DUASI KABUL OLUNAN CAMİ NE DEMEK
Bir selatin camii tartışmasıdır gidiyor.
Cumhurbaşkanının “selatin cami yapalım şöyle Taksim’e bir de…” gibisinden cesaret edebiyatına timsal olabilecek açıklamasından sonra selatin camii yapılabilmesi için “saltanat sistemine geri dönmemiz lazım geldiğini” vurgulayanlar oldu.
İstanbul’un ilk selatin camii hangisi sorusu da bu minvalde sorulur oldu.
Fatih Camii mi, Ayasofya mı, yoksa bugüne kadar ilk haliyle gelen Beyazıt Camii mi?
Bursa’daki Ulu Camii de hatırlayanlar oldu bu arada…
Biz de Ankara’daki selatin camiinden bahsedelim biraz.
İç Kale’deki Alaaddin Camii Ankara’nın ilk selatin camiidir.
Yapım yılı 1178… Sultan Alaaddin’in emri ve bağışıyla yapılmıştır.
Selatin camii için evvelemirde arazinin temini ve üzerindeki yapının tamamen sultanın servetinden harcamalarla yapılmasıdır. Asla bağış toplanmalıdır.
Böyle olunca saltanat sistemine geri dönmemize gerek yok.
İlkesel olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın sultan hazretleri yerine ikame olunmasında bence fazlaca bir mahzur yok.
Burada üzerinde durulması gereken ehemmi mühimme tercih noktasında daha ziyade cami için lazım gelen arsanın sayın Erdoğan’ın özel birikiminden karşılanması hassasiyetinin gözetilmesi olsa gerektir.
HELAL PARAYLA
Arsa yetmez. Üzerindeki yapının mimari çizimi, mimara verilecek meblağ hep camiye adını verecek olan sultanın özel kasasından harcanmalıdır. Caminin inşaatı için harcanacak her kuruşun kendi kesesinden temin edilmesi öte âlemde hesap sorulmasının, kul hakkı aranmasının önüne geçmek için evladır.
Bu durumda Taksim’de uygun bir arsa bulmak hayli zorlaşır.
Böylesi selatin bir cami için en az on on beş dönüm bir arazi icap eder.
Sonra mabedin yapımı için en az ik yüz üç yüz milyon harcanmalıdır.
Bu paranın da temin edildiğini düşünelim.
Hiç kimsenin cami inşaatına tek kuruş vermemesi , bağış filan yapmaması için tedbirler alınmalıdır.
Selatin camilerin çok çok büyük devasa eserler olması temel ilke değildir.
Herhalde padişahlar estetik denen bedii zevk ve idrakten yoksun değillerdi.
Caminin konuşladığı yerin etrafla ünsiyeti , münasebeti pek mühimdir.
Mesela Ankara’da İçkale’deki Alaaddin Camii küçük bir camidir. Küçük olması onun selatin camii olmadığı anlamına gelmez. İçkale’de ancak o boyutlarda bir camiye ihtiyaç vardır.
Osmanlı zamanında hakim tepelere camiler yapılmıştır.
Mabedlerin öyle çukurlarda, yola sıfır, her anlamda sıkışık trafiği düşünmeyen hadnaşinas yapılar olması düşünülemez.
Bugünlerde Ankara’ya da bir selatin camii taklidi cami yapılıyor.
Bence adı Kızılbey olması gereken bir cami…
Hani Melih Gökçek’i ilk defa takdir ettiğimiz bir icraatı vardı ya…
TİKA eski binasının yıkılması ve yerine yeni bir plaza dikilmemesi, yıkılan binanın olduğu arsanın çevreye dahil edilmesi… Yeşil alan yapılması.. Gerçekten her boş kupon arsayı avm, twins, plaza, towersla dolduran rantiyenin ilk defa yeşil alan için yıkım kararı alması pek manidardı.
Dört minareli, üçer şerefeli bu yeni caminin adı ne olacak pek merak ediyorum şimdi?
Muhtemelen Recep Tayyip Erdoğan Camii adını vermek için sıraya giren yalakalar vardır.
Fakat Sayın Cumhurbaşkanımızı uyarıyorum. Selatin camii olabilmesi için ve adınızın konması için tamamen sizin özel servetinizden harcamaların yapılması hukukumuzun gereğidir.
Ulus’ta güzelce yükselen yeni caminin adının Kızılbey Camii olması daha uygundur.
Ama o zamanda, dört minare ve üç şerefe olması gerekmezdi.
Üç şerefe ve dört minare ilkesi selatin camilere mahsus bir şeydir.
Osmanlılar, cami mimarisinde o kadar hassas mülahazalara sahiptir ki, estetiğin , inceliğin bu kadarına da pes dersiniz…
Mesela koca devleti aslında perde arkasından idare eden koca koca valide sultanlar bile yeterli servetleri olsa bile selatin camii yaptıramazlar; yaptırdıkları camilerin üçer şerefesi, dörder minaresi olması da beklenemezdi..
Hadlerini aşamazlar. Şehzadeler de öyle, koca koca sadrazamlar da…
Yeterli serveti olsa bile selatin camilerine benzer cami yaptıramazlar. Mesela iki minareli ikişer şerefeli olabilir. Yahut dört minareli tek şerefeli… yahut iki minareli üçer şerefeli…
Ayrıca Osmanlıların ecdadı olan Selçukluların ulu camilerinin yanında da Osmanlı dönemi cami mimarisi göremezsiniz. Çifte Minare’nin, Gök Medrese’nin yanında Osmanlı, haddini aşmamaya özen gösterir.
Siz hiç babanızın tek katlı bahçeli evinin karşısına devasa bir şato dikebilir misiniz?
Dikerseniz terbiyesizsiniz.
Hadnaşinassınız.
Estetikten, bedii zevk ve idrakten mahrumsunuz…
Demektir….
O yüzden Çamlıca Camii’ne Sayın Cumhurbaşkanımızın ismiyle bir Cumhur Camii dikebiliriz. Selatin camilerini gölgede bırakmama şartıyla…
Ama Ankara’da caminin Kızılbey olmasına karşı çıkmazsanız, Taksim’e cami için bir folmülüm var.
Bunu rahmetli Erbakan’a da hatırlatmıştım.
Hani masanın üstüne bir cami maketi koyup “işte Taksim’e böyle bir cami yapacağız” diye basın toplantısı yaptığı evrede..
Erbakan’a dedim ki, “asolan Taksim’e cami yapmak değil, o camiyi yapacak Mimar Sinanları yetiştirmektir.”
Bugün de ısrarlıyım. Asolan cami yapmak değil, o caminin cemaatine sahip olmaktır.
Bir de o camileri yapacak mimarları yetiştirebilmek…
Var mı bugün Mimar Sinan ayarında bir mimarımız?
Yapılan son camilerimizden birisi Kocatepe, diğeri de protokol camisidir: yani Ahmet Hamdi Akseki Camii…
Birincisi selatin camilerini kopyadır.
Maazallah büyük bir afet gelse ve Ankara yıkılsa; kalıntılar arasından sanat tarihçileri tarihe şu hükmü geçerdi:
“Türkler mimaride beş asır boyunca bir adım ileri gitmemişlerdir…”
Bunu defaatle seminerlerimde dile getirdim.
Kocatepe Camii maalesef öyledir ve özgün değildir.
Keşke yerine, ödül alan Dalokay’ın cami modeli yapılsaydı.
Akseki Camii’ni mimari olarak beğeniyorum. Lego gibi. Boş bir taş yok. Fazla haddi aşmış değil. Dört minareli ama her minarede birer şerefe var. Bir tek kusuru vitray olması gereken yan cam bölmeler gereksiz sütun görünümlü kaplamalarla doldurulmuş. Sayın Başkan’a Türkiye’nin en usta vitray sanatçısının bilabedel bu işi yapacağını hatırlatmama rağmen ne yazık ki vitray olması gereken yerleri yaptırmayıp bir sürü çirkinliğe izin verdiler.
Akseki Camiini beğenmeme rağmen yeri de yanlıştır. Öyle yola sıfır cami olmaz. Taban suyu yüksek çukur yerlere de cami olmaz. Camiye huşu içinde girecek olan cemaat, başkasını rahatsız edecek bir trafik karmaşasına da sebebiyet vermezler..
Ne diyelim, sözü Evliya Çelebi’ye getirelim.Evliya Çelebi meşhur Seyahatnamesine başlarken “duası kabul edilen camide” Peygamber Efendimizi rüyasında görmüş ve “Şefaat ya Resulullah!” diyecekken “seyahat ya Resulullah!” diyesiymiş…
Yani Evliya’nın demesi o ki; öyle Selatin olmakla da herhangi bir cami, duası kabul olunan camiler statüsüne kavuşamaz…
Allah korusun…