Osmanlı Devleti, gayrımüslüm azınlıklara anadillerinde eğitim hakkı vermiştir. Bu konudaki gelişmeleri Tanzimat’tan önceki dönem ve Tanzimat’tan sonraki dönem olarak iki bölümde incelemek konunun daha iyi anlaşılması bakımından doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu sebeple bu konudaki gelişmeleri iki bölüm halinde inceleyecek, daha sonra anadilde eğitimin Osmanlı Devleti’ne yaptığı olumsuz etkiler ile günümüz Türkiyesi’ne yapabileceği muhtemel olumsuz etkileri açıklamaya çalışacağız.
Tanzimat’tan Önceki Dönem:
İstanbul’un fethinden Tanzimat’a kadar olan dönemde gayrımüslüm tebaanın eğitim hizmetleri azınlık cemaatlerine bırakılmıştır. Bu hak önce Rumlara, daha sonra da Ermenilere ve Musevilere tanınmıştır.
Gayrımüslüm cemaatler kendilerine tanınan ayrıcalıklar sayesinde kendi dini kuruluşları, hastaneleri, ve darülacezeleri ile birlikte okullarını da kurmuşlar, eğitim hizmetlerini kendi dini kurumlarına bağlı olarak, anadillerinde ve devlet denetimi dışında sürdürmüşlerdir. Çünkü, Devlet, bu konuda gayrımüslümlere müdahale etmemiştir. Bu dönemde Devletin toplum üzerindeki yetkileri maliye ve askerlikle sınırlı kalmıştır. Azınlık okulları başlangıçta ilkokul seviyesinde açılmış, daha sonraları orta dereceli okullar ve sayıları az da olsa yüksek dereceli okullar da kurulmuştur.
Tanzimat’tan Sonraki Dönem:
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile Osmanlı uyruklarının din farkı gözetilmeksizin aynı hak ve teminatlardan yararlanacakları belirtilmiştir. Tanzimat Fermanı’nda azınlıkların eğitim haklarına ilişkin özel hükümler bulunmamakla birlikte sancak ve eyalet merkezlerinde Müslüman ve gayrımüslüm cemaat temsilcilerinden oluşan meclisler oluşturulması kabul edilmiştir. Bu meclislerde sancakların ve eyaletlerin eğitim dahil çeşitli sorunları görüşülerek çözüm yolları aranacaktı.
1856 yılında kabul edilen Islahat Fermanı ile gayrımüslüm cemaatlere okul açma ve kendi anadillerinde eğitim yapma hakkı hukuken tanınmış oldu. Gayrımüslüm cemaatlerin açtığı okulların eğitim usulü ile öğretmenlerin seçimi bir kısım üyeleri padişah tarafından seçilen karma bir Maarif Meclisinin gözetim ve denetimi altında olacaktı. Osmanlı Devleti, azınlık okullarının açılmasına izin verirken, öğretmenlerin seçimini devlete bağlı bir komisyona yaptırmakla denetim görevini gerçekleştirebileceği düşüncesini taşımaktaydı.
Islahat Fermanı’nda her gayrımüslüm cemaatten kendi yönetimlerini düzenlemek üzere birer komisyon kurmaları istenmişti. 1862-1865 yılları arasında gayrımüslüm cemaatlerin kurdukları komisyonlar eğitim dahil kendi azınlık işlerini düzenleyen nizamnameler hazırladılar. Bu nizamnamelere “Millet Nizamnameleri” deniyordu. Millet Nizamnameleri Babıali tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Batılı ülkeler, Millet Nizamnamelerini “Azınlıkların Anayasaları” olarak nitelendiriyorlardı. Millet Nizamnameleri ile kabul edilen başlıca milletler Rum, Ermeni ve Musevi Milletleri (Cemaatleri) idi. Millet nizamnameleri ile azınlıkların devlet denetiminin dışında kendi anadillerinde eğitim yapma imtiyazları devam etmiştir.
1869 yılında eğitim alanındaki dağınıklığı gidermek üzere Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yürürlüğe konulmuştur.
Bu nizamname ile okullar genel okullar ve özel okullar olarak ikiye ayrılmıştır. Genel okulların kurulması, yönetimi ve denetimi devlete, özel okulların kurulması, yönetimi kişi ve cemaatlere, denetimi ise devlete bırakılmıştır.
Ancak, bundan sonra da azınlıkların kendi anadillerinde eğitim yapma imtiyazları devam etmiştir.
1876 Anayasası ile tüm okulların devlet denetimi altına alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte gayrımüslüm ceamatlere tanınmış imtiyazların korunacağı da vurgulanmıştır.
1915 yılında azınlıkların eğitim haklarını düzenleyen Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi yayınlanmıştır.
Talimatname ile azınlık okullarına özel okul statüsü verilmiştir. Talimatnameye göre azınlık okullarında Türkçe ve Türkiye Tarihi ve Türkiye Coğrafyası dersleri Türk öğretmenler tarafından Türkçe olarak öğretilecek, diğer dersler cemaatin kendi anadilinde okutulacaktır.
Anadilde Eğitimin Osmanlı Devleti’ne Yaptığı Olumsuz Etkiler:
Bilindiği üzere 1789 Fransız İhtilali ile milliyetçilik fikirleri önce Avrupa’ya daha sonra da tüm dünyaya yayılmıştır. Osmanlı Devleti de milliyetçilik akımından olumsuz olarak etkilenmiştir. Milliyetçilik akımı Osmanlı sınırları içinde yaşayan gayrımüslüm azınlıkları çok önemli biçimde etkilemiştir. Milliyetçilik akımının gayrımüslüm azınlıklar arasında yayılmasında azınlık okullarında özerk olarak yapılan anadilde eğitimin çok önemli bir fonksiyonu olmuştur. Azınlık okullarında özerk olarak yapılan anadilde eğitim ile milliyetçilik ve bağımsızlık fikirleri azınlık mensupları tarafından benimsenmiştir. Azınlık okullarında milliyetçilik ve bağımsızlık fikirleri ile yetişen azınlık mensupları boş durmamışlar, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak kendi bağımsız devletlerini kurmak amacıyla isyan dahil her türlü yıkıcı faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasını sağlayan Yunan İsyanı’nda, yerli Rumların Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan Ordusu safında Türk Ordusu karşısında savaşmalarında, Ermenilerin çıkardıkları çok sayıda isyanda ve Rus Ordusu safında ordumuza karşı savaşmalarında azınlık okullarında anadilde eğitim ile yakılan milliyetçilik ateşinin katkısı hiçbir şekilde inkar edilemez. Sonuç olarak söyleyeceğimiz şudur ki; Anadilde eğitim Osmanlı Devleti’nin yıkılmasındaki önemli sebeplerden birisidir.
Anadilde Eğitimin Günümüz Türkiyesi’ne Yapabileceği Olumsuz Etkiler:
Anadilde eğitimin Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına yol açan önemli sebeplerden birisi olduğunu dilimizin döndüğünce açıklamaya çalıştık. Tarih, ders alınmak ve geçmişte yapılan yanlışları yapmamak için okutulan bir bilim dalıdır. Ders alınmayacaksa boşuna tarih okumanın bir anlamı olmayacaktır. Ülkemizde yaşayan her etnik gruba anadilde eğitim vermek, çok sayıda azınlık yaratmak sonucunu doğuracaktır. Azınlık bilinci kazanacak olan etnik gruplar ister istemez önce özerk, daha sonra ise bağımsız devletlerini kurmak talebi ile ortaya çıkacaklardır. Buna bir de emperyalist devletlerin kışkırtmalarını eklediğimizde Devletimizin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak imkansız hale gelecektir. Bu sebeple iyiniyetle dahi olsa anadilde eğitimi savunan kişi ve kuruluşların bu gerçeği görerek düşünce ve kanaatlerini gözden geçirmeleri kesinlikle zorunlu olan bir husustur.