ve yayılan olaylar, Suriye Kürtleri’nin ilk ciddi başkaldırı girişimidir. Bu olayların arka planında, Kuzey Irak’taki Kürtlerin kazandığı ayrıcalıkların tesiri olduğu gibi ABD’nin bölgedeki askeri ağırlığından kendilerine pay çıkarma gayreti de yatmaktadır. 2005 yılının Mayıs ayında Kürt kökenli Nakşi Haznevi tarikatı lideri Şeyh Muhammed Maşuk el Kaznavi’nin kaçırılıp öldürülmesi Kamışlı merkezli Kürt bölgesinde halkı yine ayaklandırsa da olaylar büyümeden Suriye yönetimince kontrol altına alınmıştır.

B.3. Ermeniler

Ermeniler, tarihin eski zamanlardan beri Suriye bölgesinde yaşamaktadır. Halep, Memluklular devrinden günümüze kadar Suriye’de Ermenilerin en önemli merkezi olmuştur. Suriye’ye, 20 yy.daki ilk büyük Ermeni göç dalgası ise Birinci Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti’nin çıkardığı “Tehcir Kanunu” sonucu gerçekleşmiştir. Bunları 1920’lerde Fransa’nın Anadolu’dan çekilmesiyle Halep’e göç eden 50.000 Ermeni göçmen takip etmiştir. Kilikya’dan Halep’e gelen bu Ermeni göçmenler, daha sonra El-Cezire bölgesindeki Kamışlı, Haseke gibi kasabalara yerleşmişlerdir.(12)

Günümüzde Suriye nüfusunun %2 civarı, dini ve etnik azınlık olan Ermeniler’ den oluşur. Çoğunluğu Ermeni Ortodoks Kilisesine (diğer adıyla Gregoryen Kilise), bir kısmı da Ermeni Katolik Kilisesine bağlıdır.(13)

Fransız Mandası Döneminde, Fransız karşıtı bölgesel Sünni Arap isyanlarını bastırmakta kullanılan “Troupes Speciales” birliklerine katılan Ermeniler uzun süre Suriyeli Araplardan düşmanca bir yaklaşım gördüler. Baas ve BAC dönemlerinde Ermeni dilinde çıkan gazeteler ve kültürel faaliyetleri yasaklandı. Fakat Ermeniler asimile olmamışlardır, Hafız Esad döneminden itibaren kendilerini ifade etmelerine izin verilmiş ve kendi okullarında eğitim görmeye, Ermeni dilini konuşmaya, bu dilde gazete çıkarmaya devam etmişlerdir.

B.4. Çerkesler

Çerkezler iki farklı tarihte Suriye’ye göç etmiştir. İlk gelenler Rusların baskısı sonucu Kafkasya’dan Samsun’a göç etmişler, daha sonra da Suriye’ye yerleştirilmişlerdir. 1872 göçüyle gelen bu Çerkez grubu 1000 kişi civarındadır. Bir kısmı Hama ve Humus’a diğerleri de Golan’a yerleştirildiler. İkinci aşama da gelenler ise 1878 yılında Balkanlar’da yerleşik haldeyken İstanbul ve Selanik’te toplanan, ardından Suriye’ye gönderilen 1200 dolayında Çerkezdi. Önce Beyrut, Trablusşam ve İskenderun’a gelen grup, bir süre sonra daha önce gelenler gibi Hama ve Humus’a yerleştirildiler. Bu göçmenleri ardı ardına kafileler izlemiş ve o dönem Suriye’deki Çerkez nüfusu 70.000’i bulmuştur.

Fransız mandası döneminde çeşitli ayrıcalıklar elde eden Çerkezler için Arap-İsrail Savaşları bir dönüm noktası olmuştur. 1948 Savaşında Suriye Ordusu içinde özel bir Çerkez birliği İsrail’e karşı savaşmıştır ve Çerkezler devlet yapısında yer almaya başlamıştır.1967 Savaşı’nda İsrail’in, “Çerkeslerin başkenti” denen Kunteyra’yı da içine alan, Golan’ı işgal etmesiyle Golan’da yaşayan 25.000 Çerkezin çoğu Şam yakınlarındaki yerleşim birimlerine, bir kısmı da ABD’ye göç etti.(14)

Çerkezler’in sayıları göçler ve hastalıklardan dolayı gittikçe azalmıştır. Günümüzde Halep’te Abzah ve Kabardey adlı iki Çerkez köyü bulunmakta ve Raka, Rasulayn ve Kamışlı yakınlarında Çerkezler yaşamaktadır. Soğuk Savaş döneminde Suriye’nin SSCB ile ilişkilerindeki artış Çerkezler’in Kafkasya ile ilişkileri gelişmiştir. Fakat zaman içinde Çerkezler’in kültürel kimliklerini ve dillerini (Çerkez dernekleri dışında) korumaları zorlaşmaktadır. Suriye’de Çerkezler ve Abazalar ayrılmayacak kadar karışmış ve kaynaşmışlardır. Ortak dil Çerkezce’dir. 1948’de kurulan Adığe Hase’nin (Çerkez Derneği) günümüzdeki başkanı bir Abaza olan ve Türkiye’de tıp öğrenimi görmüş doktor Şeref Marşan’dır. Şeref Marşan’ın kardeşi olan ve Müslüman Kardeşler Örgütü tarafından öldürülen Suriye Hava Kuvvetleri eski komutanı Memduh Marşan, güvenlik servisi başkan yardımcısı Valid Maşran, cerrah Ahmet Kucba Suriye’nin ünlü Abazalarındandır.(15)

B.5. Türkmenler

7. ve 8. yy.dan beri Fırat ve Dicle’ye indikleri, Mezopotamya ve Anadolu’dan Suriye’ye göçtükleri, 9. ve 11. yy.dan bu yana Suriye coğrafyasında yaşadıkları bilinen Suriye Türkmenleri, nüfusun yaklaşık %2’lik bölümünü oluştururlar. Suriye Türkmenleri, ilk yerleşimlerinde göçebe olarak kalmışlarsa da sonradan yerleşik düzene geçmişlerdir. Türk dili konuşan nüfus sayısının 300.000’nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.(16)

Türkmenlerin en yoğun yaşadıkları yerler Halep, Teleke, Kunteyra ve Şam bölgesidir. Osmanlı döneminde Türk nüfusun idari merkezi olan Halep büyük bir Türkmen mahallesine sahiptir. Bağımsız Suriye döneminde, Türkmenler zaman zaman Arap Milliyetçiliği ideolojisinin etkisindeki iktidarların baskısı ve Araplaştırma politikasına hedef olmuştur.

B.6. Süryaniler

Hıristiyanlığın yayıldığı ilk dönemlerde bu dini kabul eden Mezopotamyalılar (Arami ve Asurîler), Süryani ve Süryanilik adı altında bir bloklaşma gösterdiler. Çünkü bunlar aynı ırki geçmişe sahip, bölgenin en eski organik kültürünün devamıydılar. Bu bloklaşma kültürel ve dilsel alanında günümüze kadar devam etmişse de Hıristiyanlık bağlamında 4.y.y.daki Kristolojik tartışmaların kurbanı oldu ve tarih içinde başta Doğu ve Batı Süryani Kilisesi olmak üzere çeşitli parçalara ayrıldı.(17)

Nasturi, Yakubi ve Keldani Kiliselerine mensup olanlar ırki olarak Süryani’dir, ayin dilleri de Süryanice’dir.

C. DÄ°NÄ° YAPI

Tek tanrılı üç ana dinin doğduğu topraklar, Suriye bölgesinin çevresinde yer aldığı için ilk yayılma alanları da Suriye olmuştur. Roma İmparatorluğu döneminde Hıristiyanlığın tesirinde kalan bölge Hz Ömer’in 636 yılında fethi sonucu İslamlaşmaya başlamıştır. Dört Halife döneminde başlayan İslamiyet içindeki parçalanmalar ve özellikle Moğolların Orta Doğu’ya girişinden sonra ortaya çıkan tarikat yapılanmaları dinin farklı yorum şekillerini ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte Orta Doğu’daki dinlerde, Zerdüştlüğün, eski Yunan dinlerinin ve Hinduizmin etkilerini de görmek mümkündür. Günümüzde Suriye’nin dini yapısının %90’ını Müslümanlar, %10 civarını Hıristiyanlar oluşturmaktadır. Bir miktar da Yahudi ve Yezidi bulunmaktadır.

C.1. Ä°slamiyet

C.1.1. Sünniler

Dini yapı açısından Suriye’de, nüfusun çoğunluğunu –özellikle Hanefi mezhebine bağlı- Sünni Müslümanlar oluşturur. Sünniler toplam nüfusun %74’ü kadar olup, Lazkiye ve Es-Süveyde eyaleti dışında her yerde çoğunluktadırlar.

Nüfustaki çoğunluğunun da etkisiyle Sünni İslam, Memluklar ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde hâkim siyasi güç merkezleri tarafından desteklenmiş ve Hafız Esad’ın iktidara geldiği 1970’ler kadar Suriye siyasi ve idari mekanizmasında hakim sınıf konumunda olmuştur. Manda dönemindeki Fransa’nın azınlıkları destekleyen politikalarına rağmen Sünniler, Bağımsız Suriye kurulduktan sonra gerek ordunun üst düzey kademelerinde gerekse Baas Partisi’nin üst kadrolarında önemli yerler işgal etmişlerdir. Hafız Esad hâkimiyetindeki Suriye yönetiminde de Sünnilere önemli görevler verilmiştir. Bununla birlikte siyasi istikrarın olduğu 30 yıllık Hafız Esad döneminde, Esad’a karşı tek ülke içi tehdit Sünni Müslüman Kardeşler Örgütü’nden gelmiştir.

C.1.2 Şia (Şiiler)

Şia, Hz. Muhammed vefat ettikten sonra meşru halife olarak Hz. Ali’yi gören toplulukların ortak adıdır. Şiileri Sünnilerden ayıran en önemli özellikleri İmamet inanışlarıdır. Şiilik, Sünnilikten sonra Suriye’de en yaygın İslami mezheptir. Genel olarak Şii mezhebinin Zeydilik, İmamiye (İsna Aşeriyye) ve İsmaililik olmak üzere üç ana kolu vardır. Suriye’de İsmaililik yaygındır. Sünni din âlimlerinin Gulatu’s-şia (Şiilerin taşkınları) dedikleri fırkalardan biri olan Nusayrilik kendini Alevi olarak yani Şia’nın bir kolu olarak sunmaktadır. İsmaili mezhebinden doğan Dürzî inanç sisteminin taraftarları da kendilerini “Muvahhidin” (Tanrı’nın birliğine inananlar) olarak adlandırmaktadır.(18)

Hâkimiyeti elinde tutan Sünni çoğunluk ile heterodoks topluluklar (Nusayriler, İsmaililer, Dürzîler) arasındaki ilişkiler geleneksel olarak dini-mezhepsel karşıtlıklar üzerine bina edilmiştir. Sünniler bunları genellikle sapkın, din dışı olarak görmüşler, sosyal temastan sakınmışlar ve fırsat bulunca yok etmeye dahi çalışmışlardır.

C.1.2.1. Nusayrilik (Alevilik)

Suriye’yi 30 sene boyunca tek başına yöneten Hafız Esad gibi bir şahsiyeti içinden çıkarmayı başaran, tarih boyunca Sünniler tarafından siyasi ve dini olarak dışlanmış, aşağılanmış, ekonomik olarak geri kalmış bir dini azınlık olan Nusayriliği anlamak Suriye’deki siyasal sistemin üzerinde durduğu dengeleri anlamamızı kolaylaştırmaktadır. (Suriye nüfusunun %11’i Nusayri’dir)

Nusayrilik adını, 11. Ä°mam Hasan el Askeri’nin müridi Ebu Şuayb Muhammed bin Nusayr’dan alır. Nusayrilik, Nusayr’ın ölümünden sonra Muhammed bin Cundep ve Abdullah Muhammed Cenan el Cunbulani tarafından yayıldı.(19) Nusayrilik, Ä°slamiyet içindeki heterodoks akımlardan biridir. Kendilerine özgü gizli bir inanç sistemine sahiptir: Bu, eski Suriye veya Fenike putperestliğinin (başlıca şu üçlüye tapınma; Güneş, Ay ve Yıldızlar), muhtemelen Hıristiyan Teslis inancından (Kutsal Üçlü) ve çeşitli Hıristiyan ayinleri ve bayramlarından etkilenmiş bir karışımıdır.(20) Nusayrilerde gizli teslisin formulü (Kelimetü’l-Sır) Ayn, Mim ve Sin harflerinden oluşur; Ayn, göz demektir. Allah’ın tecellisini görmek, anlamak demektir. Ayn; yüce olan Hz. Ali’dir. Mim, Hz. Muhammed’dir. Sin, Hz. Muhammed’in Ä°ranlı sahabesi Selman-ı Farisi’dir. Yüce olanın babıdır.(21) Nusayrilikte; her Ä°mam’ın bir Bab’ı vardır. Buna göre, 11. Ä°mam Hasan el-Askeri’nin Bâb’ı Ebu Şayb Muhammed b. Nusayri en-Numeyri’dir. Nusayrilik Batini bir mezheptir; Şeriatın Batini (içsel) ve Zahiri (dışsal) olmak üzere iki anlamı olduğuna ve aslolan Batini anlamın Ä°mamlar dışında sadece bablar tarafından bilineceğine inanılmaktadır. Bu inanç şekli ışığında, Ortodoks Ä°slam tarafından Nusayriler Hz. Ali’yi tanrılaştırmakla suçlanmış ve Şia’nın “müfrit” (gulat) kolu olarak değerlendirilmiştir.(22)

Nusayriler, dört kavimi birlik içinde toplanmışlardır: Hayyatin, Haddadin, Matavira ve Kalbiya. Nusayrilerin kabile yapıları hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte merkezi otoriteye bağlı olarak hareket ettikleri bilinmektedir. Fakat kabileler birbirlerinden farklı özellikler taşımaktadır ve aralarında rekabet söz konusudur.(23) Bu kollar ve mezhebi ayrılma, Nusayrilerin pek çoğunun, hem kol başkanları ve dini liderlerince kullanılmalarına yol açtı, hem de Sünni Müslüman komşuları tarafından baskı yapılmasına zemin hazırlamıştır.(24) Örneğin 42.000 müridi bulunan Gasasinah grubu lideri Süleyman el-Mürşid 1946’da kendini tanrı ilan etmiş ve Suriye hükümetine karşı ayaklanmıştır. El-Mürşid’in idam edilmesi sonucu müritlerinin çoğu eski aşiretlerine geri dönmüşlerdir. Oğlu Muncip’de ilahlık iddiasında bulunduysa da 1951 yılında Suriye istihbarat başkanı tarafından öldürülmüştür.

Suriye’de Nusayrilerin %75’i, nüfus olarak çoğunluğu oluşturdukları Lazkiye bölgesinde yaşarlar. Büyük bölümünün tarım sektöründe çalışması nedeniyle Lazkiye’ye bağlı kırsal kesimde de çoğunluğu oluştururlar. 1970’li yıllara kadar Nusayriler kıyı şehirlerinde ve kasabalarda Sünnilere ve Hıristiyanlara oranla azınlıkta yer almışlardır. Nusayrilerin yaşadığı Lazkiye bölgesi, “Bağımsızlık Suriye” kurulmadan önce ekonomik olarak yoksul ve azgelişmiş bir bölgeydi. Fransız Mandası döneminde Nusayri kimliği ön plana çıkarıldı ve Nusayrilerin geçmişi Fransızların eliyle tekrar oluşturuldu.(25) Nusayriler, 1920’de Fransız Mandası döneminde Süleyman el-Ahmed’in (dini lider) önderliğinde bir Alevi devleti kurup (1933 yılı nüfusu: 334.173 olup bunun 213.066’sını Nusayriler oluşturuyordu) ayrıcalıklar elde etseler de ancak 1946’da Suriye bağımsız olduktan sonra özellikle Baas iktidarı dönemlerinde sosyo-ekonomik olarak gelişmeye başlamışlardır. Baas Partisi’nin fikir babalarından birinin Zeki Arsuzi (İskenderunlu bir Nusayri) olması ve Baas’ın sosyo-ekonomik eşitlik yönündeki idealleri Nusayrilerin 1950’lerden itibaren Baas’ı desteklemelerine ve parti içine girmelerine neden olmuştur. Nusayriler için asıl büyük gelişme, Hafız Esad’in 1970’de iktidarı ele geçirmesidir. 1970’lerden sonra Nusayriler devlet ve ordu kadrolarında etkin bir şekilde yer alarak kısa yoldan sınıf atlamış ve şehirlerde yaşamaya başlamışlardır.

Suriye eski devlet başkanı Hafız Esad iktidarı boyunca, Nusayriliğin Şia’nın gerçek bir kolu olduğunu iddia etmiş ve Şii âlimlerden fetvalar almıştır. Nusayri adı yerine “Hz. Ali’yi seven” manasına gelen “Alevi” adı kullanılmaya başlanmıştır. Onun bu çabası, Sünnilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda kendini ve mezhebini meşrulaştırma çabası olarak yorumlanabilir. Nikolaos Van Dam bu durumu şöyle ifade ediyor:“ Devlet Başkanı Hafız Esad, Baas Partisi’nin din ile siyaseti kesin çizgilerle ayıran seküler yaklaşımına ters düşerek, bu dönemde (1980) yaptığı konuşmalardan bazılarına ‘Allahu Ekber’ gibi dini deyişlerle başladı, kimi iddialarını desteklemek için Kuran’dan ayetlere bile yer verdi. Bazı durumlarda Devlet Başkanı, açıkça Müslüman olduğunu söyleme gereğini hissetti zira Sünni çoğunluğun büyük bölümü Alevilerin gayrimüslim olduğuna inanıyor ve sırf bu sebepten Esad’ın iktidarının meşruiyeti hakkında şüpheye düşüyordu”.(26) Şu an Suriye Devlet Başkanı olan Beşşar Esad’ın da, Esma Esad gibi Sünni bir ailenin kızını eş olarak seçmesi iktidar meşruluğu-mezhepsel aidiyet ilişkisine güzel bir örnek teşkil edebilir.

C.1.2.2. Ä°smaililik

Şia’nın müfrit (gulat) bir kolu olarak görülen İsmailiye mezhebi, İsmail bin Cafer es-Sadık’a dayandırılır. Bu mezhebe mensup olanlar, imamların sıralaması meselesinde Cafer-i Sadık’a kadar İsna Aşeriyye kolu ile aynı fikirdedir. İmamiye Şia’sı yedinci imam olarak Musa el-Kasım’ı tanırken İsmaililer yedinci imamın Cafer es-Sadık’ın büyük oğlu İsmail olduğunu kabul ederler. İsmail’in, babası Cafer-i Sadık’tan önce ölmesine rağmen, İsmailiyye mezhebinden olanlar, Cafer’den sonra oğlu İsmail’in imam olacağına dair Cafer’in nassını (sözünü) geçerli sayarlar.

İsmaililer, Abbasilerin baskısından çekinerek mezheplerini merkezlerden uzak yerlerde ve gizli olarak yaymaya başladılar. İsmail’in ölümünden Ubeydullah el-Medhi’nin ortaya çıkışına kadar olan dönem, İsmaililer için gizlilik dönemidir. İsmail’den sonra imamlık oğlu Muhammed el Mektum’a geçmiştir. Muhammed, “Gizlenen İmamlar” manasına gelen “Mektum İmamların” birincisidir. İkinci dönem olan Görünme dönemi ise, Yemen’de İsmaili devleti’ni kuran el-Hasan bin Havşeb’le başlar ve İsmaililer Kuzey Afrika’da yayılmaya başlamışlardır. Genişleme dönemi de Suriye’nin Selemiye kasabasında Ubeydullah el-Medhi’nin ortaya çıkışı ve Fatimi-İsmaili devletini Tunus’da kurmasıyla başlar. İsmaililer daha sonra Mısır’ı ele geçirip devletin merkezi yaptılar. Onsekizinci imamları el-Mustansır’ın 1094’te ölümünden sonra mezhepleri el-Mustansır’ın oğulları Nizar ve el-Mustali arasında ikiye ayrılmıştır (El-Mustali’nin Nizar’ı öldürüp iktidarı ele geçirememesi ile başlayan bölünme). Daha sonra Hasan Sabbah’ın yönetiminde Kazvin yakınlarında Alamut Kalesi’ni ele geçiren Nizariler Doğu İsmaililer, Mısır’da kalan yani Mustaliler Batı İsmaililer olarak anılmaya başlandı.(27)

Suriye’deki İsmaililer Nizari’dir. Şam İsmailileri denen bu fırka, Haçlı Seferleri sırasında kaleleri ve askeri güçlere sahip olmuş ama hiçbir zaman devlet kuramamışlardır. Bernard Lewis, 12.yy.da Suriye Nizarileri’nin genellikle Alamut merkezli İsmaililere tabi olduğunu fakat Raşiduddin Sinan (Şeyhül cebel adıyla anılır) adlı bir Nizari önderin bağımsız hareket ettiğini ve Suriye Nizarileri için önemli bir isim olduğunu söylemektedir.(28) Batılı kaynaklarda da Sinan lider kimliği ve eylemlerinden dolayı Hasan Sabah’a benzetilmektedir. Suriye’deki Selemiye kasabası o devirde büyük korku salan Sinan ve adamlarının merkezi olmuştur. 12.yy.’dan sonra Şam İsmailileri’nin büyük kısmı Moğolların ve Memlüklerin siyasi ve askeri baskıdan dolayı Lazkiye yöresindeki dağlara sığındı ve başta Kadmus olmak üzere yerleştikleri kasabalarda görece daha güvenli bir yaşam sürmeye başladılar. Lazkiye’nin kırsal kesimindeki Nusayrilerin İsmaililere bakışı genelde düşmanca olmuştur. 1876’da Sultan II. Abdülhamid’in kendilerine toprak bağışlaması sonucu İsmaililerin büyük kısmı eski dini merkez Selemiye’ye geri döndüler.

Günümüz de, Suriye İsmailileri’nin %80’i ülkenin merkezindeki Hama eyaletinde ve daha çok bu ilin Mesef ve Selemiye mıntıkalarında yaşarlar, çoğu tarım sektöründe çalışır. Suriye’nin bağımsız olmasından sonra Selemiye bölgesindeki İsmaililer, ekonomik ve sosyal açıdan Lazkiye’deki Nusayrilere oranla daha hızlı bir gelişme göstermişler, 1963’te Baas’ın iktidara gelmesiyle devlet memurluklarına girmeye ve şehirlere göç etmeye başlamışlardır.

C.1.2.3 Dürzilik

%90’ından fazlası güneydeki El-Süveyde ilinde yaşayan Suriye Dürzîleri, zaman zaman ülke siyasetinde rol oynamış etnik ve dini bir azınlıktır. Golan Tepeleri, Halep ve Şam’da da bir miktar Dürzî yaşamaktadır ve ülkedeki toplam nüfusları 350.000 civarındadır.

Dürzîler, 1017 yılında kendini Tanrı ilan ettikten sonra esrarlı bir şekilde ortadan kaybolan Fatimi halifesi el-Hakimi’in veziri Hazma bin Ali’nin kurduğu mezhebin üyeleridir. Hâkim’in ölmediğine, bir gün “Mehdi” olarak yeniden ortaya çıkacağına inanırlar. Bu inançları yüzünden el-Hâkim’den sonraki Fatımi halifelerinden tepki görmüşlerdir. Bu tepkiden dolayı Darazi adında bir din adamı önderliğinde Suriye’ye göçmüşlerdir. Dürzîleri Franklara bağlayan bir söylentiye göre ise, 12.yy.da yurtlarına geri dönemeyen Comte de Dreux komutasındaki bir miktar HaçlÄ

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!