İnsan doğumundan ölümüne kadar bir şeyler öğrenir, güzel davranışlar kazanır. Bu sisteme “eğitim-öğretim” deriz. Çağdaş uluslarda eğitim-öğretim işinin sağlanması öncelikle devletin görevidir. Bu yüzden çağdaş insanlar devletin eğitim görevini iyi yürütmesi için hem devleti yönlendirmeliler hem de kendileri bu görevin gönüllü bireyleri olmalılar.
İki yıla yakındır süren Kovit 19 salgını eğitim-öğreti düzenimizi zorlaştırdı, hatta engelledi. Okullar kapandı, müfredatlar uygulanamadı.
Beklenilmeyen bu gelişme karşısında T.C.’inin yöneticileri ve öğrenci velileri şaşırdılar, yapabilecekleri şeyi yapamadılar.
Hastalık yayılınca öğrenciler öğretmenlerinden ve derslerinden uzak kaldılar. Millî Eğitim Bakanlığı bir vericiden “EBA” adıyla bazı öğretmenlere ders anlattırdı, bazı öğrenciler tablet ve cep telefonlarıyla o dersleri izlemeye çalıştı ama bu uygulama çok yetersiz oldu. Bazen zarar bile verdi.
M.E.B. ve yetkililer daha verimli ve gerçekçi bir yöntem bulabilirlerde ama böyle bir zeka ön almadı. Hemen bu iddiamın pratiğini anlatayım.
M.E.B. Türkiye’de uydudan yayın yapan bütün TV kanallarını birer okul ve sınıf haline getirerek öğrencileri öğretmensiz ve derssiz bırakmayabilirdi.
Sen devletsen, senin ülkende sabahtan akşama kadar uydudan yayın yapan dört yüz(400)ün üzerinde resmi ve özel TV varsa, göstermelik bir EBA ile tüm okul, sınıf ve öğrenciler için günlük 5-6 saatlik bir dersle günü geçiştirmezdin. Tüm TV kanallarını eğitim ve öğretimimizin hizmetine sokardın. Bir plan ile okul öncesi eğitimden lise son sınıf öğrencilerinin müfredatına varıncaya kadar tüm okul, ders ve sınıfların bir planını yapardın. Tüm dersleri sabahtan akşama kadar, TV programlarında canlı olarak anlattırırdın. Hepsi bu kadar.
Eğitim yöneticileri, Milli Eğitim bakanı, Bakanlar Kurulu, Recep Erdoğan bu kadar basit bir işi düşünemediler. Düşünemedikleri gibi, zamanında yapılan böylesi önerileri de ciddiye almadılar.
***
Şu an Türkiye’de 24 saat yayın yapan otuz (30) civarında devlet televizyonu var. Bu televizyonlar Kovit 19 gibi olağan üstü bir durumun yarattığı sıkıntıyı aşmak için kullanılmayacakta ne zaman ve ne için kullanılacaktı? Sırf bu konu bile devleti yönetenlerin yetersizliklerini, milletin malını milletten esirgediklerini gösteriyor.
Sonra Türkiye’de sırf devlet televizyonları yok. Saydım, değişik alanlarda yayın yapan özel nitelikli, 24 saat uydudan canlı yayın yapan, ulusal nitelikli 150 (yüz elli) kadar TV kanalı var.
Otururdunuz, bu televizyonlarda anlatılmak üzere anaokulu öğrencilerinden lise son sınıf öğrencilerinin günlük ve haftalık ders sayılarına yetecek kadar (25-30) civarında bir kanalda tüm sınıfların derslerini hiç aksatmadan öğretmenlere canlı olarak anlattırırdınız. Sonuçta, tüm öğrencilerimiz her gün derslerini izlerlerdi.
Birisi çıkar: “Devletin TV kanalları bu işle mi uğraşsın? Özeller buna mecbur mu? Mülkiyet hakkı var. Kadın-eğlence programları ne olacak? Diziler aksatılamaz!..” gibi gerekçelerle önerime karşı çıkarsa hiç dinlemem, güler geçerim. Bizim muhatabımız böylesi kişiler değildir, devlettir. Bizi öğrencilerimizin geleceği, bilim ve uygarlık ilgilendirir.
Türk halkı olmasaydı T.C. olmazdı. T.C. olmasaydı bu televizyonlar olmazdı. İster devletin ister özelin olsun, mevcut TV kanalları varlıklarını Türk halkına borçlular. Önerim yasalara aykırı ise T.B.M.M. toplanır, bir yasa çıkarır. “Özel mülkiyetin gaspa edilecek hakkı” gibi bir düşünce çıkarsa; o televizyonların eğitim-öğretime ayrılan zamanları için paralarını ödersiniz. Yeter ki sizin iş yapma, sorun çözme gibi bir meziyetiniz olsun.
Yöneticilerin sorunu çözmeye yönelik özellikleri yoksa, bunlar önümüzde takoz iseler; bu kez halk yöneticilerin kapılarına dayanacaklar, kendi çözüm önerilerini dayatacaklar. T.C.’ini kuran irade geçmişte bize bazı haklar vermiş. Hakkını yasal yollarla aramayanlar insan yerine konmazlar.
Birer bilim ve teknoloji ürünü olan TV kanallarını iyi değerlendirirsek kazançlı çıkarız. Bu vesile ile saydım, Türkiye’de 400 civarında yerel ve özel TV kanalı var. Devletin kanalları dahil her birisinin “işe yaramayan, bizi avare yapan, kişilik ve toplumsal yapımızı bozan” birçok yayın var.
Haberler ve raporlar Kovit 19 salgınının yine yükseldiğini gösteriyor. Bir hekim bu gidişle önümüzdeki Ağustos ayının sonunda salgının bugünkünün beş (5) misline ulaşabileceğini söyledi. Yani 2021-2022 eğitim öğretim yılında okullarımızın yine kapalı olma ihtimali yüksek.
Böylesi bir olumsuzluğa karşı M.E.B. ne yapacak, uydurma bir EBA programı ile baş başa mı kalacağız?
EBA dediğimiz şu cılız sistem hakkında bir iki cümle yazayım. Bazı çevre ve kişiler EBA’dan ders izlemek için öğrencilerimiz adına “Tablet Projesi” hazırladılar. Tablet dağıtımı gerekçesiyle bizim bilmediğimiz kişi yahut firmalar bütçemizden çok para kazandılar. M.E.B. tüm öğrencilere tablet vermedi; yakınlar, eş dostlar, siyaset dolandırıcıları bundan çıkar sağladılar. Kimi veliler öğrencilerine parayla tablet satın almak zorunda kaldı (Aile bütçesi ayrı bir kayba uğradı). Tablet alamayanlar çocuklarına cep telefonlarını verdiler.
Takip edilemeyen, henüz bilinçlenmemiş öğrencilerimiz/çocuklarımız bu tablet ve cep telefonlarını kötü yönde kullandılar; dersi bırakarak veya çokça EBA dersi bittikten sonra ellerindeki teknoloji ürününü “oyun aracı” olarak kullandılar. Aileler bunu önleyemedi, kayıp üstüne kayıp yaşadık.
Eğer biz televizyon merkezli bir eğitim-öğretim modelini planlayıp uygulamaya koyabilseydik; tablet paralarını çaldırmaz, aileler arasında ayırım yapmaz, çocuklarımızı yalancılık ve sahtekârlığa itmemiş olurduk.
Ziya Selçuk’tan beklentimiz şudur: Unvan, makam ve yaşının adamı olsun. Zil çalmak, “başarılıyım” demek yetmez. Öğrencilerimiz iki yıldır nitelik kaybetti. Bunun baş sorumlusu Ziya Selçuk’tur. Nitelik kaybına uğrayanlar robotlaşır. Halk sizden işaretsiz bir görev istiyor. Hemen oturun, önümüzdeki yılın rasyonel, nesnel ve “tam bağımsızlıkçı” eğiti planını yapın ve uygulamaya koyun, size teşekkür edelim. Bunu yapamayacaksanız bırakıp gidin.