Haydi, “siyaset bunu hep yapıyor” diyelim… Ya dernekler?
Günümüzde STK’ların demokrasi için ne kadar gerekli olduğunu kabul etmeyen neredeyse kimse kalmadı. Siyasetten bürokrasiye, özel sektörden akademiye kadar herkes, STK’ların önemi konusunda hemfikir.
Tavandan tabana kimsenin birbirini dinlemediği, anlamaya ve diyalog kurmaya çalışmadığı… Siyasetin, “kavga ve cepheleşme ortamını taraftar toplamak” için kullandığı bir ortamda elbette sivil harekete çok şey düşüyor. En çokta toplumun taleplerini seslendirmeleri, toplum sorunlarının çözümü adına sağladıkları işbirliği kültürü konusunda…
Beklentiler bu yönde ama Sivil Toplum Kuruluşları bu beklentinin ne kadarını gerçekleştiriyor acaba? Zaman zaman sorumluluklarını yerine getiremedikleri hatta sorunun bir parçası oldukları, kendi aralarında dahi bir diyalog kuramadıkları, dünden bugüne dile getirilen bir konu.
Osman Diyadin Karadeniz gazetesindeki köşe yazısında, Trabzon’un sahipsiz olduğunu, sadece laf üretildiğini, icraat yapılmadığını, bundan da en fazla, siyasetin ve yönetenlerin ardından da sivil toplum örgütlerinin sorumlu olduğunu anlatırken, özellikle STK’ların kentlerine karşı olan ilgisizliklerinden ve kendi aralarında bir işbirliği içinde olmamalarından dert yanıyor.
Bu tespit sadece Trabzon için değil, ülke genelinde de aynı. STK’ların bir iş birliği görüntüsü veremedikleri, özellikle kent sorunları için yan yana gelemedikleri genel düşünce…
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 100.000’e yakın dernek ve vakıf var. Bu sayı çok değil, az da değil… Sayı ne kadar çok olursa olsun; STK’lara katılım konusunda isteksiz olunması, yüzde 60’ında aktif üye sayısının 50’yi geçmemesi; hem toplumda bir işbirliği kültürünün olmadığını hem de, STK’ların işbirliği kültürüne yeterince katkı sağlayamadığını gösteriyor…(
Politikleşmeleri, etkinliklerinin yetersiz olması, aralarında ki rekabet, kişisel ön plana çıkma çabaları, şeffaf olamamaları, yönetici zafiyeti, kurum içi demokrasi eksikliği, genel geçer konularla ilgilenmeleri ve maddi problemleri STK’ları etkisiz kılarken, onların yan yana gelerek, kentleri adına önemli bir rol üslenmelerini de engelliyor.
Dolayısıyla bu durum onların, hem kamu kuruluşlarında hem de özel sektörde alınan kararlara katılımlarını sadece sözde ve fotoğraflarda bırakıyor..
Sivil Toplum Örgütleri ne yapmalı?
İvedilikle aralarında bir diyalog kurmaları ve bir güç birliğine gitmeleri… Faaliyet gösterdikleri alanlara ilişkin, ürettikleri bilgi, politika, uygulama ve eylemleri kent politikalarına taşımaları gerekir. Ancak bu şekilde, Kent politikalarını destekleyen konumdan, toplum adına alınan kararları etkileyen ve yönlendiren konuma geçebilirler.
STK’lardan beklentilerimizi dile getirirken elbette STK’ların aşamadığı sorunları olduğunu biliyor bunu da göz ardı etmiyoruz. Yıllardır birçok derneğin gönüllü çalışanı olarak, tanık olduğum en önemli sıkıntıları; kendilerine muhatap bulamamak, kaynak yaratmak ve mali sürdürülebilirliği sağlamak konusunda oluyor.
Bunun da STK’lar arasında bir işbirliğine gidilerek çözüleceğine inananlardanım. Aralarında kaynak ortaklıkları kurulabilirler. En basitinden mekân paylaşımı yapılabilirler. Genel geçer projelerden maddi kazanç elde etmek yerine, toplum sorunlarına yönelik ses getiren çözümlerle ve kalıcı projelerle halkın karşısına çıkabilirler… Bu da, STK’ları daha güçlü ve güvenilir yapacak, toplum desteğinin de yükselmesine neden olacaktır.
Sonuç; STK’ların toplum desteğini almaları ve sosyal etkilerini genişletmeleri için işbirliği kültürünü önce kendi aralarında sonra da toplumda hayata geçirmeleri gerekir. İşbirliği kimseyi eksiltmez, aksine çoğaltır… Tabi ki kentinize (Trabzon’a) karşı samimi ve duyarlı iseniz. Yoksa seçimden seçime kapınız çalınır, çabalarınız ve emekleriniz kahvaltı sohbetlerinde kalır.