AKP, iktidara geldiği 2002 yılından önce Devletimizin kökleşmiş bir dış politikası ve milli güvenlik politikası vardı. Dış politikanın esası, komşu ülkelerin iç işlerine karışmamak, Onlar’dan da aynı davranışı beklemek idi. Dış politikamız, karşılıklı menfaatler dengesine dayalı idi. Milli güvenlik politikamız ise devletin tekliğini, milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü, laik ve demokratik düzeni koruma esaslarına dayanıyordu. Komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı göstermekle birlikte ülkemizin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini istiyorduk. 2002’den önce dış politika ve milli güvenlik alanlarında yapılacaklar Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülerek kararlaştırılır, uygulamasını hükümetler yapardı. Hükümetler, bu konularda Milli Güvenlik Kurulu ile uyumlu çalışırlardı. Milli Güvenlik Kurulu kararlarının oluşmasında Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın çok önemli katkıları olurdu.
2002’den önce milli menfaatlerimizin korunması konusunda Milli Güvenlik Kurulu kararları doğrultusunda TBMM’ce çok önemli iki karar alınmıştı. Bu kararlar şunlardı:
1-Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkartması savaş sebebi sayılacaktı.
2-Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurulması da savaş sebebi sayılacaktı.
Bu kararların birincisi Ege Denizi’nde ülkemizin milli menfaatlerinin korunmasını, ikincisi ise hem toprak bütünlüğümüzün hem de Ortadoğu’daki milli menfaatlerimizin korunmasını sağlamaya yönelikti. Bu iki karar oldukça başarılı olmuş, Yunanistan ve Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi üzerinde caydırıcı etki yapmıştır. Bu kararlar nedeniyle Yunanistan karasularını 12 mile çıkartmaya, Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi de bağımsız Kürt Devleti’ni ilan etmeye cesaret edememiştir.
AKP, 2002 yılında iktidara geldikten sonra dış politika ve milli güvenlik konularında geleneksel politikaları terk etmiş, bu konularda alınacak kararlar belirlenirken Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nı devre dışı bırakmıştır. AKP Hükümeti, bu değişikliği yaparken önceki dönemin dış politikasını başarısızlıkla suçlayarak kararlarına gerekçe yapmıştır.
AKP, iktidara geldikten sonra belli başlı şu alanlarda politika değişikliği yapmıştır:
1-Kıbrıs konusunda geleneksel dış politikayı terk ederek Annan Planı’nı kabul etmiştir.
2-Ermenistan’a karşı takip edilen (Karabağ’daki işgale son verilmesi ve sözde Ermeni Soykırımı iddiaları ile Türkiye’den toprak talebinden vazgeçilmesi şartlarına dayalı) dış politikayı terk ederek sınırların karşılıklı açılmasını, ilişkilerin normalleştirilmesini amaçlayan anlaşmalar imzalamıştır.
3-Bağdat’taki merkezi Irak Hükümeti’ni göz ardı ederek Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ni tanımış, bu yönetimle resmi ilişkiler kurmuş, anlaşmalar yapmıştır.
4-PKK’nın Kuzey Irak’ta barınmasına göstermelik protestolar yapmaktan başka bir şey yapmayarak PKK’nın bu bölgede yerleşmesine seyirci kalmıştır.
5-Malatya’ya radar üssü kurulmasını kabul ederek İran ve Rusya ile ilişkilerimizin bozulmasına sebebiyet vermiştir.
6-Suriye’den ülkemize herhangi bir tehdit gelmediği halde Suriye yönetimine düşmanca davranarak muhalifleri desteklemiş ve silahlandırmıştır.
AKP’nin yukarıda belirttiğimiz politika değişiklikleri nedeniyle milli menfaatlerimiz ağır zarara uğramış, ülke bütünlüğümüz tehlike altına girmiştir. Uğradığımız ağır zararları ve maruz kaldığımız tehlikeleri somut delillerle açıklamak istiyorum. Şöyle ki;
· Kıbrıs Rum Kesimi, Annan Planı’nı kabul etseydi, Kıbrıs’ın tamamına sonsuza kadar sahip olma imkanına kavuşacaktı . Bunun sonucunda KKTC son bulacak, KKTC’de yaşayan Türklerin can ve mal güvenlikleri tehlikeye girecek, Türkler, bu yüzden adadan göç etmek zorunda kalacaklardı. Adanın Rum egemenliğine geçmesi nedeniyle Türkiye’nin güvenliği büyük tehdit altında kalacak, ülkemiz güneyden de Yunan-Rum ikilisi tarafından kuşatılmış olacaktı.
· Türkiye’nin Ermenistan’la ön şartsız anlaşma yapması Azerbaycan’ı çok üzmüş, iki ülke arasına güvensizlik girmesine sebep olmuştur. Bu anlaşmalar yapılmadan önce Azerbaycan, ülkemize çok ucuz fiyatlarla petrol ve doğalgaz satarken bu anlaşmalardan sonra sattığı petrol ve doğal gazın fiyatını yükseltmiştir. Ülkemiz bu fiyat değişikliği nedeniyle önemli miktarda ekonomik zarara uğramıştır. Bu anlaşmaların yapılması Ermenistan’ı pervasızlaştırmıştır. Ermenistan yetkilileri bu süreçten sonra Türkiye’den toprak ve tazminat taleplerini yoğunlaştırmışlardır.
· AKP Hükümeti’nin Merkezi Irak Hükümeti’ni görmezden gelerek Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni tanıması, bu yönetimi desteklemesi, anlaşmalar yapması ülke güvenliğini ve toprak bütünlüğümüzü çok ağır tehlikeye sokmuştur. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin desteklenmesi bağımsız Kürt Devleti’ne gidiş sürecini hızlandırmıştır. Bağımsız bir Kürt Devleti kurulduktan bir süre sonra aynen Ermenistan gibi Türkiye’den toprak talep etmeye başlayacaktır. Bundan başka bu devlet Kürtçe konuşan vatandaşlarımızın hamisi rolüne soyunarak kışkırtmaya başlayacaktır. Bu aşamadan sonra toprak bütünlüğümüzü korumak adeta imkansız hale gelecektir.
· Hükümetin PKK’nın Kuzey Irak’ta yerleşmesine seyirci kalması PKK’nın oldukça güçlenmesine, sınırı ihlal ederek ülkemize sızmasına, terörist eylemler yaparak tekrar Kuzey Irak’a dönmesine sebebiyet vermiş, bütün bunların sonucunda milli güvenliğimiz çok ağır zarara uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir.
· Hükümetin Malatya’ya radar üssü konulmasını kabul etmesi ve bu üssün kurulması İran ve Rusya ile ilişkilerimizi son derece germiştir. Her ne kadar bu üssün İran’ı hedef almadığı ifade edilse de herkes biliyor ki, bu üssün asıl hedefi İran, sonraki hedefi de Rusya’dır. Bu üs sayesinde İran ve Rusya’dan atılacak füzeler önceden tespit edilerek imha edilebilecektir. Ancak, buradaki çok önemli husus, bu üssün Türkiye’yi değil, İsrail’i ve Avrupa’yı koruyacak olmasıdır. Türkiye, böylece, kendisine hiç yararı olmayacak, ama her türlü bela olacak bu üssü topraklarına konuşlanmasına izin vermekle hiçbir gerekçe ile açıklanamayacak yanlış ve tehlikeli bir yapmış durumdadır. Bu üs uzun yıllar başımızı ağrıtacak, dış politikamızı ve milli çıkarlarımızı olumsuz etkileyecek, belki de savaşa girmemize sebep olacak bir baş belasıdır.
· Suriye Devlet Başkanı Beşar ESAD’ın babası Hafız ESAD, Türkiye’ye karşı açıkça düşman bir siyaset takip ediyordu. PKK’ya topraklarında kamp kurma izni veriyor, bölücübaşı ÖCALAN’ı Başkent Şam’da lüks villalarda ağırlıyordu. Bu, 1998 yılına kadar devam etti. O dönemde Türkiye’nin kararlı tutumu neticesinde Suriye ÖCALAN’ı ülkesinden çıkarmak zorunda kaldı. Hafız ESAD’ın ölümünden sonra oğlu Beşar ESAD, Devlet Başkanı oldu. Hafız ESAD, babasının yaptığı yanlışları yapmadı. Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirdi. PKK’nın Suriye’de konuşlanmasına kesinlikle izin vermedi. 2 yıl öncesine kadar Türkiye-Suriye ilişkileri son derece iyi idi. Arap Baharı başladıktan kısa bir süre sonra Suriye’de de birtakım muhalif gösteriler başladı. Bu durumda Türkiye, dost bir ülke olarak Suriye’nin karışıklık ve kaosa girmesi için değil, aksine sakinleşmesi için çaba göstermesi gerekirdi. Ancak, AKP Hükümeti, Türkiye’nin çıkarları hiç gerektirmediği halde salt ABD ve AB’nin kışkırtmasıyla Suriye’ye karşı tavır aldı. AKP’nin bu tavrı zamanla sertleşti, düşmanca bir tavra dönüştü. AKP Hükümeti, Suriye muhalefetini örgütledi, Türkiye’de kamp kurmasına izin verdi. Suriyeli muhaliflerin ülkemizde askeri eğitim görmelerini sağladı. Askeri eğitim yetmiyormuş gibi bir de silahlandırdı.
Beşar ESAD, AKP Hükümeti’nin yaptıklarına misilleme olarak PKK ile anlaştı. Bilinçli olarak Suriye’nin kuzeyindeki bazı yerleşim yerlerini PKK’nın uzantısı PYD’nin denetimine bıraktı. Basında çıkan haberlerden sınıra yakın yerlerde PKK’nın kamp kurmasına da izin verdiğini öğrendik.
Yukarıda açıkladığımız üzere AKP Hükümeti’nin dış politikada yaptığı değişiklikler sürekli olarak ülkemizin aleyhine sonuç vermiştir. Bu değişiklikler nedeniyle hem milli menfaatlerimiz ağır zarar görmüş, hem de ülke bütünlüğümüz tehlike altına girmiştir. Özellikle Kuzey Irak ve Suriye konusunda yapılan politika değişiklikleri vatanımızı bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır.
Eğer, Suriye yönetimi yıkılır, Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt Devleti oluşursa bu aşamadan sonra ülke bütünlüğünü korumak iyice zorlaşacaktır.
Vatanımızdan bir karışın bile ayrılmasına gönlümüz razı değildir. Böyle bir şeyi kesinlikle temenni etmeyiz. Ancak, biz temenni etmesek de eğer AKP Hükümeti, aymazlığına devam eder, şartlar iyice kötüleşirse Allah korusun bir bölünme vuku bulabilir. İşte, böyle bir durumda bunun baş sorumlusu elbette Başbakan Tayyip ERDOĞAN ve Hükümeti olacaktır. Böyle vahim bir durumun gerçekleşmesi halinde bunun hesabı mutlaka sorulacaktır. Bu hesabın sorulacağı yer Yüce Divan’dır. Hiç kimse, Başbakan Tayyip ERDOĞAN’ı ve Hükümetini Yüce Divan’dan kurtaramaz. Böyle vahim sonuçların gerçekleşmemesi için AKP Hükümeti’nin aklını başına alarak öncelikle Kuzey Irak ve Suriye politikalarını milli menfaatlerimiz doğrultusunda yeniden düzenlemesi şarttır.