Atatürk’ün ‘Cumhuriyeti gençlere emanet ediyorum’ sözü, ‘Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacaktır’’ demekle eşdeğerdir. Bu nedenle Cumhuriyet karşıtı kesimlerin hedefinde ‘genç beyinlerin’ olması kaçınılmazdır. Bunların amacı genç beyinleri giyotine yatırmak değil; ‘muhtaç oldukları kudretin dolaştığı damarlara’ anti-İslam, anti-Türkçülük ve anti-Cumhuriyet enjekte etmektir. İşte bu safhada emperyalizm bulutları Türk gencinin üzerine çökerek dört mevsim zehir yağdırmaktadır. Direnci zayıf ve maneviyatsız gençliğin bu durumda ‘’milli’’ kelimesiyle tamlama oluşturan tüm değerlerden uzaklaşacağı bir gerçektir.
Kafasına ‘popülist uçkur kültürü’ geçirilerek töreden uzaklaştırılan ‘mankurt gençliğin’ feryatlarına kulak vermek ve acılarını dindirmek lazım ama bunu kim başarabilir? Fikir hayatında son derecede farklı dış kaynaklardan beslenip, maneviyat ile modernliği birbirini iten mıknatıs uçları olarak görenler mi?.. Hayallerinden biri ‘Akdeniz’e inmek olan’ moskofa asansör kapıcılığı yaparak ‘gayri milli fikir önderlerini’ ellerinden düşürmeyenler mi? Zaten İslam anlayışında var olan ‘sosyal adalet, özgürlük ve eşitlik’ gibi kavramları dışarılarda arayarak Marks’ın kaba sakalında kaybolanlar, insanlığın yıldız çarpışmasından türediğini zannedip yaradılışa burun bükenler mi? Bu toplumdan uzak olanların gençliğin içinde bulunduğu durum hakkında çözüm üretmeye mecalinin olmadığı açıktır.
Diğer taraftan ‘’Üstünlük ancak takva iledir’’ hadisini süresiz askıya alarak ‘üstün Müslüman şahsiyet ödülünü’ alan kişiyi alkışlayanların; kendi itikâdî ve amelî yaşayışlarına kör ama başkalarınınkine dürbün kesilenlerin; cumhuriyeti CHP’nin adında geçen bir kelimeden ibaret zannedenlerin; Peygamberimizin ‘’Zorlaştırmayınız kolaylaştırınız’’ öğüdünü kendilerince yorumlayarak -İslam’a saldıranların eli yanmasın diye ılımlaştırıp- ‘kolayca dokunulan bir din’ haline getirmek isteyenlerin; muhafazakarlığı liberalize ederek zinayı suç olmaktan çıkarıp ‘’daru’l harpte’’ yaşayan kitlelere ‘gavur gibi yaşama’ hürriyeti getirenlerin; dillerinden kalplerine indiremedikleri dini argümanları geveleyerek, İslam karşıtlarının saldırıları sonucu dinin koruyucu kalelerinde gedik açmalarına izin verenlerin; belagat ile hamaseti harmanlayıp dil, tarih ve coğrafya eşkenar üçgeninde ‘tarihin kulaklara fısıldadıklarını’ duymazlıktan gelenlerin de gençliğe olumlu bir katkısı olacağı düşünülemez.
Tarih, milliyet ve maneviyat gibi kavramlardan uzak duran gençleri dehlizden çıkarma görevini bir gençlik hareketi olan Ülkücü Hareket’in omuzlarına yüklemiştir. Dünyanın en çok resmi tatil yapan üçüncü ülkesinde yaşıyor olsak da yol göstericilikte bir an bile duraklamadan çalışmalıyız. ‘Suç okulu’ ve ‘aptal kutusu’ olan televizyonların ‘modern grejuvalar’ olduğunu, ruhumuzu yaktığını kavratmalıyız. Millet olma bilincini aşılamalı ‘üniter devlet’ ve ‘bölünmez bütünlük’ gibi ifadeleri bıkmadan usanmadan anlatmalıyız. Tarihin değil, yapılan yanlışların tekerrür ettiğini ifade etmeli ve dünyayı Türkçe okumanın zorunluluğunu dile getirmeliyiz.
Türk-İslam mührünü dünyaya vurmadan önce gönül telimize dokundurmalı ve davanın büyüklüğünden asla şüphe etmemeliyiz. Eğer ‘’Mücadelemiz son nefes ve son damla kana kadardır’’ diye haykırıp; ‘tek damla ter akıtmadan’ bekleyip görenlerden olursak, yılların eskitemediği ağabeylerimizi değil de kendilerini eskicinin bile almadığı ‘eskileri’ –sehven de olsa- dinlersek bir yere varamayacağız. Başbuğ’un girdiği seçimlerde bile MHP’ye oy vermemiş olup; haddi olmadığı halde ‘’lider değişikliği olursa oy veririm’’ diyenlere kulaklarımızı tıkamalıyız. ‘Acaba’ diye bir an düşünüp ‘lider-doktrin-teşkilat’ çerçevesini ‘gönül koyarak’ yıkmaya çalışırsak binlerce şehidimizin on parmağı yakamızda olmaz mı?
Gençliği bozkurtlaştırmamız gereken bir ortamda ‘bozkurtluktan’ feragat edenleri Allah’a havale etmeli ve başarmak için yılmadan yıkılmadan çalışmalıyız. Bunun için de Türklük ve İslam kavramlarına tam olarak hakim, ‘dili sustuğu zaman hali davayı anlatan’ ülkücülere ihtiyaç vardır. Kişi davasını yaşadığı ve anlatabildiği ölçüde ona sahiptir. Genç beyinlerin vebali boynumuzda dururken, ülke ‘köprüden önce son çıkıştayken’ dava şuurunu uyuşturmak isteyenlerin oyununa gelmeyelim.
’Eğri sopanın doğru gölgesi olmaz.’ Biz doğru olursak her şey doğru olur Allah’ın izniyle..