Türkiye’de Milli Eğitim Bakanı olan her zevatın hayalini “Eğitimde reform yapmak” süsler genellikle. Bu işin sebebinin, bir takım bürokratların ve sivri akıllıların bakana “siz aslansınız, kaplansınız, bu milli eğitim sizin gibi adam görmedi, reform yaparak tarihe geçeceksiniz sayın bakanım” şeklindeki “gazı” nın olduğunu tahmin ediyorum.
İşte Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de göreve gelir gelmez reform yapma sevdasıyla 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle “reform” yapmış oldu.
Şüphesiz bu kararnameyle yapılan bu değişikliklerin bazılarının faydalı tarafları ve yapılması elzem noktalar vardır ki zaten öyle olmak zorundadır. Dolayısıyla her değişikliği baştan reddetmek gibi bir yaklaşım yanlış olur. Fakat her değişimin gelişim olmadığının, mesela bir elmanın çürümesinin de değişim olduğu ama gelişim olmadığının da bilincinde olmak gerekiyor.
Bazen bir sürü doğru yapsanız bile öyle bir yanlış yaparsınız ki hepsini sıfırlarsınız ve felaketiniz olur. Bu iş öyle sınavlardaki gibi dört yanlışın bir doğruyu götürmesine de benzemez. Eğitimin bizatihi kendisiyle uğraşmak öyle bir sınavdır ki bir yanlış bütün doğruları götürür.
652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle getirilen değişimin öyle bir yanı var ki bazı gelişmeler ve olumlu yanlar olsa bile, hepsini sıfırlayan, hatta eğitimi ve milleti felakete sürükleyen, devletin ve milletin bekasına kast eden, birçok gelişmiş ülkede “hıyanetle” eşdeğer tutulacak şekildedir.
Komplo teorisi üretmekten uzak durmaya çalışarak, nasıl düşünürsem düşüneyim bu kararnamenin çıkarılış amacının aşağıda sebepleriyle açıklayacağım bir tek madde olduğu kanaatine varıyorum.
652 sayılı KHK da bütün değişikliklerden daha önemli ve tahrip edici olarak, Milli Eğitim Bankalığı’nın görevlerini gösteren 2. madde dikkat çekmektedir.
Şu an hükmünü yeni KHK’deki maddelere bırakmış olan 3797 sayılı Kanunun ile düzenlenen Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri;
“Madde 2 – Milli Eğitim Bakanlığının görevleri şunlardır:
a) Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek üzere, Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak.” Şeklindeydi.
Yeni çıkarılan 652 sayılı KHK’de ise;
“Madde 2 – (1) Millî Eğitim Bakanlığının görevleri şunlardır:
a) Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.” Şekline getirilmiştir.
Eski ve yeni maddelerin hali incelenerek aşağıdaki sorulara cevap arandığında, yapılmak istenen ve şuan itibariyle bir KHK ile yapılanın ne olduğu ve vahameti ortaya çıkacaktır.
1- Atatürk’le, ilke ve inkılâplarıyla ne gibi bir sorununuz var ki bunun eğitim faaliyetleri içerisinden çıkarılmasına, milli eğitimin dışında tutulmasına karar verilmiştir?
2- Adının başında “Milli” olan bir bakanlık olarak; Türk milletinin milli yanıyla, tarihiyle nasıl bir sorun içindesiniz ki milli eğitim öğrencilere bu değerleri benimsetme, koruma ve geliştirme görevinden soyutlanmıştır?
3- Bir Türk gencinin; “ailesini, vatanını, milletini sevmesi ve daima yüceltmeye çalışması” konusunda eğitim alması sizi neden rahatsız ediyor ki bu görev Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevleri arasından çıkarılmıştır?
4- “Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti” kavramı ile görev ve sorumluluklarını bilen vatandaş olmak şuuru, öğrencilere Milli Eğitim bünyesinde öğretilemeyecekse, nerede öğretilecek ki bunlar görevler içinden ayıklanmıştır?
Yapılan değişikliklere dikkat edilirse; vatan, millet, milli değerler, tarih bilinci, Atatürk, laiklik, milliyetçilik kavramlarından arındırılmış Türk Milli Eğitiminin amaçlandığı açıkça görülmektedir. Aynı zamanda bu amaç; kapitalizmin ve dünyayı sömüren, bütün dünyayı kendisine hizmetkâr etmeyi amaçlayan “küresel baronların” ve “onların çanağından yal yiyen kanı ve soyu bozuk yerli işbirlikçilerinin” de amacıdır. İşin garip tarafı, bu kepazeliği bizlere demokrasi, insan hakları, küresellik, evrensellik gibi laflarla yedirmeye kalkmaları ve bir kısım aydın ve dindar geçinen kişi ve gurupları da kendilerine hizmet eder hale getirmiş olmalarıdır.
Bu maksatla eğitim müfredatlarından da vatan, millet, milli değerler, tarih bilinci, Atatürk, laiklik, milliyetçilik, Türk büyükleri ve kahramanları kavramlarının her yıl usul usul çıkarıldığını görmemek için kör olmak gerek.
Ayrıca 652 sayılı KHK’nın bu maddesi Milli Eğitim Temel Kanunu’na ve Anayasa’ya da aykırıdır ve çelişmektedir. Zaten bu düzenlemenin kanunla değil de kanun hükmünde kararnameyle yapılmasının atında saklı sebep de bundandır. Kanunla düzenlenirse bu durum TBMM’de tartışılacak ve Türk milleti uyanacakken, kanun hükmünde kararnameyle sessizce yapılıp Türk milletine dayatılmış ve Türk Milli Eğitiminin köküne dinamit usulca yerleştirilmiştir.
Bu değişikle amaçlananın; içerisinden Türk kavramı çıkartılmış, Atatürk ilkeleri ayıklanmış, resmi dilin tek olmadığı, üniter yapı ve milli devlet olma özelliği bitirilmiş bir bölünme Anayasa’sının ön hazırlığı olup olmadığı pek yakında ortaya çıkacaktır.
Umarım bazı şeylerin paranoya olmadığını bu işe uyanamayan fakat aslında iyi niyetli olan kesimler acı şekilde öğrenmezler.
Umarım boynunda “ithal tasma izi olanlar” ve “kıblesi okyanus ötesi olan”, “ne Türk olmayı ne de Müslüman olmayı beceremeyen” bir kesimin üst düzey satılmış zevatları ve “entel liboşlarımız” da zafer çığlıkları atamaz, bayram edemezler.
Umarım Türk’ün vatanında özerklik ilan etme cüretini gösteren gafiller ve onlara çanak tutan, yüz veren, kendisi yönetimde, ipi dışarıdakiler başaramaz ve sevinemez, kendileri ve efendileri de hüsrana uğrarlar.
kamusitesi.com