Türk Milliyetçiliği mi, Popüler Yaklaşım mı?

Cenab-ı Allah Hucurat  suresi 13. Ayet-i Kerimesinde  “Biz insanları kavim kavim yarattık ki birbirlerini tanısınlar diye. Muhakkak Allah katında üstünlük takva iledir.” Buyuruyor. Daha pek çok ayette Yüce Yaratıcı kavim gerçeğinden bahsetmektedir.
Türk milliyetçiliğinin, ülkücü hareketin ve mensuplarının savundukları davanın esası İslam kıstasları ile belirlenir. Türk milliyetçiliğine bakışımız da yine aynı çizgidedir.  Ayetlerden hadislere,  Elmalı Hamdi Yazır’dan Vani Mehmet Efendi’ye,  Bediüzzaman’dan Mehmet Feyzi Efendi’ye,  pek çok ehli sünnet kaynakları İslam’da milliyetçiliği ve bu anlayışın gerekliliğini beyan etmişlerdir.
Türk milliyetçiliği, İslam’dan ayrı düşünülemez. Bize göre Türklük kale, İslam ise mücevherdir.  Kalenin vazifesi mücevherin pırlantasını almak ve onu korumaktır.  Bir insanın kurtuluşuna vesile olmanın bütün insanlığı kurtarmak kadar kutsal olduğunu beyan eden inancımız doğrultusunda bu millet için atılacak her adım mukaddes bir vazifedir.
Peygamber efendimize ilk ayet indiği zaman hadisenin ihtişamı karşısında sarsılmış ve eve dönüp mübarek zevcesi Hz. Hatice’den üzerini örtmesini istemişti. Daha sonra ise  Cenab-ı Allah, Efendimiz(sav)’e; örtüsünün üzerinden atmasını, eşini, kabilesini, bütün Arap alemini ve bütün insanlığı Allah yoluna davet etmesini istemişti. Dikkat edilirse İslam’daki bu metot milliyetçiliğin de metodu olmuştur.
 Bizim milliyetçilik anlayışımızda önce kişinin kendi nefsini ıslah edip Türk milletinin mukaddesatı ile barışık olması ve o değerleri bünyesinde yaşaması gerekir. Ardından en yakın çevresinden başlayarak, durgun suya atılan taşın oluşturduğu küçük halkanın etrafını büyük halkaların sarması gibi yakından uzağa bir tebliğ metodu ile etrafını ışıtması esastır.
Türk milliyetçili şüphesiz ki İslam’dan önce başlamıştır. Beş bin yıllık tarihe sahip olan ve tarihin her döneminde milletlerin, medeniyetlerin yönlendirilmesinde rol almış bir kavim için başka bir şey de düşünülemez. Geçmişi zaferlerle dolu bu millet bize göre vazifeli bir millettir. Bu vazife, bazen Tanrı’nın kılıcı, bazen  ‘gök çadır, güneş bayrak’, bazen Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi, bazen ‘ Cundullah’,  bazen de ve hala Nizam-ı Alem Ülküsü adını almıştır. Ama adı ne olursa olsun Türk milliyetçiliğinin temellerinde hep ilahi bir anlayış bulunmuştur. Bu anlayış vazifeli millet olarak değerlendirilmiş ve bütün devlet politikaları o doğrultuda şekillenmiştir.
 Yenisey ırmağı kenarlarındaki Orhun abidelerine baktığımız zaman oradaki dilin mükemmeliyeti ve anlatılanlardaki derinlik Türk milliyetçiliği adına ciddi bir belgedir.  Bu abidelerde hükümdarlığın ilahi bir görevlendirme ile vazife başına geldikleri ve milli bir şuura sahip oldukları çok veciz bir şekilde anlatılmaktadır.
Bilinçli bir milliyetçilik anlayışının Hunlardan bu yana mevcut olduğunu görürüz.  Hun imparatoru Çiçi Yabgu bir konuşmasında; atalarından miras olarak yalnızca devlet değil hürriyet ve istiklal de devraldığını söylemiştir. Çin kaynaklarını inceleyen Alman araştırmacı Hirth şöyle diyor. “Tarihte milliyetçiliğini devlet siyasetinde temel yapan ilk devlet adamı Çiçi’dir
Aslında Türk milliyetçiliğinin en güzel tanımlamalarından biri Rahmetli Bilge Lidere aittir.
O milliyetçiliği şu şekilde ifade tanımlamıştır:
Milliyetçilik, içi kevserle dolu bir kaseye benzer. Biz esas değeri kaseye değil kevsere veririz. Kase kevserin nurunu aydınlattığı müddetçe değer kazanır.”
 
Türk milliyetçiliği ile ilgili elimizde yeterli olmasa da hatırı sayılır miktarda kaynak bulunmaktadır. Belki bize düşen bu kaynakları yeniden gün yüzüne çıkarmak ve milletimizle buluşturmak olmalıdır.
Ancak öncelikle bu milletin değerlerine sadakatle bağlı olanların, birbirini sevmede de aynı sadakate sahip olmaları gerekmektedir. Bir de yazan, araştıran ve milletin dertleri ile dertlenip o dertlere tercüman olmaya çalışan arkadaşlarımızın biraz daha kendi kaynaklarımızı referans aldıktan sonra genel değerlendirmeler yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Ülkücü hareket ile ilgili yazdığım yazıların ardından ileri sürülen eleştirilere baktığımda popüler yaklaşımdan etkilenildiği ve köklerimizdeki esaslarla değil de güncel endişelerle itirazların yapıldığını görüyorum. Bu, kesinlikle bir zenginlik olmakla beraber ruhi derinliklerinden ve manevi köklerinden beslenmeden sergilenecek bir eleştirel yaklaşım mazi ati köprüsünün kurulmasına sekte vurabilir.
Her şeye rağmen defalarca ifade ettiğim gibi can tende durdukça ülkücü hareketin de Türk milletinin de hatta paralelinde bütün insanlığında umut ışığının YENİDEN MANEVİYATA DÖNÜŞ ve MANEVİYATTA DİRİLİŞ ile mümkün olacağını anlamaya, yaşamaya ve anlatmaya gayret edeceğim.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!