Bu durum sadece Tataristan’da böyle. Tataristan dışına giden Tatarların mutlak çoğunluğu İvan’a dönüşmüş, milletini, soyadını değiştirmiştir… Bunun başka yolu yoktur. Aksi takdirde o en zor işte, asgari ücretle çalışmak zorundasındır. Tatar kalırsa, ona ne lojman, ne kariyerde yükselme vardır, o bir zenci durumundadır. Bu şartlar altında nasıl dilini, milletini düşünürsün? Tüm Sovyet sistemi, Rus olmayan milletleri iktisadi, sosyal ve kültürel yönden Ruslaştırma amaçlı kurulmuştu.” (Kerimullin 1996: 402–403). Görüldüğü gibi Sovyet Dönemi’nde Ruslaştırmanın sadece yöntemleri değişmiştir. Sovyetler “tek tip” insan yetiştirmenin dışında, dilini, tarihini, geleneklerini bilmeyen şuursuz “mankurtlar” yetiştirmiştir. Sovyet Dönemi’nde “Türk olmak” ve “Türk kalmak” çok zor olmuş, bu bugün de böyledir.
Ancak şunu belirtmekte yarar var, Türklük için sonuna, ölümüne kadar mücadele eden insanlar da olmuştur. Değil zindanları ölümü bile göze alan yiğit insanlardan ilk akla gelen isim hiç kuşkusuz Tatar ulusunun büyük oğlu, siyasetçi Mirseyit Sultan Galiyev’tir (1892–1941). Sultan Galiyev 1917 Ekim Devrimi’ni büyük bir heyecanla karşılamış ve Lenin’in “Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayın etme hakkı” sözlerinden yola çıkarak Bolşevikleri desteklemiştir. Fakat çok zaman geçmeden söylenenlerin sadece sözde kaldığını gören Sultan Galiyev, gerçekleri Stalin’in yüzüne haykırmıştır: “Yeter, yoldaş Stalin, cumhuriyetlerin bağımsızlığı ile oynamayın! Yaşasın Tatar-Başkurt Cumhuriyeti!” (Kurban 1998: 99). Bu sözleriyle şimşekleri üzerine çeken Sultan Galiyev, sözlerinin bedelini hayatı ile ödemiştir.
1990’lı Yıllar
SSCB’deki değişimler, 1985 yılında Gorbaçev Sovyetlerin başına geldikten sonra başlanmıştır. Gorbaçev’in “perestroyka”, “glasnost” tabirleri Sovyetlerde yeni hayatın başlanacağının habercisi olmuştur. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile birlikte Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi SSCB için bir milat olmuştur. Demokrasi rüzgârının esmeye başlamasıyla birlikte bölgede yaşayan Türkler de harekete geçmiştir. 1917 devrimleri İdil-Ural’da nasıl bir heyecan yarattıysa 1990’lı yılların değişimi de aynı heyecan ve umut olmuştur. Kazan Tatarları değişimlerden yararlanmakta öncülük etmiştir. Takvim, 1990 yılının 30 Ağustos tarihini gösterdiğinde Tataristan Parlamentosu Yüksek Şurası Tataristan’ın Devlet Egemenliği Beyanatı’nı kabul etmiş ve Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmiştir. Milli ruh, milli heyecan birçok sivil toplum kuruluşunun açılmasına neden olmuştur. 1990’lı yıllarda Tatar milliyetçilerince, Milli Meclis, Tatar İçtimai Merkezi, “Vatan” Cemiyeti, Dünya Tatarlar Ligası kurulmuştur. Ayrıca dönemin Cumhurbaşkanı M.Şeymiyev’in fermanıyla 1992 yılının Haziran ayında Dünya Tatar Kongresi çağırılmış ve 19–23 Haziran 1992 tarihinde 1000’den fazla kişinin katılımıyla Dünya Tatar Kongresi’nin I.Kurultayı gerçekleşmiştir.
1991 yılının Aralık ayında SSCB çökmesi sonucunda tepeden inme Rusya Federasyonu ortaya çıkmıştır. Diğer Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını ilan etmişken Rusya Tataristan’ın bağımsızlığını tanımamıştır. Bu durum karşısında Tataristan Parlamentosu 20 Şubat 1992 tarihinde halk oylamasına gitme kararı almıştır. Bu karar doğrultusunda 21 Mart 1992’de halk oylaması yapılmıştır. Referandumda halka “Siz Tataristan’ın egemen devlet, uluslar arası hukuk sübjekti, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletlerle ilişkilerini eşit şartlarda hukuki anlaşmalar yapan Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?” sorusu sorulmuş ve “evet” veya “hayır” olarak yanıtlanması istenmiştir. 3.768.500 nüfuslu Tataristan halkının % 51,3’ünü Tatarlar, % 41’ini Ruslar, % 3’ünü Çuvaşlar, kalan % 4,7’sini de diğer milletler teşkil etmektedir. Toplam nüfusun % 56,58’ini oluşturan 2.132.351 kişi referanduma katılmıştır. Katılımcıların 1.309.056’sı (%61,4) “evet” , geriye kalan 799 bin 444’ü “hayır” oyu kullanmıştır. Benim de canlı şahidi olduğum ve görev aldığım halk oylaması Tataristan’ın bağımsızlığı lehinde sonuçlanmıştır.
21 Mart 1992’de Tataristan’da yapılan referandumdan sonra 31 Mart 1992 tarihinde, Rusya imzalanması için federe cumhuriyetlere “federatif antlaşma” sunmuştur, fakat Tataristan ve Çeçenistan bu antlaşmaya imza atmamış, haliyle Tataristan’ın Rusya Federasyonu’na dâhil olduğuna dair herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Buna ek olarak tarihçi ve siyasetçi İndus Tahirov’un şu sözlerini de hatırlatmakta yarar vardır: “Burada şu gerçeğin altını çizerek belirtmek gerekiyor ki, Tatar ülkesinin zorla Rusya’ya katılmasından (1552) bugüne kadar tek bir Tatar böyle bir antlaşmaya imza atmamıştır.” (Tahirov: 1994: 145). Federasyon, savunma ve dış politika alanında dayanışma amacıyla birden fazla devletin bir birlik devlet içinde birleşmesi anlamına gelmektedir. Durum böyleyken Rusya’nın ortaya attığı Rusya Federasyonu gerçek dışı bir uydurmadır ki, son günlerde bunun birçok kanıtına rastlamak mümkündür. 21 Mart tarihinde halktan gelen güvenoyuna dayanarak Tataristan kendi anayasasını hazırlamış ve anayasa Tataristan Parlamentosu’nda 6 Kasım 1992 tarihinde kabul edilmiştir.
Tataristan Anayasası’nın giriş sayfasında şu satırlar yer almaktadır: “Bu anayasa, Tataristan Cumhuriyeti’nin devlet statüsü hakkındaki halk oylaması sonucuna göre kabul ve ilan edilmiştir.”(Tataristan Cumhuriyeti Anayasası 1995: 5). Tataristan Anayasası’nın 1 maddesi, Tataristan’ın egemen demokratik bir devlet olduğunun altını çizmiştir, ayrıca 4.maddeye göre Tataristan’da iki dil: Tatar ve Rus dilleri resmi dil olarak ilan edilmiştir. Referandum ve Anayasa, Tataristan’ın bağımsız bir devlet konumuna gelmesinin bir kanıtıdır ki, konuyla ilgili İndus Tahirov şu satırları yazmıştır: “Tataristan kâğıt üzerinde de olsa, otonom cumhuriyetten bağımsız bir cumhuriyete dönüştü. Bugün, bu belgelere esasen, Tataristan, Rusya ve diğer devletlerin önünde bağımsız bir devlet olmaya hak kazandığını kanıtladı. Referandumun yapılması, bağımsızlığın hukuki esasını güçlendirdi.” (Tahirov 1994: 208). Rusya’nın bu olaylar karşısında ne yapacağı merak konusuydu. Rusya, Tataristan’ın ne bağımsızlığını kabul etmek istiyor, ne de fazla ses çıkmasını. Bunun sonucu 15 Şubat 1994 tarihide B.Yeltsin ile M.Şeymiyev arasında “Yetkileri Paylaşma Antlaşması” imzalanmıştır. Bu antlaşma bir taraftan Rusya’nın tepkiler karşısında geri adım atması gibi algılansa da, aslında gerçekler hiç de göründüğü gibi değildir. Rusya için “Yetki Paylaşımı”, Tataristan’ın dizginlerini ele alma ve Tatarları oyalama, zaman kazanma anlamını taşımaktaydı. Bunun yanı sıra antlaşmanın Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev tarafından imzalanması, Tataristan adına verilen ilk taviz, Tataristan’ın elde ettiği başarıların kaybının başlangıcıydı. Tataristan Cumhuriyeti için yeni bir çöküş döneminin habercisiydi. Bundan sonra Tataristan’ın elde ettikleri yavaş yavaş elinden alınacaktı… Ayrıca 1994 yılında Rusya’nın bağımsızlığını ilan eden Çeçenistan’a karşı acımasız bir savaş açması, Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer uluslara gözdağı vermek ve korkutarak susturmak içindi. 10 yıl devam eden bu savaşta Çeçenistan yerle bir edilmiş, sivil halk acımasızca katledilmiş, milletin savunucusu olan 2 cumhurbaşkanı öldürülmüştür. Bu savaş, kendinden başka milletlere hak tanımayan zalim Rusların gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.
2000’lı Yıllar/Putin’in Rusya’sı
2000’lı yıllarda Putin’in iktidara gelmesi, Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan için sonun başlangıcı olmuştur. Putin, Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din yaratma siyasetini gütmüştür. Putin’in amacı büyük Rus Devleti, büyük (!) Rus milleti, Rus dili ve Hıristiyan dinini Rusya’da egemen kılmaktır. Aslında Putin, Petro’nun vasiyetini harfiyen uygulamaya koymuştur.
1. Putin’in ilk girişimi, “parçala ve yönet (yut)!” siyasetini faaliyete geçirmektir. 2002 yılında, SSCB dağıldıktan sonra ilk kez genel sayım yapılmıştır. Sayılarının daha az gösterilmesi ve haklarının kısıtlanması amaçlı Tatarlar: Kazan Tatarları, Mişer, Kreşen (zorla tapındırılmış Tatarlar), Sibirya Tatarları, Astrahan Tatarları, Nogay Tatarları gibi 45 küçük etnik gruplara ayrılmıştır. Ayrıca SSCB döneminde pasaportlarda yer alan “millet” hanesi Rusya Federasyonu pasaportunda kaldırılmış, artık herkes Rusya Devleti’nin milletinden olmuştur.
2. 27 Kasım 2002’de Rusya Federasyonu kanunlarına ekleme yapılarak Tatar diline en uygun olan Latin alfabesine geçiş yasaklanmış. Bu kanuna göre “Rusya Federasyonu’ndaki tüm halklar ana dillerinde yazarken Kiril alfabesi kullanılmalıdır.” 1999 yılında Tataristan Parlamentosu’nda kabul edilen ve 2011 yılına kadar hem Kiril hem de Latin alfabesinin kullanımını öngören karar böylelikle daha 2002 yılında Moskova tarafından tek taraflı feshedilerek Tataristan Parlamentosu’nun kararı yok sayılmıştır.
3. Daha önce 89 bölgeden oluşan Rusya Federasyonu, yeni bir kanunla Moskova Merkez, Kuzeybatı, Ural, Kuzey Kafkasya, Uzakdoğu, İdil ve Sibirya olmak üzere 7 federe idari bölgeye bölünmüştür. Yapılan bu uygulama, cumhuriyetleri idari ve mali konularda kontrol altında tutarak tek merkezden yönetmek içindir. 25 Şubat 2005 tarihinde federe cumhuriyet ve vali seçimlerinin iptal edilmesi ile ilgili bir kanun Anayasa’da yerini almıştır. Böylece Tataristan cumhurbaşkanı da vali seviyesine indirilmiş ve merkezden atanmaya başlanmıştır. Putin, Tataristan konusunda cömert(!) davranmış, cumhurbaşkanlığı görev süresi daha 2006 yılında bitecek olan Şeymiyev’in görev süresini 9 Mart 2005’te uzatmıştır. Bu da Tataristan başkanının Moskova tarafından sevildiğinin bir işareti, Moskova’ya iyi hizmet etmesinin bir ödülüdür. Zaten “ödül (havuç) veya kamçı” Rusların yüzyıllardan beri kullandığı bir yöntemdir. Bu da Rusların sadık kölesi olan Şeymiyev’e verilen bir ödül olduğu su götürmez bir gerçektir. M.Şeymiyev bu atamayı reddetmek yerine kabul etmesinin altında yatan ilk neden – şahsi menfaati, koltuk sevdasıdır. Eğer Şeymiyev milletine, devletine, referanduma ve Tataristan Parlamentosu’nun kabul ettiği Anayasa’ya bağlı olsaydı, böyle bir atamayı kabul etmezdi. Şeymiyev’in bu davranışı Tataristan’ın bağımsızlığını inkâr etmek anlamını taşımaktadır. Tataristan başkanı, halk iradesini hiçe sayarak menfaatini ön plana koymuştur ki, Tataristan bugünlerde bunun acısını çekmektedir. Rusya karşısındaki her yenilgiyi zafer olarak göstermeye çalışan Tataristan başkanı bu vebalin altından nasıl kalkacak, gelecek nesiller önünde nasıl hesap verecek?
Takvimler 2010 yılını gösterdiğinde merkezden atanan başkanların adı, “cumhurbaşkanı” olarak adlandırılmayacağına dair kanun çıkarılmıştır. 21.12.2010 tarihinde Rusya Devlet Duma’sında kabul edilen bu karar, 24 Aralıkta Federasyon Şura tarafından onaylanmış ve Medvedev’in imzasına sunulmuştur. Bu kanuna göre, “Rusya bölge başkanı adı(cumhurbaşkanı) için, Rusya Devlet başkanı adındaki kelimeler kullanılmamalıdır”, yani Rusya’da tek başkan vardır o da Rusya başkanıdır. 2015 yılından itibaren Tataristan, Başkurdistan vs. bölgelerinin sözde “cumhurbaşkanı” adını kullanması yasaklanacaktır. Başkurdistan Cumhurbaşkanı kendi isteğiyle “cumhurbaşkanı” adından vazgeçmiştir. Ancak Ruslar gelecek tepkilerden çekinmiş olsa gerek, Tataristan’da sözde de olsa “cumhurbaşkanı” adı kullanılmaya devam edilmektedir.
4. 30 Ağustos 2005 tarihinde Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlanmıştır. Kutlamaya Putin bizzat katılmıştır. Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlamaları bahanesiyle 40 tane tarihi bina yerle bir edilerek, gerçek bir kültür soykırımı yapılmıştır. Bir taraftan Kazan şehri 1000 yıllık tarihi bir şehir derken, diğer taraftan tarihi yok etmek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Ayrıca kutlama kasıtlı olarak 30 Ağustos tarihinde yapılmıştır ki, Tataristan bağımsızlığının ilan tarihi olan ve Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos 1990 tarihi unutturulsun. 365 gün içinde 30 Ağustos tarihinin seçilmesi bir kasıttır; o gün bugündür bu tarih Cumhuriyet Bayramı olarak değil de Şehrin Doğum Günü olarak kutlanmaktadır. Putin amacına ulaşmış, bağımsızlık ve cumhuriyet kelimeleri artık tarih olmuştur. Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlamaları nedeniyle Putin’in onayladığı madalya “dağıtımı” yalnız Tataristan ile sınırlı kalmamış Türkiye’ye kadar ulaşmıştır. Rus eli ile verilen bu madalyayı büyük bir sevinçle kabul edenler nasıl kendilerine Tatar diyebiliyorlar acaba?
Tataristan’da tarihi binaları yıkma işi bugün de tüm hızıyla devam etmektedir. Ramazan Bayramının ilk günü olan 30.09.2008 tarihinde ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay’ın son yıllarını geçirdiği “Bulgar” misafirhanesi bunlardan sadece birisidir. Tukay’ın izlerini taşıyan, bir dönem tarihinin şahidi olan bu binanın yıkılması ve Tataristan hükümetinin de bunu sessiz onaylaması durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermektedir.
5. 02.12.2007 tarihinde Putin 309 nolu kanunu imzalamıştır. Rusya Federasyonu kanunlarından “Milli komponent (kısım, parça)” çıkartılmıştır. Burada “milli komponent” adı altında Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer milletler söz konusudur. Bu kanun gereği anadilde eğitim yasaklanmış, akabinde birçok okul kapatılmıştır. 2014 yılında Rusya’da 4500, Tataristan’da 698 Tatar okulu kapatılmıştır. Tataristan’ın başkenti Kazan’da sadece 2 Tatar Okulu bulunmaktadır, bu okullarda da Tatar Dili-Edebiyatı olmak üzere ancak 2 ders Tatar Dili’nde okutulmaktadır. Etrafa dehşet saçan Stalin Dönemi’nde bile anadilde eğitim yasaklanmamıştır. Ayrıca, 2009 yılından itibaren tüm lise mezuniyet ve üniversitelere giriş sınavları Rus Dili’nde yapılmaktadır. Doğal olarak Rus olmayanlar için bu sınavları kazanmak nerdeyse imkânsızdır ki, bu da onlar için üniversite kapılarının kapanması anlamını taşımaktadır. 2014 yılı itibariyle milli radyo ve televizyonların bazıları yayından kaldırılmış, yayın yapanlar da ancak 1–2 saat milli dilde yayın yapmaktadır.
Putin bununla da sınırlı kalmamış, üniversite hocalarını da kontrolü altında tutmak için kanunlar çıkarmıştır. 01.10.2009 tarihli, 1689/1 sayılı kanuna göre, yurt dışında konuşma yapacak veya dergide makale yayımlayacak olan bilim adamlarının metinleri virgülüne kadar incelenecek, ayrıca yazılar 4 merciden geçirilecektir. En ilginç olanı da bu mercilerin birisinin FSB (eski KGB) olmasıdır. Zaten yurt dışına çıkan bilim adamlarını dönüşte FSB’ye çağırılıp sorgulanması normal bir olgu olarak algılanmaktadır, bu kanun ise artık yurt dışına çıkışları sınırlamış ve çıkacak olanların da FSB tarafından onaylanmış “güvenilir” insanlar olduğu anlamını taşımaktadır.