Başbakan Recep Tayyip Erdoğan der ki, “Paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz; para paradır. Para cıva gibidir, kendisine uygun nereyi bulursa para oraya akar.” (Hatay Dörtyol’da Atakaş Grubu ile Rus MMK Grubu tarafından ortaklaşa kurulan demir-çelik fabrikasının açılış töreninde.) Sadece paranın mı? Bazı İnsanların da, ilkesi, kendine Has (!) yolu yok… Cıva gibiler maşallah!
Manzara şu, millete demokrasiyi;“suyun başında kimin duracağına, han-ı yağmayı kimin yöneteceğine karar verilmesi” diye yansıtan siyasi tipler, hak etmeseler de hala halktan fazlası ile ilgi görmeye devam ediyorlar. Bu tür siyasi tipler; içten içe, halkımız tarafından yargılansalar da(siyaset hala en büyük güç göründüğü için olacak); halkımızın “güç” e aşkı ve “güçlüysen haklısın” a olan inancı yüzünden, tepemizde gezmeye devam ediyorlar…
Bu inanç sürdüğü müddetçe de, kişilerin siyasette olma nedenleri arasında , “sözde itibar, güç ve para kazanma isteği… gibi” idealleri (!) fazlasıyla öne çıkacaktır.
Elbette bu kalitesizliğin ardından demokrasi kirliliğinin oluşması çok doğal. Bu kirliliğe ve siyasetçilere yapılan yorumlar yenilir yutulur gibi değil de, ne hikmetse, taban dediğimiz kesimden “bunlara " gelen destek, tam gaz devam etmekte.
Görünen o ki, siyaset halk arasında güvenilir bir alan olarak görülmese de, insanımız tarafından, en çok itibar edilen kişiler hala siyasetçiler. “Acaba balık baştan mı kokuyor yoksa kokmuşluk-koku dipten mi geliyor?”diye düşünmeden edemiyorum!..
Aslında, bu ilgi ve itibara karşın, siyasetçilerin sorumluluk sahibi olmaları, önce “ilke’m” demeyi bilmeleri gerekir. Ki aynı zamanda da , “av” konumuna düşmesinler.
Son AKP ve “HAS” parti pazarlığından çok önce görüyoruz ki; dönemin ABD elçisi James Jeffrey tarafından 25 Şubat 2010 tarihli Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen kripto da Numan Kurtulmuş; “Saadet’in Hoşgörülü ve Nazik Yüzü diğer Saadet Partililerden farklı, İngilizce bilen, ABD’de yaşamış, düşünceli ve cana yakın; insan hakları, demokrasi, ekonomi, dış politika konusundaki argümanları sakin ve iyi savunma noktaları alan tezler. Şu ana kadar kişisel olarak çatışmacı gibi görünse de, bundan daha önemlisi SP’nin perde arkası kadrolarının etkisinden bağımsız olduğunu söyleyen… SP’yi bir dini parti değil, Anadolu gelenekleriyle bağdaşan bir popüler parti olarak tanıtan. Hatta bazı solcuların kendilerine‘liberal parti’ dediğini söyleyen….Dış politika konusunda geleceğin en büyük çatışma noktasının din değil, zengin kuzeyle yoksul güney arasındaki ekonomik çatışma olacağını söyleyen biri.” olarak tanımlanıyor.
Bu rapora göre, zaten avcımıza çoktan onay verilmiş; avcımız da her zaman ki gibi zekice, ne zaman nerede kimi kafesleyeceğini iyi biliyor.
Siyaset arenasında, omuzunda ağ, elinde değnek bulunan bir avcının; güç, rant, itibar tuzağına takılan ve kafeslenenler; iyi de sizin, söz verdiğiniz, size inanan, destek olan insanlara bir borcunuz yok mu? Hani idealleriniz? En kötüsü ise, maalesef (kendi nefsiniz için) arkadaşlarınızı ve gurubunuzu da aynı yemliğe taşıyan ”güvercin/ler” olmanız.
Bu arada sıradakilere(!) (AKP”ye katılma konusunda kapısı çalınacaklara) bir çift sözüm var. Bu “evet” 12 Eylül referandum “evet”ine benzemez. Burada, tuzağa düşen siyasi ahlak söz konusu; varacağınız kapıda, bu sefer kimliksizleşeceksiniz(!) haberiniz ola…
Bu operasyondan nasıl mı kurtulacaksınız?.. Aslında çare açık: (kaliteli saygın bir siyaset ve siyasetçi örneği ve de demokrasi için) Milletle el ele verip hep birlikte uyanarak.
Peki ya "siyaset yapmak, sırf iktidarını güçlendirmek ve biten ömrünü uzatmak" adına, bazılarını(!) onursuz, omurgasız, zayıf ve zaaflı duruma düşüren insan ve parti-avcısına ne demeli. Onlarda unutmasınlar ki bir gün, “ava giden de avlanır.”