Küresel çapta sosyal-siyasal ve ekonomik bir krize neden olan, COVID-19 salgını, 2020 Mart ayında başlayan, toplumun her kesimi ve her sektöründe alınan tedbirler ışığında; gün oldu, kısmi, gün oldu tam kapanma, gün oldu kontrollü açılma evrelerini yaşamış, aşı sürecinde alınan mesafeyle beraber, temmuz ayıyla tam açılma sürecine girmiştik…
09/12/2020 tarihinde yayınlanan, “Salgın Sürecinde Eğitimimiz(!)” başlıklı yazımızda; sürece dönük değerlendirmemizde, ekonomik etkilenmişlikten daha derin etkilenmeyi “eğitimde” yaşadığımıza dikkat çekmiş, eğitimde yaşadığımız bu etkilenmenin derinliğini ve tesirini henüz tam fark edemediğimizi, ilerleyen yıllarda daha derin etkilerinin izleneceğini düşünüyoruz demiştik…
Tam açılma süreciyle kısmen rahatlarken, ekonomik etkilenmişlikleri azaltmanın gayret ve beklentilerimiz her şeyin ötesine geçti…
Oysa ekonomiden daha derin etkilendiğimiz “EĞİTİM”, gündemimizin öncelikleri içerinde yer almıyor gibi…
Eğitim, istikbalin insan sermayesine yapılan yatırımdır.
Tunç’un 1998 de yaptığı çalışmada belirttiği üzere; İnsanın üretim sürecindeki rolü, aynı üretim üzerinde fiziki sermayenin etkisi gibi, insana sermaye niteliği kazandırmaktadır. Emek, girişimci ve teknik bilgi faktörlerinin sahibi olarak insanın nitelikli veya niteliksiz olarak her iki şekilde de ekonomik sürece katkısı, insanı ekonomide sermaye unsuru olarak, belki de en önemli değişken olarak ortaya çıkarmaktadır.
Kalkınmada insan sermayesini ön plana çıkaran; ilkel tekniklerden modern tekniklere geçilmesi, teknik ve bilimsel bilginin önem kazanması, ayrıca mal ve hizmetlerin üretimi, yöneticilik, pazarlama ve diğer alanlarda fiziksel ve düşünsel olarak insanın üretim sürecinden bağımsız düşünülememesi, nitelikli insan faktörüne ihtiyacı artırmıştır.
İleri ekonomilere baktığımızda, iyi eğitilmiş insan gücü, bu ülkelerdeki kalkınma ve ekonomik büyüme süreçlerinde en önemli pay sahibidir. İnsan kaynağına yatırım yapan ve bu kaynağı verimli kullanan ülkeler, daha hızlı kalkınırlar. Eğitimli insan, verimlilik ve üretkenlik açısından en önemli sermaye kabul edilmektedir.
Nitelikli işgücünün çok değerli bir kaynak haline gelmesine bağlı olarak, beşerî sermayenin niteliğinde belirleyici olan eğitime verilen önem hızla arttı. Çünkü beşerî sermayeyi oluşturan bireylerin bilgi birikimi, doğuştan gelmeyip, alınan kaliteli eğitimle oluşuyor.
İnsana yapılan yatırım ekonomik çıktıların yanında önemli sosyal faydalar sağladığı da tartışılmaz bir gerçek değil mi?
Tartışılmaz bu gerçeklere dayalı;
Salgının başladığı Mart 2020’den bu yana okulların en uzun süre kapalı kaldığı OECD ülkelerinden biri olduğumuzu,
Okulların kapalı kaldığı süre uzadıkça öğrencilerin bilişsel, sosyal ve duygusal kayıplarımız sistemin telafi süreçlerini yönetme kapasitesini giderek aştığını göz ardı etmeden değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz.
Bir önceki yazımızda; Öğretimin Kesintiye Uğraması Sebebiyle, “Uzaktan Eğitim” verilse de “Oluşan Öğrenme Kayıplarına” dönük akademik mantık dahilinde ciddi araştırmalar yapılması gerektiğini ifade etmiştik.
Türk Eğitim Derneğince “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” başlıklı çalışmasında detaylı yer alan boyutlarıyla; öğrenme kayıpları beşerî sermaye kayıplarına yol açmaktadır. Öğrenme kayıpları, salt bireyle sınırlı kalmayıp, toplumsal yapıya, ekonomik yapıya olan tesiri ile yarına dönük toplumsal yapının bütününe olan yansımalarıyla insanların yaşam boyunca eğitim, öğrenme ve tecrübe ile kazandıkları bilgi, beceri ve üretken kapasitelerini ifade eden beşerî sermayelerinde kayıplara yol açmasıdır.
Küresel salgınının en fazla etkilediği iki alan olan sağlık ve eğitim, beşerî sermayenin iki temel bileşenidir.
İnsanların hayatlarına mal olan ve hem fiziksel hem ruhsal sağlıklarına doğrudan etkisi olan bu küresel salgın; aynı zamanda okulların kapanması, karantinalar ve kısıtlamalar sebebiyle başta küçük çocuklar olmak üzere, öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimlerini ve bilişsel öğrenme süreçlerini de olumsuz etkiledi.
Bu süreçte oluşan öğrenme ve beceri kayıpları; bilişsel, sosyal ve duygusal beceriler açısından birbiriyle ilişkili ve çok boyutlu etkilerle beşerî sermaye kayıplarına yol açmıştır.
COVID-19 sürecinde özellikle küçük yaştaki çocuklar, hanelerde yaşanan gelir kayıpları nedeniyle beslenme, bakım gibi temel ihtiyaçlarının karşılanamaması riskiyle karşı karşıya kalmakta ve bu süreçte çocuk ölümlerindeki artış, gelişme/büyüme geriliği yarının çözüm bekleyen açık alanlarımızdır.
Salgın sürecinde okulların kapanması ve okul terkleri nedeniyle oluşan öğrenme ve beceri kayıpları, öğrencilerin aldığı eğitimin süresinde ve kazandırdığı beceriler bakımından eğitimin niteliğinde kayıplar olması anlamına gelir.
Eğitimin niceliği ve niteliğindeki kayıplar ise gelecekte daha düşük bireysel gelirlerle ve daha düşük istihdam oranlarıyla ilişkilendirilmektedir.
COVID-19 sürecinde eğitimin niceliği ve niteliğindeki kayıpların gelecekte istihdam ve bireysel gelirlerde kayıplara neden olacağı öngörülmektedir. Örneğin bir çalışmada, ilave bir yıllık eğitimin gelecekte ortalama %10 daha yüksek bireysel gelirle ilişkili olduğu kabul edildiğinde, ABD’de okulların dört ay kapalı kalması sonucu her bir öğrencinin gelecekteki çalışma hayatında her yıl 1.337 $ daha az gelir elde edeceği tahmin edilmektedir.
İngiltere için yapılan bir çalışmada; işgücü anketlerindeki veriler kullanılarak zorunlu eğitimden sonra ilave bir yıllık eğitimin istihdamda olma olasılığı ve yıllık bireysel gelirlerle ne ölçüde ilişkili olduğu hesaplanması çalışmasında;
Eğitimin yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik duruma göre farklılaşan etkilerini ele alan çalışmanın verilerinden yola çıkan çalışmada, okulların 71 gün (bir okul yılının %37’si) kadar kapalı kalmasının yol açacağı istihdam kayıplarına uyarlanmış gelir kayıplarının daha düşük sosyoekonomik grupta yer alan öğrencilerde daha yüksek olacağı ve bu öğrencilerin yıllık brüt gelirlerindeki kayıpların 14.600£ ile 22.500£ arasında değişen miktarlara ulaşabileceği tahmin edilmektedir.
Dünya genelinde ilave bir yıllık temel eğitimin gelecekte % 8 daha yüksek bireysel gelirle ilişkili olduğu kabulünden yola çıkan başka bir çalışma okulların kapalı kaldığı süre uzadıkça okul terklerinin ve öğrenme kayıplarının artma eğilimine ve öğrencilerin bu süreçte temel becerilerindeki kayıplara işaret etmektedir. Bireysel kayıplar aynı zamanda, toplumsal kayıplarında bir başka boyutu olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’de COVID-19 sürecinde eğitim öğretimdeki kesintiler ve okul terkleri nedeniyle öğrenme ve beceri kayıplarıyla ilgili akademik ciddiyet dahilinde bir araştırma olmadığını düşünüyoruz.
Türk Eğitim Derneğince “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” başlıklı çalışmasında detaylı yer alan çalışmalarında diğer ilkeler bazında yapılan diğer çalışmalardan hareketle basit çıkarımlar yapılabilir diyerek;
Türkiye’de ilave bir yıllık eğitimin işgücü piyasasında elde edilen bireysel gelirle ilişkisini araştıran yakın zamanlı bir çalışma Hane Halkı İşgücü Anketleri verilerinden yola çıkarak Türkiye’de ilave bir yıllık eğitimin ortalama %8,8 daha yüksek bireysel gelirle ilişkili olduğu sonucuna ulaşıldığını, (Patrinos, Psacharopoulos ve Tansel, 2019).
Türkiye’de eğitimde bir yıllık bir kesintinin gelecekte ortalama %8,8 daha düşük bireysel gelirle ilişkili olacağı gibi kabaca bir tahmin yapılabileceğini, öğrenme kayıplarının, gelecekte daha düşük GSYH ve daha düşük büyüme oranlarına yol açtığını,
Eğitim ve öğrenmeyle kazanılan beceriler yalnızca beşerî sermaye ile değil aynı zamanda ülkelerin ulusal gelirleriyle ve uzun dönemli büyüme oranlarıyla da ilişkili olduğunu,
Öğrenmeyle kazanılan bilişsel becerilerin yüksekliği (örneğin yüksek PISA performansları) ile ülkelerin daha yüksek ekonomik performansa sahip olması arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdiğini vurgular...
Öğrenme ve beceri kayıpları, beşerî sermaye oluşumu ve birikimi kanalıyla da ekonomilerin büyüme oranları üzerinde önemli etkileri olduğu tartışılmaz bir gerçek değil mi?
COVID-19 sürecinde oluşan öğrenme ve beceri kayıplarının iktisadi büyüme üzerindeki olası olumsuz etkileri, telafinin nasıl olması gerektiği yönüyle, sadece MEB ile de sınırlı kalınmayan bir mantık dâhilinde, çok boyutlu olarak, (Sosyoloji-Sağlık-Ekonomi vb.) ciddi bir araştırma yapılarak alternatif çözüm seçenekleri ile ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
—————————-
- Tunç, M. (1998). “Kalkınmada İnsan Sermayesi: İç Getiri Oranı Yaklaşımı Ve Türkiye Uygulaması”, E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi Cilt:13, Sayı: I s.83-106