Sıradışı bir sahne adamıydı.
Hiciv ve komediyi seçmişti.
Bu ikisi tiyatroda millî karakterimizdir ve en kuvvetli tarafımızdır.
Turgay, bunu anlayanlardandı.
Bana kalırsa daha ilginç bir şey yaptı.
Okullu sanatçıların pek azında gördüğümüz kendi hayatımıza yöneldi.
Halkın içinden, bizim yaşayışımızdan kesitler aktarmayı seçti.
“Yerli ve millî arıyorsak Turgay Yıldız’dır” dediğimi hatırlıyorum.
Turgay, eğilen bükülen, ona buna yaranan bir bozuk ahlâka zerre kadar iltifat etmemek bakımından da örnektir.
Doğru bildiği yolda aslanlar gibi dosdoğru yürüdü.
Biraz ticari düşünse çok para kazanırdı.
Hükumetlerin hoşuna gidecek politik hicivlere girse âbâd olurdu.
Örnekleri görülen beşinci sınıf kabiliyetler bile bu yaranmayla dünya sefası sürerken, böyle bir alçalmaya tenezzül etmedi.
Kabiliyetini kendi rahatı için harcayanlardan olmadı.
Kendisi olarak ve kendisi kalarak, türlü zorluklarla güreşerek şahane yaşadı.
TRT yıllarında devamlı bizim ekranlardaydı.
Tanışırdık ama yakın tanımadım.
Oda arkadaşım sevgili Turgay Bostan‘ın yakınıydı.
Birkaç defa başka yerlerde görüşmek dışında, köşeye çekildiğimiz yıllarda Turgay’ı ziyaret için gelişlerinde odamızda kısa sohbetlerimiz oldu.
Bu görüşmelerde de gördüğüm, kıvrak zekalı muzip bir karakterdi.
Kabiliyetini iyi kullandığı açıktır.
Çalışkanlığı, cesareti kabiliyetinden de ilerideydi.
Yiğitçe meydana atılanlar içinde özel bir yeri vardır.
Hakkında açılmış davaları yüz aklığı bildi.
Yaptığı işin temizliğinden emin, baskıya, yokluğa aldırmadan yürüdü.
Memleketin aydın namusunu temsil edenler arasındaydı.
Düşününce yapacağını yapacak kimse aklıma gelmedi.
Ektiği tohumların yeşereceği muhakkaktır.
Temiz kalbinin dayanacağı yere kadar gitti.
Duyunca, “Onu yalnız kendi kalbi yenebilirdi” diye düşündüm.
Kalbinden gitti.
Rûhu şâd olsun!