Dışişleri Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU, Osmanlı Devleti’ni yeniden ihya etmek amacını taşıdıklarını gizlemiyor. Bir keresinde “Evet, Yeni Osmanlıyız. Osmanlı’dan kalan mirasımız var. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız.” demişti. DAVUTOĞLU, 2012 yılı Ocak ayında AKP Kayseri İl Başkanlığı’nın düzenlediği toplantıda da “Yeni Osmanlıcılık” hedefini somutlaştıran açıklamalar yapmıştı. DAVUTOĞLU’nun bu toplantıda söyledikleri şunlar:
“1918, bir imparatorluğun, kadim bir devletin bittiği yıl. Şöyle düşününüz. AK Parti kadroları olarak önümüzdeki 100 yılı inşa etmek için çalıştığımızın bir göstergesi olarak hemen şu hesabı yapınız. 1911 ile 1923 yılları arasında nereleri kaybetmişsek, hangi topraklardan çekilmişsek 2011 ile 2023 yılları arasında o topraklarda tekrar kardeşlerimizle buluşacağız. Bu, zorunlu tarihi bir görevdir.
Yeni bir Ortadoğu’nun kurulmasıyla birlikte, sadece Türkiye’nin yükselişi değil, bütün bu bölgenin yükselişi olacak. Bütün bu coğrafya yeniden şekillenirken, tarihi coğrafyamız tekrar ayağa kalkarken, bu kardeş halklarla birlikte sadece bölgemizi yeniden inşa etmekle kalmayacağız, uluslararası düzeni de yeniden inşa edeceğiz.”
Yukarıda verdiğim açıklamalar, DAVUTOĞLU’nun Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı’nda kaybedilen topraklar üzerinde yeniden bir hakimiyet tesisi kurma düşüncesine sahip olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak bir netlikte ortaya koyuyor. DAVUTOĞLU, “Yeni Osmanlıcılık” hedefi konusunda yalnız değil. Başbakan Tayyip ERDOĞAN’dan destek aldığı, hatta Başbakan’ın da DAVUTOĞLU ile aynı düşüncelere sahip olduğu tartışmasız bir gerçek. Başbakan, farklı düşünse idi, şimdiye kadar çoktan kendi fikrini açıklamış, DAVUTOĞLU’nu yalanlamış olurdu. Başbakan’ın sessiz kalması DAVUTOĞLU ile aynı fikri taşıdığını açık seçik gösteriyor. Sözde Arap Baharı’nın başlamasından sonra Ortadoğu’da meydana gelen siyasi gelişmeler karşısında AKP Hükümeti’nin takındığı tavır ve Filistin, Mısır ve Suriye konularındaki icraatları da DAVUTOĞLU-ERDOĞAN ikilisinin “Yeni Osmanlıcılık” hedefini teyit ediyor.
AKP Hükümeti’nin “Yeni Osmanlıcılık” hedefi doğrultusunda yaptığı bazı icraatlar şöyle:
· Tayyip ERDOĞAN, çeşitli konuşmalarında kendisini ve hükümetini Filistin Sorunu’nun sahibi olarak ilan etti. Bu konuda İsrail’i suçlayan konuşmalar yaptı. Mavi Marmara Gemisi’nin İsrail’e rağmen Filistin’e yardım götürmesini teşvik etti.
· Suriye Devlet Başkanı Beşar ESAD’la kanka olacak kadar dost olmuşken birdenbire tavır değiştirerek düşmanca tavırlar sergiledi. Suriye’deki iç savaşa doğrudan müdahale ederek isyancıları örgütledi, para ve silah yardımı yaptı. İsyancılara askeri eğitim verilmesini sağladı ve Türkiye’de üs kurmalarına izin verdi. Son gelişmelerden anlaşıldığına göre AKP Hükümeti, El Kaide ile bağlantılı grupları da silahlandırdı.
· Dışişleri Bakanlığı’nın dinlendiğine dair tapelerin yayınlanması ile AKP Hükümeti’nin Suriye’ye savaş açmak için işi komplo düzenlemeye kadar vardırdığı ortaya çıktı. Kuvvetle muhtemeldir ki, tapeler yayınlamasa şu anda Suriye ile savaşıyor olacaktık.
· Mısır’da MURSİ’ye karşı gerçekleştirilen darbeden sonra Hükümet, darbe sonucu iktidara gelen yönetime karşı çok sert bir politika izlemeye başladı. Bunun sonucunda Türkiye ile Mısır arasında diplomatik ilişkiler kopma noktasına geldi.
Yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde DAVUTOĞLU-ERDOĞAN ikilisinin kendilerini “Ortadoğu Fatihi, Yeni Osmanlı’nın kurucusu” gibi gördüklerine şüphe yok. Zaten, söyledikleri ve yaptıkları bunu fazlasıyla teyit ediyor. Burada önemli olan Türkiye’nin bu yükü taşıyıp taşıyamayacağıdır. Bu hususu açıklığa kavuşturabilmek için Türkiye’nin gücü ve Ortadoğu’daki güç dengeleri ile süper güçlerin bölgedeki çıkarlarını doğru bir çözümlemeye tabii tutmak gerekmektedir. Bu konudaki naçizane fikirlerim şunlar:
1- Ortadoğu, gerek çok zengin petrol ve doğalgaz kaynakları, gerekse Asya-Avrupa-Afrika kıtalarının kesiştiği bir yerde bulunması nedeniyle ABD, Rusya, AB, Çin gibi süper güçlerin ilgi alanında bulunmaktadır. Sözü edilen süper güçlerin bölgede hayati önemde çıkarları vardır. Bu sebeple Ortadoğu Bölgesi’nde genişlemeci politikalar takip etmek, ister istemez bu süper güçlerle karşı karşıya gelmek, gerektiğinde sıcak çatışmaya girmek mecburiyetini zorunlu kılmaktadır.
2- Türkiye’nin süper güçlerle bir mücadeleye girebilmesi için kendisinin de süper güç olması, olmazsa olmaz zorunlu bir husustur. Süper güç olabilmek için ileri teknolojiye dayanan çok güçlü bir ekonomiye ve gene ileri teknolojiyi kullanan çok güçlü bir orduya ihtiyaç vardır. Burada sözünü ettiğimiz ileri teknolojiyi kendimizin üretmemiz gerektiği gayet tartışmasız bir husustur.
3- Bir Türk Milliyetçisi olarak çok arzu etmeme rağmen Türkiye maalesef süper güç değildir. Cari açık, ekonomimizin üstünde Demokles’in Kılıcı gibi sallanıp durmaktadır. İhracatın ithalatı karşılama oranı oldukça düşüktür. İşsizlik, hala çok önemli bir problemdir. Ordumuz, silah ve mühimmat yönünden hala %50 oranında dışa bağımlıdır. Ordumuzun elinde nükleer silahlar yoktur. Ülkemiz teknoloji üretmek yerine dışarıdan teknoloji satın almaktadır.
Yukarıda yaptığım açıklamalardan sonra şunu söylemek mümkündür: TÜRKİYE, BİR SÜPER GÜÇ DEĞİLDİR. SÜPER GÜÇ OLMADIĞI İÇİN ORTADOĞU BÖLGESİ’NDE HAYATİ ÇIKARLARI BULUNAN SÜPER GÜÇLERLE MÜCADELE EDEREK BAŞARILI OLMASI DA MÜMKÜN DEĞİLDİR. BU YÜZDEN TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU BÖLGESİ’NDE YENİ OSMANLICILIK POLİTİKALARI GÜTMESİ KESİNLİKLE AKILCI BİR DAVRANIŞ OLAMAZ. BU KATI GERÇEKLERE RAĞMEN YENİ OSMANLICILIK POLİTİKALARINA DEVAM ETMEK, TÜRKİYE’Yİ VE TÜRK MİLLETİ’Nİ SONUCU KARANLIK ÇOK TEHLİKELİ BİR MACERAYA ATMAK DEMEKTİR.