Bir 8 Mayıs erkeninden hepinize seslenme imkânı bulabildiğim için kendimi bahtiyar hissediyorum… Bu arada, sevinç ve hüznü birlikte yaşadığım bir günü de geride bıraktım. Hıdırellez‘den, 6 Mayıs‘tan bahsediyorum. Baharın, tescillenmesi anlamına gelen bugünde, gül ağacı diplerini, bitmek tükenmek bilmeyen dilekleri de unutmadık… Unutmadıklarımız sadece bunla kalsa iyi… Bir yaş daha ihtiyarladığımız yüzümüze şakladı ve hüznümüzün de kaynağı oldu…
Büyüklerimizin dediği gibi öğrenmenin yaşı yoktur… Bu yüzden yaşlansak bile, beynimiz etrafında ki koruyucu kalkanları sürekli açık tutmamız gerekiyor… ATATÜRK’ün mirasını kullanarak, hiç bir iş yapmayan, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını kınıyorum… Şu ana kadar hiçbirisi ; “Vatan“ın ne demek olduğu hakkında şek ve şüphe götürmez tarifi bizlere servis edemediler… Allah’ tan RTE var da eksikliği gideriyor… Sonunda anladık ki vatan, arsa, tarla, arazi kelimeleri etrafında şekillenen bir şeymiş… Ve anladık ki en büyük Vatanseverler , AKP’li kardeşlerimizmiş…
Her sene, başımızda, Demokles’in Kılıcı gibi duran, “Söylerim ha…” tehdidinden, bizleri kurtaran ve sayısız tavizlerimize mesnet olan durumdan arındık… Bize bu güzelliği bahşeden “Bidensiz’e” tekrar teşekkür ediyorum… Teşekkür ettiğim bir şey daha var. Meclis’teki dört partiye de tek yürek olup, kınama bildirisini imzaladıkları için ayrıyeten taktirlerimi iletiyorum… Bu arada kınamayan hatta destek veren tutumundan dolayı HDP’yi de şiddetle telin ediyorum… Artık şüphe götürmez biçimde TC’nin karşısına dikilen, bu bahtsızlara diyecek bir çift lafım var... Araştırıldığında en geri zekalının bile anlayacağı bir olayı özetin özeti olarak yinelemeyi çalışacağım… Ermeni, Doğu Anadolu’da, Kürt Katliamı yapmıştır… Daha sonra da Kürtler misilleme de bulunmuştur… Biz onları kendimizden farklı görmediğimiz için de , esasın da “Türkler soykırıma uğradı” diye duyurmuşuzdur… Eyyy, geri zekalılıkta, Türk’ten farkı olmayan Kürtler… Büyük Ermenistan haritasına bak… Sevr’de Ermenilere vaat edilen ve düşünülen yerlere bak… Bakınca zaten dost olamayacağın tek kavim olduklarını anlayacaksın… Seni Türkiye’den koparmak istemelerinin altında yatan da budur… Bizim korumamız kalktığın da sadece kolay av olursun… Başka da bir şey demeyeceğim…
Bazı şeyler vardır ki yapılmaması yapılmasından iyidir… Bu duruma son bir örnek daha eklendi… Efendimiz, Hazretleri, biz emekli kullarına, yılda iki kere verilen ve üç yıldır artmayan ikramiyelerine tamı tamamına “100” TL enflasyon artışı yaptı… Her şeyin şeffaf (!) olmasıyla öğünen hükümetin bu enflasyon oranını nasıl bulduğunu, mutlaka “128” gibi anlamayacağız… Yüksek matematiğe gerek yok, dört işlemi bilen herkesin enflasyon hesabına göre rakamın 1600-1700 TL civarında olması gerekiyor. Bu arada üç sene uygulanmadığı için de farkların hesaplanıp, yasal faiz ilaveleriyle ödenmesi gerekmektedir… Ama “Enflasyon oranında zam yaptık” kurnazlığı ve kandırmaca lafları edilmese idi, “Eyvallah” deyip geçecektik… Gene aynı şeyi demek zorundayım… Beyler, ülke sadece seçmenlerinizden ibaret değil, biz de varız… Bu arada, başta muhalefet partilerini ve ne işe yardıkları henüz anlaşılamamış emekli dernek ve sendikalarını kınıyorum… En azından 10 milyon emeklinin 100 binini organize ederek, paraların Maliye hesabına geri yollanmasını sağlayabilirlerdi… Bu yüz liranın ne işe yaradığını, Saray Efendisi ve efradı unutmuş olabilir… Sıfırlar atıldıktan sonra ve bir miktar öncesi, para harcama ihtiyaçları olmadığını biliyoruz… Yüksek 4-5 maaşların havalarda uçuşmasına karşılık, hiçbir harcamaya taraf olamamaları onları, “100” liranın alım gücünü değerlendirmede, müşkülâta sevk edebilir… Bu yüzden teklifim var… Beyaz Saray (Esasında evdir White-House) sistemi neyse ona geçelim… ABD Başkanları tüm harcamaları kendi ceplerinden ödüyor. Sadece yabancı konuklara yapılanlar hariç… Bu yüzden hiçbirinin sofrasında “Ejder Suları” olamadı… “Bir yüzüğüm var” cümlesinin devamını getiremeyeceğim. Başkasının laflarını tekrardan, hakaret ehli konumuna düşmek istemiyorum… Sadece yüzükleri olanların, böyle bir debdebe içinde, insanların dertlerini çözeceklerini ve de anlayabileceklerini zannetmiyorum… Özet olarak, ben kendi adıma başlatıyorum… “Al 100 liranı başına çal“…
Belki yanlış biliyorumdur. Bu yüzden sizlere sormak istiyorum. Bana yardımcı olur musunuz? Diyelim ki benim bir yapım var imara aykırı ve kaçak. Bu durumu düzeltmek için, eğri elli bir görevli bulup, ona yüklü bir ücret ödeyerek, yapımın yasal hale gelmesini sağlıyorum… Bunun adına ne denir… “Rüşvetle iş yapmak” diye kime sorarsanız sorun aynı cevabı alırsınız… Şimdi ikinci kısma geçelim… Bu işi devlet yaparsa, “Eğri işlerinizi şu kadar paraya çözerim” derse, bunun adı ne olur? Hiç düşünmeyin “Rüşvetin Püsküllüsü” olur… Şimdi daha sıkı durun, devletin bakanı çıkıp, İmar Barışından 25 milyar kazandık derse bu olaylara ne ad takacağız? Bir ülke düşünün, rüşvet almak, övünç vesilesi olursa, orada dirlik olur mu? Bu durumda, rüşveti yasal haline getiren İmam olursanız, cemaat ne yapar?
Benim sektörüm de assolistler hep en son çıkar… Bugünün ve gecenin şek ve şüphe götürmez en önemli olayı, mutlaka ki Leyle-i Kadir‘dir…”Sen Kadir nedir bilir misin?“. Bilenlerimiz mutlaka çoğunluktadır… Bu gecenin tam olarak belli olmayışının gerekçesi insanoğlunun, bir gecenin arkasına sığınarak diğer geceleri heba etmemesidir…Anadolu’da bir laf vardır… “Her geleni Hızır; her geceyi Kadir bil” derler… Eskiden çok süratli araba kullanırdım. Beni okuyan eşim hatırlar “Bari 160’a düş” derdi… Bu yüzden yol kenarı radar yerlerini ezberlemiştim. Bu konuda çok usta idim… Şimdi 110 km. sürati geçmiyorum… İsterlerse, her km. başına radar koysunlar… Yılın her günü, Yaradan’ımıza karşı görevlerimizi eksiksiz yaparsak, mutlaka yaşımız kadar Kadir’i değerlendirmiş oluruz… Bu yüzden, saygımız gereği, tahmin edilen günü ihya edeceğiz ama her günü de Kadir bileceğiz ve de ona göre davranacağız… Bu kalbi duygularla yazıma istemeyerek son veriyorum… Hepinizin Kadir’i mübarek olsun… Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız…