Yaklaşık son bir ayın suni gündemi “kaset skandalı” hala ülkücülerin en önemli gündemini teşkil etse de diğer yandan İskender Öksüz ve İkbal Vurucu başta olmak üzere farklı bir tartışma sanal ortamda sürmektedir.
Tartışmanın eksenini Öksüz Hoca’nın yazdığı “Türkçülük: YüzYıl Önce Yüzyıl Sonra” başlıklı yazıya Vurucu’nun “Milliyetçi Düşüncenin İmkanları I-II” makaleleri ile cevap vermesi üzerinde şekillenmiştir. Tartışmanın özetini Öksüz Hocanın “Ülkümüzü Niçin Kaybettik” başlıklı yazısından alıntılayalım:
“Türkçülüğün 1980’den sonra niçin 1944’te vurulan darbeden sonra olduğu gibi bir patlama içine girmediğini, aksine büzülüp küçüldüğünü yazmıştım. Fikir ve sanat üretimimizin niçin gevşediği sorusuyla işe başlamıştım. Sonra, gevşeyenin fikir ve sanat üretimi kadar milliyetçi camianın “asabiyesi”, yani birlikte hareket potansiyeli olduğu ortaya çıktı[3]. Marifet iltifata tabi ise, asabiye gevşeyince üretim de gevşeyecekti…
Sebep sonuç bağlantılarını tek adımmış gibi, sanki bir soru sorup cevabını alınca iş bitecekmiş gibi düşünmemeye karar vermiştik. Sebep-sonuç bir tek bağlantı değil, bir zincirdir, her cevaptan sonra tekrar niçin diye sorarız:
– Milliyetçi fikir ve sanat üretim niçin gevşedi?
– Çünkü camianın asabiyesi gevşedi.
– Camianın asabiyesi niçin gevşedi?
– Çünkü milliyetçi düşüncenin metafiziği tükendi.
Sonuncusu, İkbal Vurucu’nun daha önce sözünü ettiğim (ve bağlantısını verdiğim) yazısındaki cevaptır. Vurucu’nun “metafizik”le neyi kastettiğine bakarsanız, “öz”, “ana yön” ve benzeri cevaplar verebilirsiniz ama galiba en doğrusu “ülkü”. Veya aşkın hedef, stratejik hedef, baş hedef de maksada uygun. Belki de “Kızıl Elma” demek en doğrusu…
Tahmin etmişsinizdir şimdi, “Peki, milliyetçi düşüncenin metafiziği niçin tükendi?” diye sormanın zamanıdır.”
İşte bu minval üzere Öksüz Hocanın “Ülkümüzü Niçin Kaybettik?” sorusu üzerine topa girme vaktinin geldiğini düşündüm. Acizane beni de bu tartışmanın içine alırlar mı bilemem ancak bir ülkücü nefer olarak düşüncelerimi okumaktan imtina etmeyeceklerini düşünüyorum.
Uzun ve dolambaçlı ifadelerdense kısa ve öz değerlendirmelerimi belirtmek isterim.
1) Siyaset pratiği ve ülkücülük pek çok zaman örtüşmemektedir. Ülkücülüğün ve ülkücülerin partisi olma iddiasındaki MHP’nin zaman zaman izlediği siyaset ile ülkücülük ideallerinin, doğrularının örtüşmemesi. Bu sebeple zaman zaman iki olgunun değerlerinin iç içe geçmesi. Benim açımdan “Ülkümüzü Niçin Kaybettik?” sorusunun en önemli cevabı bu madde altında yatmaktadır.
2) Ülkücülük dönüştürme iddiasını terk etmiş gözükmektedir. 1.madde ile bağlantılı olarak siyaset pratiği oy avcılığı için ise ülkücülük Türk Milletini dönüştürme iddiasını taşır. İnsanların gönlünü kazanmak ve ona yüksek idealler sunmak oy istemekten daha zordur. İnsanlar kolay olanı tercih eder. Yine 1. maddeden ötürü partiye yapılan hizmeti (oy kazandırma işlemini), ülküsüne yaptığı hizmet olarak değerlendirir.
3) Ülkücü hareketin doğal liderinin vefatı sonucunda genel başkan olan Devlet Bahçeli’nin hataları. Doğal liderin siyaset pratiği açısından daha sonraki genel başkanlara göre kıyaslanamayacak bir avantajı vardır. Doğal lider karar verirken, hareket ederken koltuğunu koruma içgüdüsüyle karar vermez ve bu yönde hareket etmez, Doğru bildiğini okurken de bu doğal bir süreçtir, sonradan genel başkan seçilen kişiler doğru bildiklerini okuma konusunda bu denli bir avantaja sahip değillerdir. Devlet Bahçeli genel başkanlığını korumak uğruna ülkücülerin saflığını ve samimiyetini istismar etmekten kaçınmamıştır. (Bu noktada da ülkücülerin farklı bir kabahati vardır. Ama bu da “ülkümüzü niçin kaybettik? Sorusuyla alakalı.)
4) Fikir üretimi, sanat, edebiyat üretimi, kitap ve dergi yayımının azalması da kısmen bireylerin siyaset pratiği ve ülkücülük yol ayrımında şahsi ikbalin ağır bastığı (Bu görünürde bir ikbal olup, diğeriyle karşılaştırılması bile bizce mümkün değildir.) siyaset pratiğini tercihten kaynaklanmaktadır. Geçmişte 3-5 kişinin sığdırılabileceği dar siyaset kadrolarının,makamlarının ve imkanlarının genişlemesi, ülkücülerin gözlerini bu kadrolara dikmesine sebep olmuştur. Bu koltuklarda kalmanın şartı da sadakatten başka bir şey olmayınca günümüzde yaşadığımız sorunlar ortaya çıkmıştır.
Madde sayısını da içeriğini de çoğaltmak mümkün olmakla birlikte şimdilik bu kadarla sınırlı tutalım. Gelen eleştiriler olursa eklemek üzere bizde kalsın…
Ülkücülerin gündeminin yeniden ülkücülük olması dileğiyle…