Hükümette Değişiklik Olabilir mi?
Bekir Bozdağ’ı tanırım. Yozgatlı…
Diğer Yozgatlı neydi canım şu Zaman gazetesi genel yayın müdürü onun hemşerisi…
Herkes bir zamanlar iyi dost olabilir.
Memleket meselesi gündeme geldiğinde gerçekten o derin dostlukları yaşatmak pek zor olabilir.
Bunu anlarım.
Anlarım da ikisi arasındaki çizgi nerede başlar nerede biter onu ancak tarih felsefecileri sezebilir.
Bekir Bozdağ darbenin ardındaki gücü teşhis etti…
John Biden ABD’nin darbenin içinde gösterilmesine oldukça diplomatik bir dille, bana göre yine oldukça sert bir tepki koydu.
Başbakan Binali Yıldırım ise ertesi gün diplomatik bir dille Türkiye’nin cevabını yapıştırdı hemen.
Bize göre mesele kapanmıştır gibisinden.
ABD, darbenin içinde olmadığını söylüyorsa bu açıklama bize göre yeterliymiş…
Şimdi Sayın Bekir Bozdağ ne yapacak merak konusu.
Zira hükümet adına en açık, net ve keskin cevabı o ortaya koymuştu.
İki kuzuyu güdemeyecek bir vaizini bu kadar büyük bir işe kalkışması bütün değişenler fonksiyondan vareste tutulduğunda bile mümkün değildir.
Darbenin arkasında FETÖ yapılanmasını kullanan bir küresel akıl ve küresel operasyonel istihbarat tekniklerini en iyi kullanan bir akıl ve güç olmak icap eder.
Bu da ABD’den başkası değildir.
Şimdi Türkiye hükümeti ABD’nin mesajını aldığını aktarıyorsa dünya kamuoyuna içerde de bir yeniden yapılanma beklenmeli değil midir?
Aksi takdirde ABD ile Türkiye arasında derin bir sürtüşmenin –ki bu sürtüşmeyi elbette her türlü savaş tekniklerini de içine alan bir çatışma stratejisi olarak düşünmek gerekir- önümüzdeki günlerde bölgeyi kasıp kavurması beklenmelidir.
Bu anlamda hükümette bir takım değişikliklerin de gündeme gelmesi kaçınılmaz olur.
Türkiye Avrasya ekonomisine entegre olup yeni bir dünya kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır gibisinde posta koymalarla mevcut siyasi yapısını tahkim ederek sürdürülebilir bir bölgesel siyaset ortaya koyabilir mi?
Bunu belki yüz yıl önce denese ve bugüne kadar her türlü küresel sarsıntıya karşı derin tecrübeler kazansa bugünden sonrası için de denemeye değer diyebilirdik.
Fakat bizzat mevcut siyasi dokuya zemin sağlayan iktisadi –finanstan reel ekonomiye kadar- aktörler böyle bir ihtimali macera olarak değerlendireceklerdir.
İster istemez Türkiye geleneksel Batı düzlemindeki istikbal vurgularına rücu edecektir.
Bunu siyasi aktörler de oynamadan nasıl gerçekleştirecektir bunu zaman gösterecek.
Gerçi Türkiye, rehabilitasyon tekniklerini Cumhuriyet tarihi boyunca hayli tecrübe etmiş ve böylesi badirelerden pek çok kez fazla hasar görmeden geçmeyi bilmiştir ama bu sefer ki aktörlerle ülkenin varlık yokluk meselesinin birbirine fazla geçmesi yüzünden biraz zor olacağa benzemektedir.
Padişahlar, sadrazamlar, Cumhuriyet döneminde de başbakanlar dış ilişkilerde hangi büyük güç tarafında siyaset geliştirmemiz icap ediyorsa ona göre bir isim etrafında uzlaşırlardı. Yani mülkün başındaki icap ederse mülkü terk eder ve ülke istikbalini kurtarırdı.
Demirel gider Ecevit gelir, Ecevit gider Demirel gelirdi. Ama devri sabık yaratılmazdı. Muhalefete çekilen bir sonraki seçim dönemine hazırlanır ve iktidar olmaya çalışırdı.
Şimdi ülke istikbali ile mütemmim hatta mütemmimden öte bütüncül bir siyasi yapı söz konusu…
Bu da milli ve yerli güçleri ister istemez korku ve vehim dünyasında tuhaf bir kenetlenmeye itiyor.
Onun için her türlü demokrasi değerinden vaz geçilebilir.
Zira söz konusu vatansa…
Söz konusu din-i devletse..
Diye başlayan ve dişini gıcırdatan çok olur.
Böyle bir ortamda hain üretilir bol bol…
Herkes komşusundan filan şüphelenmeye başlar…
Normalleşmeye dönmek için aklıselim sahiplerinin ve tarih bilenlerin devreye girmesi şarttır.
Keşke Halil İnalcık ölmeseydi…
HALİL İNALCIK
Duydum ve şu son darbe kadar müteessir oldum.
Darbe gecesinden beri uyuyamıyorum.
Çünkü böylesi haller sonrası başkaca haller sıraya girer toplumsal dokumuzu mahvetmek üzere eşikten göz ederler.
Bu göz etmeleri herkes görmez.
Halil İnalcık hoca ile memleket ve tarih meselelerinin nasıl ünsiyet içinde olduğunu çokça müşahede edip tartışmıştık.
Onun 85 yaş toyu için yaptığımız bilgi şöleni dolu dolu geçmişti.
Halil Hoca bugünkü günlerin eşikte göz ettiğini gören adamlardandı.
Bu endişeleri biz de taşıyorduk.
Evet darbe kadar üzüldüm O’nun aramızdan ayrılmasına…
İmdi bize kim diyecek ki ordusu güçlü olmayan devletlerin demokrasileri de güçlü olamaz diye…
Şimdi bize kim diyecek ki uluslararası ilişkiler iç siyasetlerin bir parçası olarak dizayn edilemez diye…
Darbe gecesinden beri ülkenin istikbali için endişeliyim. Keşke devlet ve demokrasimiz daha mukavim olabilseydi.
Ama ehliyetli insanlar sayesinde, şuur ve idrak idolü yetişmiş insan kapasitemiz ile belalardan yok olmadan milliyetimizi muhafaza ederek kurtulma şansımız her zaman vardı.
Bunlardan birini kaybettik.
En mihver olanını…
Şimdi ne yapacağız biz Halil Hoca’nın bakış açısı olmadan…
Allah gani gani rahmet eylesin ve bize de acısın…