Sarıkamış’ta kaç şehit verdiğimiz muamma…
Rusların donarak ölen askerlerimizi çektiği görüntü, belki o yıllarda bir Rus propagandasını işaret ediyor; muhtemel ki Şerif Beyin anıları da, Cumhuriyetin ilk yıllarında Enver Paşa’nın ülkesine dönmesini ve iktidara ortak olmasını önlemeye yönelik bir çaba…
Sarıkamış’ta nereden bakarsanız bakın doksan bin şehit olmadığı ortada…
Fakat doksan bin de olsa, otuz bin de olsa felaket felakettir.
Sarıkamış belki Tanenberg gibi iyi bir çevirme harekâtı olabilir(Tanenberg’de Almanlar Ruslara çevirme harekâtı yapmış ve başarılı olmuşlardı. Alman empozesi de ona dayanıyordu) ve Rus ordusunu tamamen yok edip bütün Asya’yı bizimle buluştururdu. Fakat artık onun büyük bir felâket olduğuna kuşku yok…
Büyük bir mağlubiyet…
Milletler ve / veya devletler tarihlerindeki büyük galibiyetleri, şanlı zaferleri kadar büyük mağlubiyetlerini de, düştükleri derin zilletleri de hatırlamalı ve onlardan ders çıkarmayı bilmelidirler.
Tarih öyle hep güllük gülistanlık değildir.
Hiçbir millet yahut devlet için de…
Bizim tarihimiz elbette çok büyük zaferlerle dolu…
Fakat büyük mağlubiyetlerimiz ve perişanlıklarımız, çökerten felaketlerimiz de var…
Bunlardan biri elbette ki Anadolu’yu kasıp kavuran Haçlı seferleri olduğu kadar Timur baskınlarıdır.
Evvelce Cengiz ve Hülagu baskınlarının da ders çıkarılması gereken tarihi dönemeçlere sebep olduğuna hatta bazı yenilgi ve fetret dönemlerinin büyük dirilişlere de kapı araladığına kuşku yok.
On Birinci yüzyıldaki büyük diriliş böyle zilletlerin ve parçalanmışlıkların eseri. Sonra on üçüncü yüzyıl…
Ardından Çelebiler dönemi fetreti…
Ve akabinde daha yarım asır geçmişken İstanbul’un Fethi…
Büyük bozgunlarımızdan biri de Viyana bozgunumuzdur.
O harekâttan bu yana dayak yiyoruz.
Şifremiz o harekâttan bu yana tutmuyor.
Balkan bozgunu da yedi buçuk milyon insanın göçüne bir o kadarının da soykırıma uğramasına sebep oldu.
Fakat soykırım hesabını yeni idrak ve yeni entelektüalizm imkânlarını kullanıp soramadık.
Eski türküleri söylemeye devam ettik.
Ve elbette ki Sarıkamış Bozgunu, Sarıkamış Felaketi…
Fakat buna bozgun dememeliyiz. Çünkü kimsede bozgun olduğuna dair bir emare yok. Savaşanlar o büyük felaketten sonra da savaşmaya devam ettiler.
Onuncu Kolordu komutanı ve aynı zamanda Üçüncü Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa çevirme harekâtı başarısızlıkla sonuçlanıp kolordunun hemen tamamı donmuş, kalanları da dağılmış iken geride kalan birkaç bin askeriyle etraftaki operasyonları yönetiyor, hatta diğer kolorduları denetliyor. Yeni bir saldırı için İstanbul’dan takviye kuvvetler istiyor.
Hatta öyle ki, Balkanlar’ı bırakıp Kafkaslar’a yeni kolordular talep ediyor, cüretkâr saldırılarla Asya içlerine girip oradaki İslam ahaliyi ayaklandırmayı hedefliyordu. Yok eğer bu mağlubiyet üstüne Ruslar faik olduklarını düşünürlerse Anadolu’daki Ermenileri ve Kürtleri isyana teşvik edebilirlerdi. Nitekim de öyle oldu.
Fakat bu çevirme harekâtının başarısızlığını perdelemez. Elde Ruslardan ele geçme haritayla dağlarda Sarıkamış aranmaz elbette…
Almanlara Mahkum mu İdik?
Genel olarak ise İttihat Terakki’nin gelip devletin başına bela olduğu ve daha önce her şeyin sütliman olduğu, onların yüzünden devletin çöktüğü fikridir.
Bu da bir haksızlıktır elbette. İttihatçıların İngilizlerle değil de Almanlarla iş tutması ve Almanların tuzağına düştüğümüz tezi de temeli olmayan bir tezdir. İttihatçılar Almanlardan evvel İngilizlerle görüşmelere çaba sarfettiler. Ama İngiliz Yahudi medeniyeti bizim medeniyetimizi yıkmaya karar vermişti.
Cemal Paşa bu çabayı şöyle anlatıyor:
“İlk ittifak teklifim Paris’te nasıl ve ne suretle redde düçar olduysa, İngiliz kanalıyla yaptığım ikinci ittifak teklifim de aynen o suretle reddedildi. İngiliz ve Fransız siyasetini takip etmemiş olduğumuzdan dolayı bizi hamakat ve daha doğrusu cinayetle itham edenlere sorarım, bizi istemeyen devletlerle ittifakımız ne suretle mümkün olabilirdi ki, bizde ittifak etmiş olalı. Deniliyor ki, bitaraflığımızı muhafaza daha evla olurdu. Boğazları seyrü sefaine serbest bulundurmak şartıyla değil mi? O halde, Rusya bu harbi umumiden öyle büyük bir zaferle çıkacak idi ki, hatta harbin nihayetini bile beklemeden İstanbul’un ve şarki Anadolu’nun işgaline imkân bulacaktı. Hem boğazları kapatalım, hem bîtaraflığımız muhafaza edelim denilecek olursa, buna ne ahden hakkımız vardı, ne de İngilizler ve Ruslar buna müsaade ederdi” (Sarıkamış Harekâtı- Ziya Nur Aksun sayfa 170-171)
Sonra bütün şu anlaşmalar neyin nesiydi? (10 Nisan 1915 Boğazlar Antlaşması, 26 Nisan 1915 Londra Antlaşması, 06 Mayıs 1916 Sykes–Picot ( Seyko Piko) Antlaşması, Mart 1916 Petrograd Protokolü; 19 Nisan 1917 Saint Jean de Maurienne (Sen jon dö Moren) Anlaşması)
Sarıkamış ile ilgili spekülasyonların başında şehit sayısı gelmektedir.
Fevzi Çakmak’a göre yirmi bin civarında şehit, on iki bin civarında firar, otuz bin dönen, 27 bin esir ve otuz bin kadar da donma felaketine duçar olan insanımız söz konusu…
Rusların ise otuz bin ölüsü olduğu ve yedi bin civarında da askerinin donarak öldüğü kesin…
Fakat Sarıkamış’a katılan bütün askerlerimiz birer kahraman ve şehitlerimizin tamamı da cennettedir.
Rus General Nikolski “Allahuekber Dağları’ndan gelen Türkleri teslim almak muradındaydım ama gördüm ki, onlar tanrılarına çoktan teslim olmuşlardı.”
Mağlubiyetlerden ders çıkarmayı bilen milletler istikbalde yeni zaferleri hazırlarlar.
Sarıkamış derslerini ele alacağız.
HAFIZ HAKKI MI, ENVER Mİ SORUMLU?
Hafız Hakkı, müthiş bir asker…
Meslek olarak asker…
Yetişmiş entelektüel askerler bunlar.
Bacanağı Enver Paşa gibi…
Savaş sırasında Viyana’ya gidip tiyatro seyredip sonra cepheye koşuyorlar.
Sevgililerine mektup yazıyorlar. Günlük tutuyorlar.
Hafız Hakkı Paşa’nın günlüğünü yayınladı Murat Bardakçı…
Orada Enver Paşa için o çevirme harekâtı sonuçlandıktan sonra söyledikleri ilginç ama…
“Ah Enver ah! Bu kış seferini ta’cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin!”
Bu söze istinaden bazı yorumcular Sarıkamış’ta yüz bin asker kaybettiğimizi ileri sürüyorlar.
Burada söylenen söz genel bir suçlama, muhtemel ki savunma refleksi…
Oysa çevirme harekâtının başındaki kişi kendisidir.
“Herhalde Rumeli cihetinde fevkalade tehlike yok ise bir kerre başladığımız ve yalnız son ay içinde meydan muharebeleri dahil olmak üzere 30 000 şehit gömdüğümüz topraklarda şimdiden faik kuvvetlerle esaslı bir istila ordusu hazırlanması lüzumunu devletin istikbal nokta-i nazarından ben son derece elzem görüyorum.” (Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü Yayınlayan: Murat Bardakçı, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2014)
Buna göre de bütün şehitlerin toplamı otuz bin civarındadır.
Şerif Köprülü Beyin 1922 yılında günlükleri neşretmeye başlaması ise Enver Paşa’nın Milli Mücadele yıllarında dönmek istediği Türkiye’ye gelip de ortalığı karıştırmasın diyedir. Zira erk paylaşılmaz ve ikinci bir liderin varlığı Ankara’yı telaşlandırır.
Enver Paşa’nın Sarıkamış felâketinde payı büyüktür elbette. En az Hafız Hakkı Paşa kadar. Fakat şu da açıktır ki, eğer Rus Ordusu (Kafkas Ordusu) çevirme harekâtıyla alt edilseydi; bizim avantajımız onlarınkinden daha büyüktü. Mesele 1878 Paris Konferansı’ndan beridir Rusların elinde olan Kars’ın kurtarılması da değil, Sarıkamış’ın kurtarılması da değildir.
Mesele Kafkaslara eğilmek ve Balkanlardan atılması kararlaştırılan emperyal vizyonu Turan ile Türkistan ile zenginleştirmekti. İmparatorluğun başka çaresi de yoktu.
Sarıkamış felaketinin sorumlusu olsa da Enver Paşa, Çanakkale Savaşı’nın da onun genelkurmaylığıyla gerçekleştiğini söylememiz de icap eder.