Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, 27 Haziran günü Kızılay Derneği’nin düzenlediği ödül ve iftar töreninde yaptığı konuşmada “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun buna engel olacağız” dedi. Suriye İç Savaşı’nın ilk başladığı günlerden itibaren Tayyip ERDOĞAN’ın başında bulunduğu hükümetlerin takip ettiği dış politikayı bilmeyenler varsa bu konuşmaya bakarak Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerden rahatsız olduğu için Devlet’in başı sıfatıyla bu sözleri söylediğini ve bu sözleri söylemekte samimi olduğunu düşünebilir. Ancak, gerçek hiç de öyle değil. Bu sebeble Cumhurbaşkanı ERDOĞAN da bu sözleri söylerken samimi değil. Neden mi? Açıklayalım.
Suriye İç Savaşı, 2011 yılı ilkbahar aylarında Ortadoğu’da Arap Baharı denilen isyan hareketlerinin devamı niteliğindeki protesto gösterileri olarak başlamıştır. Suriye Ordusu, gösterileri bastırmak için silah kullanmaya başlayınca muhalifler de silahlanmış, süreç böylece iç savaşa dönüşmüştür.
“Arap Baharı” adı altında ortaya çıkan isyan hareketleri kendiliğinden ortaya çıkan olaylar değildir. Bu isyan hareketlerini planlayan, organize eden, kışkırtan ve silah desteği sağlayarak savaş haline gelmesini sağlayan başta CIA olmak üzere Batılı istihbarat örgütleridir. Tabi ki, istihbarat örgütlerine bu talimatları verenler de doğal olarak başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist devletlerdir.
Yukarıda Arap Baharı’nı başlatan devletlerin başını ABD’nin çektiğini belirtmiştim. ABD, bunu kısaca BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmek amacıyla yapmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşebilmesi için Kuzey Afrika’dan Ortaasya’ya kadar uzanan ve Ortadoğu’yu da kapsayan bölgede 22 devletin sınırlarının değişmesi, bir başka deyişle bu devletlerin parçalanması gerekmektedir. Bu hususu biz iddia etmiyoruz. ABD Başkanı George W. BUSH döneminde görev yapan ABD Dışişleri Bakanı Conda Lisa RİCE bunu açıklamıştı. ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist devletler, Suriye’deki iç savaşı da yukarıda özetlediğimiz Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmek amacıyla başlatmışlardır ve halen de sürdürmektedirler.
Suriye İç Savaşı başladığında Türkiye, gerek Suriye Halkı ile dini, tarihi ve kültürel ilişkilerimizi dikkate alarak; gerekse kendi milli çıkarlarını gözeterek öncelikle bu savaşın dışında kalmak, mümkünse savaşın bir an önce bitmesi için arabuluculuk yapmak yolunu tercih etmeliydi. Türkiye, kesinlikle Suriye İç Savaşı’nda taraf olmamalıydı. Çünkü, Suriye’nin parçalanması hiçbir şekilde Türkiye’nin lehine olmazdı. Suriye’de uzun sürecek bir iç savaş ekonomik olarak ağır zararlara uğramamıza sebep olacağı gibi orta ve uzun vadede ülke bütünlüğümüze de olumsuz etki yapabilirdi.
Suriye’de uzun sürecek bir iç savaşa Türkiye’nin taraf olmasının ülkemiz açısından yaratacağı tehlikeleri bundan dört yıl önce vatansever insanlarımız gördüler ve ellerinden geldiğince AKP Hükümeti’ni uyarmaya çalıştılar. Vatanseverler uyarmasalar dahi başta dönemin Başbakanı Tayyip ERDOĞAN ve Bakanlar bulundukları mevkinin verdiği sorumluluk gereği bu tehlikeleri görerek ülkemiz açısından en doğru dış politikayı uygulamakla sorumluydular.
Tayyip ERDOĞAN başkanlığındaki Hükümet, açıkladığımız tehlikeleri hiç dikkate almadan Suriye İç Savaşı’nın içine balıklama daldı. Hükümet, öncelikle Esad Yönetimi’ne karşı savaşan muhalifleri örgütledi. Muhaliflere lojistik yardıma başladı. Her ne kadar silah yardımı yapmadık deseler de kesinlikle anlaşıldı ki AKP Hükümeti Suriyeli muhaliflere silah ve cephane yardımı yaptı. Bu yardımların uzun süreli yapıldığı kesin. Belki halen de yapılıyordur. Yapılan yardımlar hafif silahlarla sınırlı değil. Ağır silah ve mühimmatın da gönderildiği biliniyor.
Beşar ESAD, İran ve Rusya’dan aldığı destekle savaşı dört yıldır sürdürüyor, bir dört yıl daha sürdürecek gibi görünüyor. AKP Hükümeti, muhaliflere her türlü yardımı yapmasaydı kanaatimce Suriye İç Savaşı çoktan bitmiş olurdu. Çünkü, Türkiye’nin yardımı olmasa muhaliflerin uzun süren bu savaşı sürdürmeleri mümkün değildi.
Suriye İç Savaşı’nın uzun sürmesi sebebiyle yüzbinlerce Suriyeli öldü. Suriye, baştan sona yıkıldı, harap oldu. Milyonlarca Suriyeli mülteci durumuna düştü. Bu insanların 2 milyondan fazlası ülkemize geldi. 2 milyondan fazla mültecinin ülkemize maliyeti 6 milyar doları geçti. Bu insanların yarattığı güvenlik problemleri özellikle güney şehirlerimizde huzur ve asayişi bozdu.
Suriye İç Savaşı’nın uzun sürmesinin ülkemize asıl zararı ise ülke bütünlüğünün tehlikeye girmesi biçiminde oldu. İç savaş sebebiyle Suriye’nin kuzeyinde Esad Yönetimi’nin otoritesi kaybolunca doğan boşluğu önce muhalifler, sonra IŞİD doldurdu. Bunun yanında PKK’nın Suriye’deki kolu PYD Kuzey Suriye’de kanton denilen özerk bölgeler oluşturdu. IŞİD’in Ayn-el Arap’a (Kobani) saldırısı bahane edilerek PYD Batılı emperyalist devletler tarafından her türlü yardımla desteklendi. Geldiğimiz noktada PYD neredeyse Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Koridoru oluşturmak üzeredir. Bu koridor Akdeniz’e kadar uzatılabilirse Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Devleti fiilen kurulmuş olacaktır. Bunun gerçekleşmesinin ülke bütünlüğümüzün aleyhine olduğu, bu oluşum engellenemezse kısa-orta vadede Güneydoğu Bölgemiz’in bizden kopmasının kaçınılmaz olduğu açıktır.
Yukarıda açıkladığımız üzere PYD, yani PKK’nın Kuzey Suriye’de bir Kürt Devleti kuracak duruma gelmesinin baş sorumlularından birisi Tayyip ERDOĞAN’dır. Tayyip ERDOĞAN başkanlığındaki Hükümet, Suriye İç Savaşı’nda taraf olmasa , muhaliflere silah ve cephane yardımı yapmasa Suriye İç Savaşı çoktan bitecek, PYD, yani PKK Kuzey Suriye’de devlet kuracak güce ulaşamayacaktı.
Açıkladığımız sebeplerle Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, Kızılay Derneği’nin ödül töreninde yaptığı konuşmada kesinlikle samimi değildir. Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, eğer konuşmasında samimi ise öncelikle Suriye İç Savaşı’nda taraf olmak, muhaliflere silah yardımı yapmakla büyük yanlış yaptığını itiraf etmelidir. Ancak, bu yetmez. Cumhurbaşkanı olarak acilen Bakanlar Kurulu’nu toplayıp Suriye İç Savaşı’nı sona erdirmek için alınması gereken tedbirlerin kararlaştırılıp uygulamaya konulmasını sağlaması zorunludur. Bu tedbirlerin başında Suriyeli muhaliflere sağlanan her türlü desteğin kesilmesi ve ESAD Yönetimi ile diplomatik ilişki kurularak savaşın bir an önce bitirilmesi için yapılacak işbirliğinin görüşülmesi gelmektedir.