Değerli okurlarım, “değişim” adı altında başlatılan “MHP’de kurultay” sürecinin ilk basamağı olan “tüzük kurultayı”, nihayet 19 Haziran Pazar günü gerçekleşti…
Kurultayın heyecanının ve mutluluğunun yanında, beni ve bir çok ülkücüyü rahatsız eden, kurultay esnasında ve sonrasında, (bir çoğu da küçük gereksiz ayrıntılar olmak üzere) “eksikler ve yanlışlar” bahanesiyle, ortamı karalayıcı, suçlayıcı, art niyet taşıyan cümlelerin sarf edilmesiydi…
Bu türden yorumların ve görüntülerin sürece hiçbir katkısı olmayacağının bilinmesi gerekirdi. MHP’nin Türk milletine dönük yüzüne, en çok da, ülkücü camiaya zarar verileceği de ayrıca düşünülmeliydi.
TV ve sosyal medyada aslı astarı olmayan dedikodu mahiyetinde haberler, özellikle de bazı adaylar ve ekipleri tarafından, kamuoyuna o kadar düşüncesizce ve abartılı şekilde aktarıldı ki, bundan da hiç sıkıntı duyulmadı maalesef.
Sözde “abilik yaptıklarını” ifade edenler, “ülküdaşlık hukukunu” da hiçe sayarak, yarışın centilmenlik havasından da çıkıp, rakip gördükleri aday ve insanlar hakkında, olumsuz ve iftiraya varan haberler bile ürettiler…
Hâlbuki MHP’nin geleceği açısından, genel başkanın kim olacağı kadar, sürecin nasıl işletildiği, o süreçte Türk milletine yansıtılan “ülkücüye güven, uzlaşı ve kardeşlik” havasının da çok önemli olduğu bilinmeliydi…
Herkesin en önce, hangi amaç için yola çıkıldığının bilincine varması, her aşamada “ülkem ve ülküm” ilkesini hatırlaması, tek bir ülkücüyü bile kaybetmemek adına paylaşımcı ve birbirine saygılı olması gerekmektedir.
Böylece, hem uzun zamandır içe kapanık durumda ve bilinmezlik zırhı içinde kalan “ülkücü camia” sorumluluklarına hep birlikte sahip çıkacak, hem de heyecanını ve birliğini Türk milletine yansıtmış olacaktır. Bu da, halkın olaya dâhil olması, yarın (seçimlerde) partiye daha fazla sahip çıkması demektir…
Yukarda da ifade ettiğim gibi bu sürecin MHP hayrına olması için kurultaydan kamuoyuna yansıyanlar çok önemlidir.
Ülkücülerin, başka bir adayı desteklediği için diğer ülkücüyü, ötekileştirme, kendinden kabul etmeme gibi bir tavrı olamaz… Kim seçilirse seçilsin, kurultayın öncesi ve sonrası, her daim önlerine gelecektir. Dolayısıyla, taraftarların GÖNÜL GÖZÜYLE olaylara bakmaları, “kol kırılır yen içeride kalır” hassasiyetiyle yorumlar yapmaları çok önemlidir.
Bir gönül adamı, “gönül gözü kullanan insanlar liyakat elde etmiş olan insandır… Yaşamla kavgaları, insanlara ön yargıları yoktur… Karşıdakini yürekleriyle ölçer, kendini bilir ve insanları anlamaya çalışır…” demişti.
“Ülkücü olmak gönül işidir” diyenlerin, bir DİĞERİNİ kovmaya, “ayrık otu” muamelesi yapmaya ne hakkı var, ne de böyle bir hesap içinde olma şansı… Bütün ülkücüler aynı bayrağın altında, yanyana, dipdibe!… Kimi zaman yüzyüze… Kimin yanında olunursa olunsun; ülkücüler, kendilerine göre ve kendince; daha çok ne yapılabilinir, nasıl başarılı olunabilir çabası içinde…
O gün (19 Haziran) binlerce ülkücünün, “ilkeleri ve ülkeleri” için nasıl kol kola geldiklerini, yollara düştüklerini yaşadık gördük…
Salondaki heyecanı görüp de gözleri dolmayan ülkücü var mıdır?
Hissedilen hava, 14 yaşımdan beri katıldığım “ülkücülerin birliklerini ilan ettikleri” o muhteşem “Söğüt şenlikleri, Erciyes ve Ergenekon şölenleri” gibiydi. Gözlerim Başbuğ Alparslan Türkeş’i aradı… “Şöyle bir kapıdan giriverse de herkes, ‘menfaat, hırs ve benlik’ duygularından sıyrılıp, titreyip kendine geliverse’ dedim…
Eminim o gün orada hiç kimse, karşıdakini kendinden ayrı görmedi… Aynı bayrağın altında şehitlerin ruhu aramızdayken, zaten ayrılık olur muydu ki?
Kimse unutmasın ki, bu surecin bir vebali var. Genel merkez başta olmak üzere bütün adayların hesabı bu olmalı… Yarın herkesin, milletin karşısına çıkacak ve konuşacak yüzü-yüreği olmalı… Dolayısıyla verilen bütün mesajların içeriği, “birlik ve dirilik” güzelliği taşımalı..
Çünkü Ülkücüler, Türk milletiyle aynı endişeleri taşıyor; UMUT VE BÜTÜNLEŞMEK İSTİYOR..!!
Dava adamı Dündar Taşer;
“Doğru’da birlik, doğrudur. Yanlış ’ta dahi, birlik doğrudur. Çünkü, bizatihi birlik, doğrudur” Der.
Yani Önce birlik ruhu, uzlaşı dili.