YSK’nın 16 Nisan günü oy kullanma işlemi devam ederken sandık kurulu mührü vurulmamış zarfların ve oy pusulaların geçerli sayılacağına dair kararı kamuoyunda çok büyük tepkiyle karşılandı.
YSK’nın kararının tepkiyle karşılanması gayet doğal. Çünkü, ülke genelinde geçerli sayılan mühürsüz zarf ve oy pusulalarının toplam 2,5 milyon civarında olduğu iddia ediliyor. Bunun yanında geçerli sayılan mühürsüz oyların tamamının “EVET” oylarından oluştuğu iddiaları var.
Bu iddialar çok ciddi. Eğer, iddialar doğru ise referandumun gerçek sonucu HAYIR. Çünkü, ilan edilen referandum sonuçlarında “EVET” oyları ile “HAYIR” oyları arasındaki fark 1.250.000. 2,5 milyon mühürsüz oy geçersiz sayılmış olsaydı “EVET” oyları 2,5 milyon eksik olacak, “HAYIR” oyları 1.250.000 daha fazla olacak ve referandum “HAYIR” ile sonuçlanacaktı.
İddialar çok ciddi olduğu için YSK’nın bu iddiaları titizlikle inceleyerek, iddiaların doğru olması halinde itirazların haklılığı nedeniyle, referandumun iptaline ve yenilenmesine karar vermesi gerekirdi.
YSK’nın hem 16 Nisan günü mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının geçerli sayılacağına karar vermesi, hem de buna ilişkin itirazları incelemeden reddetmesi referandumu şaibeli hale getirmiştir. Halkın en az yarısı, referanduma hile karıştırıldığına inanmakta, referandum sonucunu vicdanen reddetmektedir.
Halkın en az yarısının şaibeli gördüğü, kabul etmediği bir anayasa değişikliği kesinlikle olumlu sonuçlar meydana getirmeyecektir. Aksine, hiç kimsenin istemeyeceği riskli durumlar yaratabilecektir. Peki, hiç kimsenin istemeyeceği riskli durumlar neler olabilir?
Mesela;
1- Komşularımızdan Suriye ve Irak tam bir yangın yeri halinde. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulması tehlikesi var. Kuzeydoğu’muzda Ermenistan, Batı’mızda Yunanistan, Kıbrıs’ta Rum Kesimi ülkemize karşı hiç de iyi niyetler beslemiyorlar. Devamlı fırsat kollamaktalar. Bundan başka süper güçler (ABD, Rusya, AB Ülkeleri) ülkemize dostane davranmıyorlar. Bu sebeplerle milli birlik ve bütünlüğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Saydığımız tehlikeleri ancak milli birlik ve bütünlük sayesinde bertaraf edebiliriz. İkiye bölünmüş bir halkla milli birlik ve bütünlüğü nasıl sağlayabiliriz? Elbette sağlayamayız. Referandumun şaibeli hale gelmesi, bu şaibe sebebiyle milletin ikiye bölünmesi, milli birlik ve bütünlüğü çok ciddi şekilde tehdit edecektir.
2- Milli birlik ve bütünlüğün zedelenmesi ülke ve millet açısından çok ciddi bir beka sorunu yaratabilecektir. Bu sebeple ülke bütünlüğünü ve Devlet’in varlığını koruyamamak gibi çok büyük bir riskle karşı karşıya kalma riski doğabilecektir.
3- “HAYIR” oyu veren seçmenler, referandumdaki şaibe nedeniyle oylarının çalındığı, bu sebeple tercihlerinin geçersiz sayıldığı kanaatindedirler. Bu kanaat sebebiyle “HAYIR” oyu veren seçmenlerin Devlet’e ve rejime olan güvenleri, sadakatları çok önemli ölçüde zedelenmiş durumdadır. Milletin yarısı Devlet’e güvenmiyorsa ve sadakat duymuyorsa o ülkede kamu düzeni nasıl sağlanabilir? Elbette sağlanamaz. Kamu düzeninin sağlanamadığı bir ülkede huzur ve güven olamaz. Hiç kimse malından ve canından emin olamaz.
4- Referandumun şaibeli olması, ülkemize yatırım yapmayı düşünebilecek yabancı sermayeyi ürkütecektir. Yabancı sermaye hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkeye gelmez. Bu, çok ciddi cari açıkla karşı karşıya olan ekonomiyi de çok kötü etkileyecektir. Ekonominin kötü etkilenmesi enflasyonu azdıracağı gibi, üretimin düşmesi sebebiyle halkın çok büyük bölümünün gelirinin azalması sonucunu doğuracaktır.
5- Üniversite mezunu, iyi yetişmiş vatandaşlarımızın çok büyük kısmı “HAYIR” oyu vermiştir. Bu, tüm anketlerde görülebilen bir sonuçtur. Referandumun şaibeli olması sebebiyle iyi yetişmiş kaliteli insanlarımız arasında ülkeye aidiyet ve mensubiyet duygusu da önemli ölçüde zarar görecektir. Bu insanlarımız arasında (yaşanılan olumsuzluklar yüzünden) eskiden beri yurt dışına göç etme fikri kısmen de olsa vardır. Bu sebeple iyi yetişmiş, kaliteli bir kısım insanlarımız temelli olarak yurt dışına gitmiştir. Referandumun şaibeli olması sebebiyle aidiyet ve mensubiyet duygusu zedelenmiş çok daha fazla vatandaşımızın yurt dışında göç etmesi ihtimali doğacaktır. Çok uzun yıllardan beri ülkemizden dışarıya beyin göçünden şikayet ederiz. İşte, bu yeni durum yurt dışına beyin göçünü hızlandıracaktır. İyi yetişmiş, kaliteli insan gücünü yabancı ülkelere kaptıran bir ülke adam olabilir mi, bilim ve teknolojide ileri gidebilir mi? Elbette adam olamaz ve bilim teknolojide ileri gidemez.
Yukarıda saydığımız ihtimalleri daha da çoğaltabiliriz. Yukarıda saydıklarımız aslında ihtimal değil, gerçekleşme olasılığı oldukça yüksek risklerdir.
YSK, “Seçmene yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmenin oyunun geçerli sayılmamasının, yönetime katılma hakkının özünü ortadan kaldıracak bir sonuç yaratacağı açıktır.” gerekçesiyle mühürsüz zarfların ve oy pusulalarını geçerli saydı ve aynı gerekçeyle itirazları reddetti.
YSK’nın gerekçesi kesinlikle haklı ve mantıklı değil. YSK, tamamen hukuka aykırı bu kararları almakla milletin bölünmesine ve yukarıda açıkladığımız risklerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Halbuki, referandumun iptaline ve yenilenmesine karar vermiş olsaydı, mühürsüz zarflar ve oy pusulalarıyla oy kullanmış olan seçmenler gene anayasal haklarını kullanabilecekler; ama, en önemlisi millet ikiye bölünmeyecek ve açıkladığımız riskler ortaya çıkmayacaktı.